26 Ocak 2019 Cumartesi

ZİHİNSEL FİLTRE


Uzmanlar otizm hastalarının zamanın geçip gitmesiyle ilgili; özellikle acı veren; bir farkındalıkları olduğunu söylüyor.

Hemen hepimizde bulunan ve ara sıra ölümlü olduğumuzu unutarak, sadece yaşamamıza izin veren zihinsel filtreye, onlar hiçbir zaman sahip olamıyorlar.

Örneğin her yeni günün başlangıcında ve sonunda o günün tarihini bilmek istiyorlar. Gelecek seneye kadar bir daha o tarihi yaşayamayacak oldukları gerçeğini üzüntüyle karşılıyorlar.

Bizler yaşadığımız gezegende kendi ölümlülüğünün farkındalığında olan tek türüz. 

Buradaki her canlı varlık er ya da geç ölecek. Bizler ise bu gerçeği biliyor, zaman zaman düşünüyor ama çoğunlukla unutuyoruz.

Bu gerçekle her yüzleştiğinde bazıları sakinliğini koruyor. Evrenin işleyiş kurallarını ağırbaşlılıkla kabul ediyor. Sorun etmeden yaşamını sürdürüyor.

Kabullenen bir diğer kısım insan, zamanla yarışa girerek her şeyi yapma telaşına düşüyor. Kendisini fazlasıyla yıpratırken, bir süre sonra neyi neden yaptığını unutacak kadar kendisini bu olaya kaptırıyor.

Bir kısmı ise otizmliler gibi ölüm gerçeğine ciddiyetle yaklaşıp, kaygıyla içselleştirebiliyor. 

Tüm bu değişik davranış tarzları aslında bizim yapımızla alakalı. Yaşamın zorlu kulvarlarından geçerken; kendi alanımızı koruyabildiğimiz sürece, olumsuzlukların bizi etkilemesi hayli zor.

Rahatsız edici olaylar her ne olursa olsun geçip gitmesine izin verdiğimiz sürece tabii.

Tüm dikkatimizi o negatifliğe verdiğimiz, ona direndiğimiz zaman; bir anda kendimizi o olumsuz şartın tam içinde buluyoruz. Üstelik sorun yaratan etkenler ortadan kalktığında bile, biz hala o negatifliği üzerimizden atamamış oluyoruz.
Hayatta sorunlar, problemler, yer yer içimizi karartan şeyler her zaman olacak.

Bizimle direkt alakalıysa, ilgilendiğimizde çözülecekse elbette sorunu ortadan kaldırmaya çalışmak en mantıklısı. Ancak yapabileceğimiz bir şey yoksa, engel olmamız mümkün değilse; beynimizde onunla savaşmak, bunu sözlere döküp bağırıp çağırmak; bir anda o negatifliği kendi hanemize davet etmeye benziyor.

Olaylara bu şekliyle bakmayı öğrendiğimizde sanırım yaşanan genel negatiflikler ruhumuzu çok yaralamayacak. Sevgiyle yaşamımıza kabul ettiklerimizin sayısı artacak. Bu durum bizim diğerlerine olan dayanma gücümüzü de kuvvetlendirecek.

Ben zihinsel filtre tanımını sevdim. Ara sıra dinginlikte temizlemeye dikkat ettiğimiz, yolumuzu, ruhsal gidişatımızı tarttığımız sürece; sorunlardan uzak kalmamız an meselesi.

Bırakalım sevgisiz sesler, kötü görüntüler, negatif yüklü insanlar, ruhumuzu yaralayacak olumsuzluklar geçip gitsin. Kendimizi sevginin ve şükretmenin koruyucu kollarına güvenle bıraktığımız sürece yaşadıklarımızdan en az hasarla kurtulacağız. 
Bu kararlılık ve özen; sevgi dolu bir toplumun varlığını koruması ve devamı için şart bence.

Güzellikleri, hayal ettiğiklerimizi umutla beklemeye var mısınız?

Tıpkı Fransız romancı, deneme yazarı ve eleştirmen Marcel Proust’un dediği gibi;

‘’Artık umulacak bir şey olmadığını bilmek, beklemeye devam etmeyi engellemez.’’
Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ
24.07.2018

Kaynak: Echart Tolle imzalı ‘Şimdinin Gücü’ başucu kitabı.


10 Ocak 2019 Perşembe

PERİ MASALI GİBİ…


‘’Önemli olan sıra dışı şeyler yaşamak değil; ne yaşıyorsan onu hissederek hayatı bir peri masalı gibi yaşayabilmektedir.’’ diyor Prof. Gülseren Budayıcıoğlu – ‘Kral Kaybederse’ isimli romanında.

İçinde tevekkül var.

Farkındalık var.

Yaşam sevinci var.

Bu nedenle çok sevdim bu cümleyi. Romanı okurken, dönüp dönüp bir daha okudum içime sinmesi adına.

Kendisini gerçekten iyi tanıyan; duygularının farkındalığında, içindeki çocuğun sesini duyarak eyleme geçen insanlar vardır hani.

Yaşadığı olaylar, çektiği acılar, zorluklar ya da engeller her ne olursa olsun; yaşamına sahip çıkar onlar. Elindeki tek fırsatın bu olduğunu herkesten daha iyi bilir.

İşte böylesi insanlar peri masalı tadına en yakın olanlar bana göre.

Kendisine bakmaktan, iç sesini dinlemekten, zayıflıklarından korkmuyor. Onlarla yüzleşecek cesarete sahip.

Gerçeklerin içini acıtacağını bildiği halde, zaman zaman içine dönüp bakmayı beceriyor. Böylece oluşacak grimsi bulutları; henüz başlarken; elinin tek bir hareketi ile yok ediyor.

Pozitif enerjisi yüksek olduğu için diğer insanlarla kolay iletişim kuruyor. Onları dinliyor. Sadece anlattıklarını değil, kalplerinin derinlerinde var olan kaygıları, belki acıları anlıyor.

En önemlisi onları hoş görecek kadar erdem sahibi.

Ön yargılarıyla değil, tamamen insani saf sevgi duygularıyla bakıyor etrafına çünkü. 
Yaptıklarını yargılamıyor. Kızmıyor. Kolay öfkelenmiyor. İnsanları anladıkça hoş görüsünün arttığını da biliyor.

Böylesi bir yaşam işte düşümdeki peri masalı tadında…

Peki bizler ne kadar yakınız onlara ya da ne kadar uzakta?

Henüz yolun başında da olabiliriz. O muhteşem yolun ortalarında da.

Önemli olan o yolun tılsımını hiç bırakmamak galiba.

Ben inanıyorum ki; başkalarını anladıkça, yargılamadan hoşgörüyle baktıkça; kendi iç dünyamıza daha farklı gözlerle bakmakta ustalaşabiliriz. Daha önceden farkında olmadığımız değerlerimizi fark edebiliriz.  Kendimizle her daim barışık kalmanın yollarını öğrenebiliriz.

İşte o zaman önümüzde beliren; hoş görünün gölgesinde bir yaşam şekli olur.

Maddi değil manevi anlamda alabildiğine zengin.

Sevgi yolundan nasiplenmiş.

Erdemli.

Zarafet dolu.

Şükretmenin elindekileri çoğaltmak olduğunun farkındalığında.

Böylesi bir yaşamda peri masalı tozları havada uçuşmaz mı sizce de?

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

04.12.2018



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...