20 Temmuz 2020 Pazartesi

SARI KURDELENİN SIRRI


Yaşanmış bir öykü.

Sıradan gibi gözüken ama sıcacık öyküsü ile içinizi ısıtacak bir yaşam kesiti bence.

Sadece sarı bir kurdele aslında. Ama anlamı o kadar özel ki.

Aşk kokuyor.

Buram buram sevgi kokuyor.

Ve dahası…

Yıl 1970.

O yıllarda Amerikan radyolarında sık sık çalan bir parça var.

Çok keyifli bir melodiye ve sözlere sahip. Dinleyeni neşelendiriyor. Dolayısıyla 
Amerikan popüler kültüründe kendine haklı bir yer edinmiş.

İsmi “TIE A YELLOW RİBBON”.

Parça Michael Anthony Orlando’ya ait.

Kendisi şarkıcı ve şarkı sözü yazarı.

Şimdi gelelim bu keyifli şarkının bir o kadar da keyifli öyküsüne.

Uzun yıllarını hapiste geçiren bir adam düşünün. Devasa yılları parmaklıklar ardında geçirmiş, çıkacağı günü iple çeken.

Çıkmasına bir hafta kala eşine bir mektup yazar bu adam. Hapisteki günlerinin ve ayrılıklarının artık bittiğini, bir hafta sonra özgürlüğüne kavuşacağını dile getirir. Evine dönmeyi istemektedir ama eşinin onu yeniden evlerine ve yaşamına kabul edip etmeyeceğini bilemediğini ekler satırlarına. Kendisinin ise onu sevdiğini ve bu sevginin ayrı geçen yıllar boyunca daha da güçlendiğini eklemeyi unutmaz.

Beraberce yaşadıkları güzel köyü, paylaştıkları evi, hemen yakınından geçen şehirler arası yolu ve kenarındaki güzel büyük ağacı her hatırladığında gözleri dolan adam; eşinden son bir istekte bulunur.

Eğer eşi de sevgilerine inanıyorsa ve eve dönmesini istiyorsa, tam çıkış gününde kendisine özel bir mesaj bırakmalıdır.

Bu mesaj ne olabilir dersiniz?

Sarı bir kurdele.

Evlerine yakın şehirler arası yolun kenarındaki ağaca asılı duran tek bir sarı kurdele.

Böylece çıkış günü geldiğinde, otobüsle o yoldan geçerken eğer eşinin yanıtı evetse; sarı kurdeleyi görüp otobüsten inecek ve evine doğru sevinçle yürüyecek. Eğer hayırsa kurdele asılı olmadığı için otobüsle yola devam edecek ve belki kendisine başka bir yerde başka bir hayat kuracak.

Son bir haftayı heyecanla bitiren adam; özgürlüğüne adım attığı o gün; söz verdiği gibi şehirler arası otobüse biner. Yol uzundur. Dolayısıyla yan koltuğa oturan kişiyle sohbete başlar. Laf lafı açar. Birbirlerine iyi geldiklerini anlayınca yol arkadaşına kendi öyküsünü anlatmakta sakınca görmez.

Arkadaşı öyküsünü öyle sever ki, adamın heyecanlı bekleyişini diğer yolcularla da paylaşır.

Artık otobüste konuşulan tek şey, adam ve görmeyi çok istediği sarı kurdeledir.
Sonunda yol adamın köyüne yaklaşır. Herkes tatlı bir heyecan ve telaşla kıpırdanır. 
Dönmeleri gereken son bir dönemeç kalmıştır. Umutlarına en iyi dileklerini ekleyip büyük ağacı görmeyi beklerler. Heyecan öyle artar ki kimse yerinde oturamaz.

Dönemeçte otobüs yavaşlar.

Ağacı gördüklerinde asılı olduğunu umdukları o tek sarı kurdeleyi gözden kaçırmamak için herkes birbirini uyarır. Neredeyse otobüsteki 40 kişi tek yürek olmuştur. 

Nihayet son dönemeç biter ve kocaman ağaç karşılarında ansızın belirir.

Ve ne mi olur?

Ağacın sadece bir dalında değil, tüm dallarına bağlanmış gözleri alan sarı kurdeleler rüzgarla sevgi dansı yapmaktadır.

İşte öykümüz böyle. Biliyorum sizler de bu satırlarda benim gibi kocaman gülümsediniz.

Son bir not olarak; bu parça öyle meşhur olur ki günümüzde uzak diyarlarda göreve çıkan eşler ve çocuklar için; Amerikalı aileler evlerinin kapısına ya da bahçedeki ağaçlarına sarı bir kurdele bağlamayı unutmazlar.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

02.06.2020

Not: 1- Beni bu güzel öyküyle buluşturan değerli arkadaşım Fatoş Şişmanyazıcıoğlu’na sonsuz teşekkürlerimle.
2- Belki şarkıyı dinlemek istersiniz diye kaynaklar bölümüne bırakıyorum.




13 Temmuz 2020 Pazartesi

ÖYLE BİR HEYKEL Kİ


Sanatla uğraşmak, üretken olup duygulara tercüman olan şeyler yaratırken zekayı da ustaca eklemek bence kocaman bir alkışı hak ediyor. Her ne yapılırsa yapılsın. Her sanat eserine ve onların güzel kalpli sanatçısına saygım büyük o yüzden. 

Şimdi size DÜNYAnın EN ÖZEL HEYKELİ’nden bahsetmek istiyorum.

Öyle özel ve incelikli ki…

Eğer gün olur da yolumuz Hindistan’a düşerse Haydarabad’daki ‘Salar Jung Müzesi’nde sergilenen bu özel heykeli yakından görme şansımız olur belki. Ama şimdilik fotoğrafıyla idare edelim.

Heykelin malzemesi yekpare Çınar ahşabı.

19. yüzyılda yapılmış.

Sanatçısı bir Fransız.

Ancak ismi bilinmiyor.

Heykele ilk bakıldığına iri yarı, gür kaşlı, gür bıyıklı ve sakallı, oldukça küstah tavırlı bir adam görülüyor.

Ancak o da ne?

Heykelin arkasında bir boy aynası var.

O aynada ise alçak gönüllü duruşuyla sade bir kadın yansıması göze çarpıyor.

Yani heykel iki farklı boyuta sahip.

Karşıya dik dik, alay eder gibi bakan bu sert erkekle, başı önünde yumuşak bakışlı kadın sırt sırta duruyor. Ancak birbirlerinden tamamen farklı ruh hali içindeler.

Erkek karakter; sert görünümüne yüzündeki şeytani ifadesini ekleyen minik boynuzlarıyla Mefistofeles (namıdiğer Şeytan).

Kadın karakter ise; yumuşak başlı Gretchen (diğer ismiyle Margaretta).

Aslında bu zıt karakterlere bir yerlerden aşinayız.

Ünlü Alman şairi ve dram yazarı Johann Wolfgang von Goethe’nin Faust adlı şiirsel eserinden elbette.

Faust’ta iyi ve kötünün savaşı iki karakter üzerinden ustalıkla anlatılır.

Goethe, dünya edebiyatının bu önemli klasiğine henüz on sekiz yaşında bir gençken başlamış. Gelin görün ki ancak ölmeden kısa süre önce tam seksen üç yaşında bitirmiş.

İşte heykelimizde bu iki farklı karakter ustaca bir araya getirilmiş.

Bu yüzden, konunun uzmanları tarafından dünyada tek ve büyüleyici olarak kabul ediliyor.

Aslında bu karakterler içimizdeki iyi ve kötünün de simgesi aynı zamanda.

Korku, endişe ve hatta acıdan beslenen kötü yanımızla; mutluluğu arayan, sevgiye sığınmış, merhametli iyi yanımız hep savaş vermiyor mu kendi içimizde?

Önemli olan iyiliğin her daim kazanması. Çünkü unutmayalım ki iyilik de tıpkı sevgi gibi bulaşıcı.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

14.05.2020

NOT: Beni bu özel heykelle buluşturan kıymetli arkadaşım Fatoş Şişmanyazıcıoğlu’na kocaman teşekkürlerimle.








6 Temmuz 2020 Pazartesi

İDAM EDİLEN İKİ FİL (2/2)


İdam edilen ikinci filimizin ismi Topsy.

Tıpkı Mary gibi o da bir gösteri yıldızı.

Amerika’nın neredeyse hemen her eyaletinde gösteriye çıkan, emirlere uyan ve bolca alkış alan bir fil kendisi.

Tek bir kusuru var o da uyumsuzluğu. Gerçi hiçbir şey sebepsiz değil.

Topsy de gittiği yerlerde sahiplerine çok iyi para kazandırdığı halde iyi beslenmemiş. İyi bakılmamış. Sürekli hor davranışlara maruz bırakılmış.

İşte bu sebepten farklı zamanlarda 3 bakıcısının da bir şekilde ölümüne sebep olmuş.

Hal böyle olunca fil Topsy, Coney Adası’nda bulunan bir hayvanat bahçesine gönderilir.

Mahkemeye çıkarılır. Suçlu bulunur.

Cezası idamdır.

Tesadüfe bakın ki, Edison’un buluşları ile etkinliğini kanıtladığı yıllardır o yıllar. İdam cezası kararını duyan dönemin bilim insanı devreye girer. Topsy için elektrikle idam teklifini yapar. Teklifi kabul görür.

Edison’un başkanlığında bir idam heyeti kurulur.

Meydana toplanan meraklı kasaba halkının önünde; 1903 yılının soğuk Ocak ayında; bedenine verilen 6600 Voltluk elektrik akımıyla idam edilir.

Tarih sayfalarında böylesi yürekleri acıtan nice olay vardır kim bilir! Ama hangisinden haberdar olursak olalım, istisnasız her birinde içimizin yanacağı, merhametsizliğimizden ve insan olmamızdan utanacağımız kesin.  

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

03.05.2020





İDAM EDİLEN İKİ FİL (1/2)


Yazarken insanlığımdan utandığım ve yumuşatarak sizlere aktarmak için çabaladığım anlardayım. Yapım gereği ruhumuzu zorlayacak, içimizi acıtacak konulara pek yer vermemeye çalışsam da gerçekler her şeyin üstünde. 

Bilmek gerekiyor yaşananları.

İri ve ağır cüsselerine rağmen atlar kadar hızlı koşabilen, arılardan korkan, dünyanın en büyük beynine sahip, bir o kadar da duygusal hayvanları onlar.

Filler.

Yazım bu özel hayvanlardan iki tanesi ile ilgili.

Sonları bizi insanlığımızdan utandıracak kadar dramatik ne yazık ki. Ve bu sonla aynı yazıya sığdıklarına bakmayın, bence tarih sayfalarına sığamamışlardır.

İlk filin ismi Mary.

Sirkiyle beraber seyahatler yapan Charlie Sparks’ın gözde oyuncusu.

Ağırlığı 4500 kilo.

Boyu 3,5 metre.

Lakabı “Büyük Mary”.

Sirk hayatına henüz 4 yaşındayken başlamış.

Çok yetenekli. Müzik aletleri çalabiliyor. Kocaman ve ağır bedenine rağmen başının üzerinde durma kabiliyetine sahip. Hatta kendisine atılan topları yakalayabiliyor.
Dolayısıyla ülke genelinde çok sevilen bir Asya fili.

Bakıcısıyla uyum içinde yaşamını sürdürmeye çalışan, verilen emirlere uyarak bolca alkış alan ve yaşamını sürdüren bir gösteri hayvanı.  

21 yaşına kadar sorunsuz geçen hayatı, 1916 yılının Eylül ayında maalesef tam tersi yönde gelişir.

O günlerde kendisine deneyimsiz bir bakıcı tayin edilir.  

Bir gün yeni bakıcısı tarafından su içmeye götürülür. Yol üstünde gördüğü karpuz kabuğunu yemek isteyen Mary, eğitim kancasıyla ve kırbaçla kendisine defalarca vuran bakıcısına sinirlenir. Çünkü daha önce sert bir tepkiyle hiç karşılaşmamıştır.

O kızgınlıkla ve hissettiği acıyla bakıcısını hortumuna sararak havaya kaldırıp birkaç defa yere çarpar. Ardından da dürtüsel intikam hareketiyle üstüne basarak ezer. Can havliyle yaptığı bu hareketin kendi sonunu hazırladığından habersizdir elbette.

Olayın geçtiği Erwin kasabasındaki mahkeme hemen devreye girer. Ve fili cinayet suçundan suçlu bulur.

Cezası idamdır.

Alınan kararı uygulamak için çareler aranırken; idam yeri olarak Erwin’den yaklaşık 40 km. uzaktaki Kinsport kasabası seçilir.

Gelin görün ki neredeyse 5 tonluk ağırlığı ile fili idam etmek o kadar da kolay değildir. İnsanlara uygulanan idam şeklinden farklı bir yol aranır.

Önce birkaç el ateş edilir. Ölmediği görülünce tren yolundaki 100 tonluk vincin kullanılmasına karar verilir.  

Ancak ilk deneme sırasında vincin zinciri kopar. Fil olanca ağırlığı ile yere çakılır. Maalesef kalçası ve bel kemikleri kırılan Mary’nin sesi meydanı inletir.

Bu durum karşısında yetkililer hemen kopan zincirin yerine daha güçlü olanını bulur. İdam ikinci kez tekrarlanır.

Acılar içinde haykıran Mary bir kez daha vincin zincirine bağlanır. Havaya çıkarılır ve tam 30 dakika ölmesi için beklenir.

Bu sefer işlem tamamdır. Fil idam edilmiş, suçlu cezasını hayatıyla ödemiş, içinde çocukların da bulunduğu tam 2500 kişi bu olaya şahitlik etmiştir.

Tarih sayfalarına insanlığın yüz karası olarak geçen bu olay ne yazık ki tek kalmaz. (devamı 2/2’de)

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

03.05.2020

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...