28 Eylül 2022 Çarşamba

MEDENİYETİN BAŞLANGICI

İnsan dünyasına dair anlayışımızı genişletmeyi amaçlayan; insan yaşamının biyolojik, sosyal, felsefik ve kültürel yönlerini inceleyen çok özel bir bilim dalı antropoloji; yani insan bilimi.

Bu alanda çalışmış pek çok değerli bilim insanı var elbette.

Ancak onlardan bir tanesi var ki hayli özel.

Neden mi?

Özverisi, çalışkanlığı, sabrı ve yaptığı çalışmalar sayesinde halka anropolojiyi sevdirmiş.

Sosyolog bir anne ile ekonomi profesörü bir babanın beş çocuğundan ilki.

Amerika doğumlu.

İsmi Margaret Mead.

Kadın haklarından, çocuk yetiştirmeye; onların korunup ihtiyaçlarının karşılanmasına; ahlaktan açlığa kadar hemen her konuda kültürel farklılıklar üzerinde çalışmış.

Özellikle bireyin yetişmesiyle kültür arasındaki ilişkilerin üstünde durduğu sayısız makale yayınlamış.

Değişik coğrafyalarda yaptığı titiz çalışmalar ve araştırmalar onu diğer meslektaşlarının bir adım ötesine taşırken; akademi çevresi dışına hitap eden az sayıdaki antropologdan biri olma özelliği kazandırmış.

Geride bıraktığı sayısız eseri ile dünya çapında övgüyü hak eden, adına posta pulu basılan bu özel kadın; medeniyetin başlangıcını bizlere öyle özel bir cümle ile ifade eder ki; önce biraz şaşırmamak ardından düşünmemek elde değil.

Günlerden bir gün Margaret Mead’e bir öğrencisi; o ana değin belki de çok kişinin kafasını kurcalayan bir soru sorar.

Soru bugünkü yazımızın başlığı.

Bir kültürdeki ilk uygarlık işareti nedir?

Ya da kısaca medeniyetin başlangıcını ne temsil eder?

Antik bir kültürde medeniyet ölçüsü olarak neye bakar, neyi araştırır insan?

Hepimizin aklına bir sürü yanıt geliyor biliyorum.

Ancak antropoloğun verdiği yanıt hayli ilginç.

Margaret Mead’e göre; antik bir kültürde uygarlığın ilk belirtisi kırık ve iyileşmiş uyluk kemiğinden ibaret. Tıpkı kırık kemikle yaşayamayan hayvanlar alemi gibi. Çünkü hiçbir hayvan kırık bacaktaki kemik iyileşene kadar hayatta kalamıyor. Kısa sürede kendinden güçlü bir başkasına yem oluyor.

Oysaki iyileşen kırık bir kemik; bir başkasının zaman ayırıp yarayı iyileştirdiğini ve iyileşene kadar ona baktığını gösteriyor.

Kısacası zor durumda olan birine yardım etmek medeniyetin başlangıcı olarak kabul ediliyor.

Bir başka değişle, medeniyet ancak toplumsal yardımla mümkün kılınıyor.

Peki medeniyet nedir dersiniz?

Önce sözlük anlamına bakalım.

Medeniyet, milletlere ait bazı kültür değerlerinin, birçok millet tarafından benimsenerek ortak duruma gelmiş bütününe verilen isim.

Yani milletler arası ortak değerler seviyesine yükselen anlayış, davranış ve yaşama vasıtalarının tümü.

Şimdi durup biraz düşünelim.

Kim ya da kimler, zor durumda olan birine zamanını ayırıp yardım ediyor?

Daha geniş yelpazede hangi ülkeler toplumsal yardım için önceliklerini erteliyor?

Zor bir soru; çünkü birbirimizi yeterince anlamadığımız ve hep kendi önceliklerimizi ön plana aldığımız bir dünyada yaşıyoruz.


Şahit olduğumuz kavgalar, çekişmeler, savaşlar da bunun göstergesi.

Bu kaos ortamında maalesef kaybettiğimiz pek çok güzel değer var.

Ama unutmamız gereken şey, birbirimize bir şekilde ihtiyacımız olduğu gerçeği.

Bu ihtiyaç bireylerden başlayıp topluluklara, milletlere kadar devam eden bir özellik.

Yaşam hakkına saygıyla başlayan, sevgiyle güçlenen ve iyilikle yol alabilen herkese selam olsun. İnanıyorum ki dünyamız bu özel insanlar sayesinde ayakta kalacak.

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

10.08.2022

Kaynaklar: http://unlurehberi.blogspot.com; https://tr.wikipedia.org; https://catlakzemin.com.

 

 

 

15 Eylül 2022 Perşembe

PAYLAŞIP ÇOĞALMAK

Paylaşmak.

Yaşadığımız hayattan tutun da aklımıza gelebilecek hemen her şey için geçerli.

Bir düşünsenize ne çok şey paylaşıyoruz yaşam içinde.

Aldığımız havayı, içtiğimiz suyu, yaşadığımız ülkeyi, ülkemizin birbirinden değerli ürünlerini, gördüğümüz manzarayı, konuştuğumuz dili, zamanımızı, parktaki bir bankı, okuduğumuz kitapları, bir elmanın yarısını ve hatta tebessümlerimizi.

Gelin görün ki paylaşmadığımız ve hatta paylaşmayı giderek unuttuğumuz şeyler de var ne yazık ki.

Giderek daha vurdumduymaz mı olduk; yoksa gözümüzün önünde zorluk çekenleri gördüğümüz halde; görmezden gelmek işimize daha mı çok geliyor bilemedim.

Ama ortada bir gerçek varsa o da, insanoğlunun giderek bencilleşmesi.

Giderek sadece kendisini düşünür hale gelmesi.

Oysaki ne güzeldir paylaşmak.

Ekmeğini, duygularını, tebessümünü…

Unuttuğumuz şey ise paylaşmaktan uzaklaştıkça, elimizdeki değerlerin azaldığı gerçeği.

Buna güzel bir örnek var şimdi paylaşmak istediğim.

Çokça bilindik olsa da yine beraberce hatırlayalım istedim.

Hemen her yıl kaliteli ürünler yetiştirmek için uğraş veren çiftçiler arasında, teşvik amaçlı yarışmaların yapıldığı bir yerdeyiz.

En kaliteli ürün sahibi ödülünü alıp bir sonraki senenin hazırlığına daha o günden şevkle başlar. Ama ilk önce ödül aldığı ve gözü gibi baktığı ürün tohumlarını çevre komşularına dağıtır. Hem de hiç tereddüt etmeden.

Ertesi sene bir başka rakibi olur ve ödülünü elinden alır düşüncesiyle sadece kendisine saklamaz.

İşte bunu öğrenen bir gazeteci bu ödüllü çiftçi ile görüşmek üzere onu ziyarete gider.

Kendisini yollara düşüren ilk sorusu; ödül aldığı kaliteli tohumları komşularıyla paylaşmaya nasıl cesaret ettiği olur.

O noktada çiftçinin yanıtı tam bir hayat dersi niteliğindedir.

Neden mi?

Öncelikle rüzgarın olgun ürün polenlerini savururken, tarladan tarlaya polenleri dağıttığını söyler çiftçi. Hal böyle olunca komşuları kalitesiz ürün eker ve yetiştirirse; kendi tarlasına gelecek olan polenlerin kendi ürün kalitesini de bozacağını belirtir. Yani kaliteli ürün yetiştirmek isteyen herkesin, komşularıyla bir birliktelik içinde hareket etmesinin adeta şart olduğunu savunur.

Bu bilindik örneği yaşam içindeki her şeyle pekiştirmek mümkün.

Tek başına sadece belli bir şeyler yapabilme gücümüz var. Ama beraberce aşamayacağımız hiçbir zorluk yok.

Çünkü zaman zor.

Zaman, insanların birbirine sırt çevirmesi değil; elinden tutması zamanı.

Yapabildiği ölçüde elbette.

Yine de herkesin kendince yapabileceği, paylaşabileceği kıymetleri var elinde.

Ben buna sonuna kadar inanıyorum. Çünkü biliyorum ki başka yaşamlar üzerindeki minicik dokunuşlar; aslında aradığımız mutluluğun ta kendisi.

Peki ya sizce?

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

21.07.2022

Kaynaklar: http://www.haberzamani.com.

 

 

 

 

 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...