Paylaşmak.
Azı
çok yapmak.
Almanın
naif kardeşi kendisi.
Dengesi.
Birisini
ya da birilerini sevindirmenin en zarif yolu.
Karşınızda
kabına sığamayacak kadar mutlu olan, gözlerindeki ışıltılı bakışla kocaman
gülümseyen kalpler yaratmanın dayanılmaz hafifliği.
Ne
kadar özel bir duygu aslında; içinizden taşan o tatlı heyecan dolu mutluluğu
yudum yudum içmek.
Kocaman
gülümsemelerden nasibini alıp ‘İşte bu.’ diyebilmek.
Bunun pek çok yolu var elbette. Önemli olan, her ne yapıyorsak yapalım kalplere sevinç ektiğimizi unutmamak. Zarafeti kaybetmemek. Sessizce yapmayı unutmamak.
Hadi
gelin sevinç ekilen bir kalbin öyküsüne ortak olalım.
Nasibimizi
alıp bizler de gülümseyelim.
Günlerden
bir gün; öğrencileri ile sohbet etmekten keyif alan bir alim, öğrencisi ile bir
tarlanın yanından geçer. Hemen yanındaki ağacın altında eski bir çift ayakkabı
dikkatlerini çeker. Sağa sola bakarlar, sahibini göremezler. Belli ki civarda
çalışanlardan birine aittir.
Tam
oradan ayrılacaklarken; öğrencinin aklına bir muziplik gelir. Ayakkabıyı
saklamayı, sahibi gelip de bulamayınca yaşayacağı panik halini seyretmeyi
teklif eder.
Bilge alim ise bambaşka bir yol önerir öğrencisine.
Ayakkabıyı
saklayıp sahibini üzmek yerine; içine bir miktar para bırakıp sevindirmenin çok
daha özel olacağını söyler.
Öğrenci
bu fikre bayılır. Ayakkabının içine bir miktar para saklar ve beraberce
gizlenip beklemeye başlarlar.
Derken
ayakkabının sahibi gelir. Terden sırılsıklam olmuş elbiselerini değişir. Sıra
ayakkabısını giymeye geldiğinde içinde bir fazlalık fark eder. Baktığında
öğrencinin koyduğu parayla karşılaşır. Şaşırır elbette. Etrafına bakar
dikkatlice. Hiç kimseyi göremez.
İşte
o anda, içindeki tarifsiz mutluluk gözlerine yerleşirken, gözyaşları ona eşlik
eder. Çok sevinmiştir. Çünkü hasta eşine, evde aç bekleyen çocuklarına doğru
dürüst bir şeyler alacak kadar parası vardır artık. Gerçi kendisine bu iyiliği
yapan her kimse onu görememiştir; ama kalbine ektiği sevinç, umudunu artıran
kocaman bir damla olmuştur.
Bu
duygusal sahneyi uzaktan izleyen alim ve öğrencisi ise vermenin dayanılmaz
hafifliği içinde mutlulukla oradan ayrılır.
İşte
öykümüz böyle.
Zarafetle,
usulca vermenin güzelliği.
Yaşanan
çifte mutluluk.
Ekilen
sevincin kalplerde umutla yeşermesine olanak tanımak.
Daha
ne ister ki insan bu güzel duyguyu tattıktan sonra.
Vermenin
pek çok yolu var. Sadece maddi olarak değerlendirmemek gerek.
Güçlü ve haklı olduğunda affetmeyi bilmek; haksız olduğunda özür dilemek; başkalarının başarılarıyla mutlu olmak; kıskanmayı unutup gıpta etmeyi öğrenmek; sessizce dinlemek; karşımızdaki her kim olursa olsun kendisini değerli hissetmesini sağlamak; … gibi.
Almayı
ve vermeyi karşılık beklemeden, içimizden gelerek yapabilmek esas olan. Alırken
karşılığını vermeye çabalamak ya da verirken yine karşılığını beklemek değil
anlatmaya çalıştığım. Biliyorum siz beni anladınız.
Çünkü
evrenin matematiği böyle işliyor. Yeter ki hepimiz alırken de verirken de iyi
niyetlerle yapalım; karşılık beklemeksizin.
Sevinç
tohumları ekip yeşerttiğimiz gün ve mutluluk dolu anlarımız çokça olsun.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
31.01.2021
Kaynaklar:
https://www.uplifers.com; https://gulsensecen.wixsite.com.
Veren el alan elden her daim üstündür. Seninde önemini çok iyi anlattığın gibi
YanıtlaSil" Zarafeti kaybetmemek. Sessizce yapmayı unutmamak " en önemlisi bu. Ne yapıyorsak bunu unutmamak gerek. Anlattığın hikaye bana Osmanlı dönemine ait okuduğum bir anekdotu anımsattı. Osmanlıda sadaka ağaçları varmış. Ağaca gidenin para asmaya mı yoksa asılan parayı almaya mı gittiği bilinmezmiş. Tamda senin anlattığın gibi değil mi: " Zarafeti kaybetmemek. Sessizce yapmayı unutmamak "
Emeğine sağlık. Çok güzel bir yazı kaleme almışsın. Saygılarımla. Vesselam...
Merhabalar ve kocaman teşekkürler))
SilNe güzel ve yerinde adetlerimiz varmış. Asıl olduğu gibi hep zarafeti korumuş. Sadaka ağaçları... araştıralım belki yine yazacak bir şeyler bulunur))
Benden de selam, sevgi ve saygılar.
Eskiler ve adetleri o kadar güzeller ki. Bizler onlar gibi olabilir miyiz bilemiyorum. Araştırırsan çok iyi olur. Yazacak bir şeyler bulursan haber ver. Okumayı çok isterim doğrusu (: Ben teşekkür ederim. Vesselam...
SilBelgincim çok güzel bir konuya değinmişsin... Vermeyi de gerektiğinde almayı da bilmek gerek... Eskiden çeşmelerin bir yerinde küçük oyuklar olurmuş... Parası olan oraya para koyarmış, ihtyacı olan alır işini yoluna koyunca da götürür geri koyarmış... Ne güzel incitmeden, dediğin gibi zarifçe verebilmek... Kucak dolusu sevgilerimle ...
YanıtlaSilTülay hanımcığım çok teşekkür ederim. Verdiğiniz örnek de ne güzelmiş. Eski adetler ve zarafet içeren gelenekler...Şimdilerde hatırlamak bile ruhumuza iyi geliyor. Sanırım bu yüzden elim hep bu konulara gidiyor.
SilKucak dolusu sevgi ve saygımla.
Çok güzel yazmışsınız, maddiyata dair olanları hissettirmeden, karşındakini mahçup etmeden ve anonim olarak verebilmek ama özellikle de maneviyata dair verebilmeler... “Kendini sev, kendini öne koy” akımından fenalık gelen şu günlerde ne güzel bir hatırlatma...
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Özellikle bugünlerde umudumuzu taze tutabilmek adına bu tarz inceliklere hepimizin ihtiyacı var.
Sil