Yıl 1950.
Baharın
gülümseten aylarından Mayıs.
Afyon’dan
Eskişehir’e doğru yola çıkan ve Cumhuriyet'in ilk yıllarından beri çalışan bir
tren.
Trenin
kompartımanında kesişen hayatlar.
Hayatın
bazen bizlere çok güzel sürprizler de hazırladığının en özel örneklerinden biri.
Üstelik
hepsi gerçek.
Gazeteci
Cüneyt Mollaoğlu bir iş takibi için Afyon’dan trene biner. Yalnız olduğu
kompartımanda gazetesini açıp okumaya başlar.
Tren
Kütahya’ya ulaştığında istasyondan iki kişi biner.
Küçük
kız çocuğu Cüneyt beyin hemen yanına oturur ve o andan itibaren gözünü gazete
sayfalarından ayırmaz.
Kız
çocuğuna refakat eden akrabası; çocuğu yaptığının yanlış olduğu konusunda bir
iki kez uyarır. Ama nafile.
Tüm
ilgisi gazetede olan küçük kız; kendisine yapılan uyarıları duymamış gibidir
adeta.
Birden
Cüneyt beye dönerek gazeteyi okumasını bitirdiğinde, okuyup okuyamayacağını
sorar.
Uyarılarını
kulak ardı eden, üstüne üstlük bir de tanımadığı bir adamdan gazetesini isteyen
yeğenine hayli kızar akraba.
Küçük
kızın masum isteğini ve çıkışmaları duyan Cüneyt bey, tebessüm ederek
gazetesini uzatır.
Yemyeşil doğanın arasında sessizce süzülen o tren kompartımanında; o andan itibaren küçük kızla gazete sahibi arasında tatlı bir sohbet başlar.
Sohbet
sırasında küçük kızın okumaya, kitap ve dergilere son derece ilgi duyan bir
çocuk olduğunu, hatta masallar yazdığını öğrenir Cüneyt bey.
Bu
sohbetten son derece mutluluk duyar. Küçük kızın yazdığı masalları merak
ettiğini, eğer daktilo ile yazıp kendisine gönderirse gazetesinde
yayınlayabileceğini söyler.
Bu
sözlere hem çok şaşıran hem de çok sevinen küçük kız, hemen orada masalının
gazetede basıldığını hayal etmeye başlar.
Gelin
görün ki o zamanın şartlarında bir daktilo bulması hayli zor olur.
Bu
sorunu nasıl çözeceğini düşünürken, günün birinde adliyenin önünde çalışan
arzuhalcileri fark eder. O dönemlerde okuma yazma bilmeyen ve devlet
dairelerine dilekçe yazmak zorunda kalan insanlara yardım eden arzuhalcilere sevinerek
bakar.
Nihayetinde
çekinerek birinin yanına gider. Bir masalının olduğunu, daktiloda yazıp
yazamayacağını sorar kısık sesiyle. Arzuhalci 2 lira karşılığında yazacağını
söyler.
O zamanlarda 2 lira herkes için, hele bizim küçük kız çocuğu için çok kıymetli bir paradır.
Bu
kadar parası olmayan küçük kız büyük bir azimle haftalık harçlıklarını
biriktirmeye başlar. Pek çok şeyden mahrum kalsa da kararından vazgeçmez.
Sonunda arzuhalcinin istediği parayı denkleştirir.
Hemen
ertesi gün arzuhalciye gidip masalını daktilo ettirir. Ardından baca
temizleyicisi bir çocuğun hayatını anlattığı ilk öyküsünü gazeteye gönderir.
Artık
sabırla bekleme zamanıdır. (devamı 2/2’de)
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
13.03.2025
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder