21 Kasım 2010 Pazar

ELVEDA’na SAHİP ÇIK!


Yoğun yaşanan sevgiler, derin aşklar ve beraber geçirilen kısa ya da uzun seneler… yaşanmışlıkların en güzel ve en anlamlı izlerini taşıyan birbirinden değerli anılar…

Gün gelip yaşanan ilişkiler bittiğinde; ayrılan çiftlerin bu anılara saygı göstermemeleri, ayaklar altına alıp ezmeleri ve yok etmeleri ise ne kadar acı.

Sebep her ne olursa olsun; güzel başlayan bir ilişki ayrılıkla noktalandığında her iki tarafında suskun kalması, kendi özellerinde yaşadıklarını ölene dek kendilerine saklamaları gerekmez mi?

Elbette yararlanan, darbe alan bir yürekten daha tehlikelisi olamaz. Ama ayrılık acısıyla, intikam hırsıyla, öfke ve biriken kinle; bir zamanlar güzel olan anılara yapılan saygısızlık hangi durumda hoş karşılanabilir ki?

Sadece iki kişi arasında yaşanan ve sadece o iki kişiyi ilgilendiren özle konuların ortaya saçılmasının herkes tarafından öğrenilmesinin kime ne faydası olabilir? Meraklı insanların meraklı sorularına yanıt olmaktan ve onların ağızlarına bir parmak bal çalmaktan başka.

Üstelik hiçbir olay yapılan hakaret dolu açıklamaları ve özelin böylesine çirkin bir şekilde ortalığa saçılmasını haklı gösteremez. Elbette tüm bu olumsuzluklardan en çok nasibini alanları, çocukları ve ailenin diğer büyüklerini de unutmamak lazım. Çünkü yaşları kaç olursa olsun, onların narin ruhlarını onarmanız; üzerinden yıllar geçse bile yaşadıkları travmanın izlerini silmeniz öylesine zordur ki. Siz özelinizi ortaya saçıp, anılarınızın üzerinden tırpanlar geçirdikçe onların ruhlarını da tırpanlamıştınız hiç düşünmeden, unuttunuz mu?

Oysa ki ne gerek var ki böylesi çirkin ve yanlış açıklamalara. Adı üzerinde özel özeldir. Kimseleri ilgilendirmez, ilgilendirmemeli, merak konusu olmamalı. Ve herkes elvedasına sahip çıkmalı. Arkasında aslanlar gibi durmasını bilmeli.

Öte yandan sanıyor musunuz ki bu çirkin açıklamaları yapan, eşi ile yaşadığı özel ilişkileri açıkça ifşa etmekten çekinmeyen kişi mutlu olur ve istediğini elde eder? Tam tersine bir anlık öfke ve kendini kıskaç gibi saran intikam hırsına yenik düşmenin acizliği içinde kıvranır yıllar boyu; keşke’ler sarar dört bir yanını.

O nedenle ilişkilerde sevginin hemen yanı başında saygı olmalı ve yıllar içinde sevginin tadı, kokusu, rengi değişse hatta azalsa bile saygı tam tersine daha da güçlenmeli diye düşünüyorum ilişkiyi korumak adına, başında ve sonrasında aynı kararlılıkla. Çünkü saygının olduğu yerde ayrılıklar yaşansa dahi böylesi çirkin öç almalara, böylesi incitmelere ve böylesi yaralanmalara yer olmaz. Nefret, kin gibi olumsuz düşünceler beyninizi kemirip durmaz. Duygularınız alabildiğine hassa olsa da sessiz kalmanın erdemlerin en büyüğü olduğu asla unutulmadan; tarafların incinmemesi adına herkes elvedasına sahip çıkar. Bağlı olunan tüm ortak değerlere, anılara, sevginin yarattığı güzellikleri aynı saygıyla koruyarak.

Vesta Kelly’nin şu cümlesinde dediği gibi “ kar taneleri, doğadaki en kırılgan şeylerdendir, ama bir araya geldiklerinde bakın neler yapabiliyorlar?”

Önemli olan bu kırılgan ve hassas duyguları birer çığ yığını haline getirmemek galiba; yaşanan güzel anıların, sımsıcak diyalogların hatırına.

Biten tüm ilişkilerde özelin ve saygının korunduğu bir dünyaya merhaba… siz de bana katılır mısınız?

Sevgiyle kalın

BELGİN ERYAVUZ
30.06.2010

ÖNYARGIMIZ ve BİZ



İnsanlarla iç içe yaşarken, bir hayatı paylaşırken şu ya da bu şekilde, az ya da çok hayatlarımız aynı karelerde kesiştiğinde hiç beklemediğimiz bir davranışla karşılaştığımızda önce şaşırır, sonra da hiç düşünmeden ön yargılarımızı devreye sokarız.

Daha önceden tanıdığımız biriyse yanlış tanımış olduğumuzu bile düşünür, ona ayırdığımız zamana acırız. Hiç tanımadığımız biriyse eğer sinirli, kibirli, insanlara değer vermeyen birisi olduğu fikri hemen canlanıverir kafamızda.

Sebep sadece bize gülümsemeden geçmesi, bizi fark etmemesi, merhabamızı cevapsız bırakması, bize surat asması, telefonumuza ya da yazdıklarımıza cevap vermemesi bile olsa altında mutlaka bir art niyet arayarak kendimizi temize çıkarırken, o insanı önyargılarımızla adeta mahkum ederiz.

Oysa ki o insanın da çok geçerli sebepleri, kendince önemli gerekçeleri olabilir. Tıpkı bizim, hepimizin olduğu gibi.

O nedenle karşınızdaki insanın hiç beklemediğiniz davranışları ile karşılaştığınızda bir değil iki defa düşünmek gerek. Çünkü o beklenmedik davranışı etkileyen pek çok neden olabilir. Örneğin her zaman sıcacık gülümseyen bir tanıdığınız o gün size zoraki cevap vermişse ya da hiç görmeden geçip gitmişse yanınızdan mutlaka bir nedeni vardır. Belki çok zor bir gece geçirmiştir, belki çok kötü bir haber almıştır, belki de halletmesi gerekli çok önemli bir olayı vardır, kimbilir. Hiçbir davranış, hiçbir ruh hali sebepsiz olamaz.

Siz mutluyken karşınızdaki insanın da mutlu, siz üzgünken onun da üzgün olmasını; bunu birebir davranışlarına yansıtmasını ve size uyum sağlamasını bekleyemezsiniz. Üstelik her insan nevi şahsına münhasırdır. Her insanın, içindeki duyguları belli ediş şekli farklıdır. Kimi dışarıya hiçbir şey yansıtmaz, duyguları o kadar içerlerdedir. Kimiyse duygularını bakışları ile, yüz ifadesi ile hemen ele verir.

Ama karşınızdaki insan için önyargıya varmadan önce “kimbilir neler yaşıyor, ne mücadeleler veriyor, hangi ruh hali içinde?” diye içten içe düşünmek gerek.

Kendimizle ilgili yarın ne olacağını bilemezken onların hayatlarının her zaman süt liman olduğunu düşünmek biraz fazlaca önyargılı davranmak değil mi sizce de?

Gelin önyargılarımızı bir kenara bırakalım. Karşımızdaki insana empati ile yaklaşalım. Yani kendimizi onun yerine koyalım. Yaşadıklarını, hissettiklerini anlamaya çalışalım. Ona hak vermesek de, “ben olsam böyle davranmazdım” desek de unutmayalım ki her insan birbirinden farklıdır. İkizler dahi yeri geldiğinde birbirinden farklı tepkiler gösterebilir. Birinin kabul ettiğini diğeri kendinden uzaklaştırmak isteyebilir.

Hal böyleyken her insandan bizler gibi düşünmesini, bizim gibi davranmasını beklemek haksızlık olmaz mı?

Önyargı duvarlarını yıktığımız, etrafa daha geniş bir perspektiften baktığımızda elele vermiş mutlu ve huzurlu insanlara çoğalacak dünyamızda.

Yeter ki ilk adımı atan taraf biz olalım. Biz bir adım atarsak onların da bir hatta iki adımla bize doğru geleceklerini de hiçbir zaman unutmayalım lütfen.

Önyargısız hayatlara merhaba!

Sevgiyle kalın

BELGİN ERYAVUZ
13.05.2010
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...