25 Mayıs 2023 Perşembe

YALNIZ KULE (3/3)

Bizans İmparatoru’nun hamile eşi, günler sonra dünyalar güzeli bir kız çocuğu dünyaya getirir. Bu habere çok sevinen kral, bu özel günün her yıl törenlerle kutlanmasını ister. Kızının geleceği ve eğitimi için ülkenin en bilgin kişilerini davet eder.

Bilginlerin yaşlısı, İmparator’a kızının on sekizinci yaşına basmadan zehirli bir yılan tarafından sokulacağını ve öleceğini söyler.

Bu duruma çok üzülen İmparator bunun gerçek olmaması için denizin ortasındaki küçük kuleyi onarır ve kızını oraya yerleştirir. Kulede tek başına yaşamaya başlayan Prensesi ziyarete sadece kendisi gider.

Prenses yıllarını orada tek başına geçirirken; her gün saraydan kendisine gönderilenlerle oyalanır.

Aradan yıllar geçer ve prensesin on sekizinci yaş günü yaklaşır. Babası kızını mutlu etmek için çok sevdiği üzümlerden bir sepet yaptırır. Gelin görün ki kader ağlarını çoktan örmüştür. Prenses kuleye gönderilen üzüm sepetinden çıkan yılanla zehirlenir. Oracıkta hayatına veda eder.

Kızının ölümüne çok üzülen babası kaderden kaçılamayacağını anlar. Ancak yine de kızını toprağa koyarsa yılanların onu rahat bırakmayacağı endişesi ile bedenini mumyalatır. Pirinçten yaptırdığı bir tabuta koydurur ve Ayasofya’nın girişine defnedilmesini sağlar.

Günümüzde hala Ayasofya’da bulunan tabutla dikkat çeken ilginç ayrıntı ise üzerinde halihazırda görülen iki adet yılan deliğidir.

Yani rivayet odur ki; kehanete karşı gelen İmparator yılanlar tarafından yine cezalandırılmıştır. Bu nedenle tabuta dokunmak ve açmak yasaklanır. Eğer uyulmaz ve açılırsa; Ayasofya’nın büyük bir gürültü ile sallanmaya başlayıp şehri yılanların istila edeceği kulaktan kulağa anlatılarak günümüze dek gelmiştir.

İşte efsaneler ve Kız Kulesi ile ilişkilendirilen pek çok öykü.

Yazıma konu olan bu sözlü edebiyat hazineleri; taşıdığı efsanevi büyü nedeniyle bizleri farklı düşündürse de; hepsi o minicik ada üzerindeki YALNIZ KULE’nin marifeti.

Aslında oldukça uzun süren araştırmalarım neticesinde paylaşmak istediklerim bu yazımla sınırlı kalmıyor, bir sonrakinde YALNIZ KULENİN SIRRI ile devam ediyor. Kaçırmayın derim.

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

08.02.2023

Kaynaklar: https://tr.wikipedia.orghttps://www.rehbername.com; https://www.aydinlik.com.tr; https://www.arkeolojikhaber.com; https://www.flypgs.com; https://www.neredekal.com.

 

 

 

 

YALNIZ KULE (2/3)

Tabiat olaylarını, mimari yapıları, toplumsal olayları yorumlarken anlam kazandırmak için, yapılan çalışmaların ortaya çıkardığı sözlü edebiyat hazineleri; tarihin her döneminde insanların ilgisini çekmiş.

İşte Kız kulesi hakkında anlatılan efsaneler de böyle oluşmuş.

Gelin onlardan birkaç tanesine göz gezdirelim.

Önce Yunan mitolojisinden gelen ve yıllar içinde dilden dile dolaşırken; gerçekte Çanakkale Boğazı’nda geçse de bir şekilde bu kuleyle ilişkilendirilen efsane.

Aynı zamanda Kız Kulesi’ne ismini veren Abydos Kralının oğlu Leander ile Afrodit’in rahibesi Hero’nun arasında geçer bu aşk öyküsü.

Çanakkale Boğazı’nın en dar yerine denk gelen ve iki yakayı adeta birbirine yaklaştıran Abidos ile Sestos kentleri arasında yaşanır.

Sestos bölgesinde yer alan ve güzellik tanrıçası Afrodit’e ait olan tapınağının bakımı güzel rahibe Hero’ya aittir.

Her yıl Sestos’ta Afrodit’in genç yaşta kaybettiği sevgilisi Adonis adına şölen düzenlenir.

Törene katılan genç kızlar ve delikanlılar bu vesile ile tanışır ve ilişkilerini yaşam boyu perçinler.

Karşı yakada yaşayan prens Leandros da bu şenliklerin birinde Sestos kentine gelir.

Karşısında gördüğü güzel rahibe Hero’dan adeta büyülenir.

Kısa süre içinde tanışırlar ve ilişkileri aşktan adeta karasevdaya döner.

Neden mi?

Çünkü aralarında bir engel vardır.

Hero’nun ailesi varlıklıdır ve kızlarının evlenmesini istemez. Onu rahibe olarak tapınağa hapsetmeleri de bu yüzdendir.

İki genç engellere rağmen bir araya gelip aşklarını devam ettirmek ister.

Bu amaçla aralarında bir buluşma yöntemi geliştirirler.

Buluşmak istedikleri zaman rahibe Hero, gece karanlık çöktüğünde elindeki meşaleyi karşı sahile doğru sallayacaktır. Leandros ise bu ışığı görünce boğazın serin sularına atlayacak ve yüzerek güzel Hero’sunu kucaklayacaktır.

Böylece başlayan serüven bahar ve yaz aylarında sorunsuz bir şekilde devam eder. Ancak kış gelip sular azgınlaştığında işler zorlaşır. Aşkının yüzerken hayatını tehlikeye attığını gören Hero buluşmalarına bir süre ara vermeleri gerektiğini söyler.

Leandros başlarda sevgilisine hak verse de her gece kıyıya gidip aşkından gelecek ışıklı sinyali beklemekten kendini alamaz.

Aynı zor duygularla boğuşan Hero da soğuk bir kış gecesi elindeki meşaleyi yakar ve karşı kıyıya sallamaya başlar.

Onu gören Leandros bir an bile düşünmeden kendini buz gibi soğuk suya atar. Başlar yüzmeye. Ancak dalgalar ve akıntıyla boğuşurken yolunu kaybeder ve bir süre sonra tüm gücü tükenir.

Karşı kıyıda ümitle bekleyen Hero ise yaptığına pişman halde sabahı zor eder. Sahile vardığında aşkının cansız bedeniyle karşılaşır.

Üzüntüyle ve hıçkırıkla kuleye geri döner. Gözlerini kapatıp kendini usulca boşluğa bırakır.

Bazı tarihsel kaynaklara göre; bu efsanevi aşk öyküsünde geçen meşalenin yerini Kız Kulesi alır. Bu nedenle sözü edilen aşk öyküsü bu kuleyle beraber anılır. Ve uzun yıllar boyunca Leander (Leandros) Kule’si olarak tarih sayfalarında yer alır.

Bir başka aşk öyküsü ise Selçuklu dönemine rastlar. Battal Gazi ile Bizans tekfurunun kızı arasında geçer.

İstanbul'u kuşatmak için gelen ve 7 yıl boyunca bunun için direnen Battal Gazi memleketine geri dönmez ve Üsküdar’a yerleşir.

Nedeni ise bölgede yaşayan Bizans tekfurunun kızına olan aşkıdır.

Bu durumu hoş karşılamayan baba, Battal Gazi’nin sefere çıkmasını fırsat bilip kızını denizin ortasına yaptırdığı kuleye kapatır.

Geri döndüğünde olanları öğrenen Battal Gazi, kulede hapis tutulan sevdiğini kurtarır ve aşkları yaşam boyu sürer.

Mutlu sonla biten bu öyküden sonra, sıra hepimizin aşina olduğu bir başka hüzün dolu öyküde. (devamı 3/3’de)

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

08.02.2023

 

YALNIZ KULE (1/3)

İstanbul Boğazı’nda Salacak açıklarında minicik bir ada var.

Bu adanın üzerine inşa edilen ve kendine has mimarisi ile dikkat çeken yalnız bir kule.

Yalnızlığını tarih içine serpiştirilen türlü aşk öyküleri ve efsanelerle daha da çekici hale getirmiş.

Sadece onları araştırmak bir yana, karşısına geçip seyretmek de oldukça keyifli.

İşte karşınızda KIZ KULESİ.

Üsküdar’ın bu zarif sembolü, aynı zamanda güzel İstanbul’un en özel simgelerinden bir tanesi.

Ne zaman yapıldığına dair net bir kayıt olmadığı halde; bazı kaynaklarda, yapım tarihinin milattan önce 341 yılına kadar uzandığı görülür.

Bizans döneminden kalan tek eser olması nedeniyle önemli.

Tarih boyunca hakkında anlatılan efsaneler onun gizemini korumasını sağlamış.

Dünya mirasına geçen hazinelerimiz arasında.

İlk kez 1422 yılında Floransalı haritacı Cristoforo Buondelmonti'nin çizdiği Konstantinopolis haritasında hayat bulur Kız Kulesi.

Antik Yunanlı general ve devlet adamı Alkibiadis tarafından, Karadeniz yönünden gelmesi muhtemel gemiler için gümrük merkezi olarak yapıldığını açıklar tarih sayfaları.

Daha sonra 1110 yılında Bizans İmparatoru I. Aleksios, korumasını taş duvarların yaptığı ahşap kuleyi inşa eder.

Sonraki yıllarda kulenin tam karşısında Sarayburnu yakınlarına inşa edilen bir başka kuleyle aralarına kalın bir demir zincir gerilir. Ardından bir savunma duvarı yapılarak Asya kıyısına bağlanır. Böylece gemilerin Anadolu yakası ile Kız Kulesi arasından geçişine izin verilir. Boğaz tarafından gelen gemilerden ise vergi alınır. Ancak bir süre sonra kule o ağır zinciri taşıyamaz ve Avrupa yakasına doğru yıkılır.

İstanbul’un fethine kadar gümrük kapısı ve ardından güvenlik noktası olarak görev yapan kule; İstanbul’un fethi sonrası gözetleme kulesi olarak kullanılmaya başlanır.

Hakkında pek çok rivayet olan kule; bir kısım Avrupalı tarihçi tarafından ‘Leander Kulesi’ olarak da adlandırılır.

Tarihi çok eski yıllara dayandığı için yıllar içinde büyük afetlerle karşılaşması kaçınılmaz olur.

Örneğin 1509 İstanbul depreminde yıkılır; onarıldıktan sonra bir fener olarak kullanılmaya başlanır.

1721 yılında çıkan yangında ise neredeyse yok olur.

Sadrazam Damat İbrahim Paşa tarafından imar emri verilerek yeniden hayat bulur ve görevine devam eder.

Çok daha dayanıklı malzemelerle yeniden yapımı 1763 yılına rastlar.

I.Abdülhamid zamanında revaçta olan kule, bir süre sonra bir sürgün ve idam adasına dönüşür.

1832 yılında Sultan II. Mahmud tarafından yeniden restore edilen kule, şehirde baş gösteren salgın nedeniyle karantina adası olarak kullanılır.

Günümüze gelinceye değin pek çok restorasyondan geçen kule; Cumhuriyet dönemiyle beraber tekrar fener olarak kullanılmaya başlanır. (devamı 2/3’ de)

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

08.02.2023

4 Mayıs 2023 Perşembe

Pİ SAYISININ GÜCÜ

 

Edebiyat dünyasında bile kendisine yer bulan bir sayı var karşımızda.

Pi sayısı.

Hepimizin bildiği haliyle 3,14 ve devamı.

Gelin görün ki onun gücünü keşfedenler, pi sayısını oluşturan rakamların düzenini takip ederek bir İngiliz lehçesi olan Pilish’i oluşturur.

Burada ardışık kelimelerin uzunluklarının π sayısının rakamlarıyla eşleştiği kısıtlı bir yazı stili söz konusu. Yani şiir ya da yazıda art arda gelen kelimelerdeki harf sayısı, pi sayısındaki rakamlarla eşleşiyor.

1900’lü yıllardan beri kullanılan bu teknikle yazılan ve pi sayısının ilk on bin rakamının kullanıldığı bir kitabın olduğunu tam bu noktada belirtmeden geçmek olmaz.

Kitabın ismi Not A Wake.

2010 yılında yayınlanmış.

O halde gücü her tarafa yayılan ve merak uyandıran bu özel sayının hikayesini öğrenme zamanı.

Pi sayısı (π) aslında Yunan alfabesinde ‘çevre’ anlamına gelen ‘περίμετρον’ sözcüğünün baş harfi.

Matematikte pi sayısı, bir çemberin çevresinin çapına oranı ile bulunuyor.

Burada çemberin büyük veya küçük olması pi sabitinin değerini değiştirmiyor.

Ve karşımıza daima hepimizin okul yıllarından hatırladığı 3,14 rakamı çıkıyor.

Matematikçilerin ‘sonsuz ondalık’ olarak adlandırdığı pi sayısı irrasyonel bir sayı. Başka bir deyişle basit bir kesir ile ifade edilemeyen gerçek bir sayı.

Yine de bilinen bu en eski sayıyı anlamak hiç kolay değil. 

Sonsuz bir ondalık sayı olduğu için, virgülden sonra sosuz bir sayı basamağı söz konusu. Bu da onun gizemini artıyor.

Elbette bu kadar çok rakamı akılda tutabilmek mümkün değil.

Ancak dünyanın farklı ülkelerinde, bu rakamları hafızasında tutmak için çalışan ve bunu kusursuzca başaran isimlere rastlamak mümkün.

Bence bu uğurda emek ve zaman harcayan herkes kendi alanında rekortmen. Üstelik neredeyse 70.000 basamağı ezberden sayıp Guinness Dünya Rekoruna girmeyi başarmak alkışı hak ediyor.

Pi sayısının tanınması tarihte çok eski yıllara dayanır.

İlk defa Babilliler ve Mısırlılar tarafından keşfedilip kullanılır.

Eski tarihi kaynaklara göre; Babiller pi sayısını yaklaşık 3,125; Mısırlılar ise 3,16 olarak belirler.

Bulunan tabletler ve yapılan incelemeler bu hesaplamaların milattan önceki yıllara aite olduğunu gösterir.

Pi sayısını hesaplamalarında kullanan ilk kişi dünyanın en büyük matematikçisi kabul edilen Yunanlı Arşimet olur.

Arşimet, Pisagor Teoremini kullanarak iki çokgenin alanını hesaplamayı başarır.

Tam 96 adet poligon kullanan matematikçi, çalışmasında pi sayısının değerini 3,1408 ile 3,14285 arasında bulur. Arşimet’in yaptığı bu hesaplamalar sonucunda pi sayısına ‘’Arşimet Sabiti’’ ismi de verilir.

1630 yılında Avusturyalı gökbilimci Christoph Grienberger pi sayısının virgülden sonraki 38 basamağını benzer bir yöntemle hesaplamayı başarır.

Sembolü ise ilk defa 1706 yılında İngiliz matematikçi William Jones kullanıp tanıtılır. Ancak herkes tarafından kabul görmesi bu tarihten tam 31 yıl sonra Leonhard Euler ismiyle olur.

1765 yılına gelindiğinde ise Alman matematikçi Johann Lambert tarafından pi’nin irrasyonel bir sayı olduğunu kanıtlanır. İşte matematik dünyasına sevdalı olan herkesi heyecanlandıran da bu neredeyse sonsuz sayıdaki sayı dizisi olur.

Günümüzde bilgisayarlar sayesinde bilinen basamak sayısı hayli uzar.

2019 yılında 50 trilyon basamakla rekor kırılır. Ancak 2021 yılına gelindiğinde bu rekor 62,8 trilyon rakamına ulaşır. İsviçreli bilim insanlarına ait olan son rekor tam 108 gün 9 saatlik hesaplamanın sonucu olur.

Peki matematik ya da fizik alanındaki en hassas ve zor hesaplamalar için pi sayısının virgülden sonraki kaç basamağı kullanılmalıdır derseniz?

Çoğu mühendis yedi haneden fazlasına gerek olmadığını savunurken; Nasa Uzay istasyonunda çalışan bilim insanları on beş haneyi yeterli görüyor.


Matematikçiler tarafından çok sevildiği için 14 Mart özel Pi Günü olarak kabul edilir ve 1998 yılından itibaren kutlanmaya başlar. 

İşte matematik dünyasında tarih boyunca hiç bitmeyen bir aşkla peşine düşülen; üstelik bununla sınırlı kalmayıp sanattan edebiyata birçok alanda da kendinden söz ettiren bir sabitin öyküsü.  

Bugüne kadar bir tekrar dizilimi tespit edilemediği için gizemini koruyacak olan Pi sayısının rekorunu her alanda zorlayanların devam etmesi umuduyla.

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

16.01.2023

Kaynaklar: https://www.livescience.com; https://www.haberturk.com; https://www.matematiksel.org.

 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...