25 Temmuz 2019 Perşembe

VAZGEÇME MUCİZESİ


“Vazgeçme mucizesi... Öyle oldu, her şeyi bırakınca her şeyin rengi kendine geldi.”

Diyor Latife Tekin ‘Unutma bahçesi’ isimli romanında.

Vazgeçmek.

Vazgeçebilmek.

Gerçekten mucize mi?

Gerçekten de kaçmasın diye, ellerimizi kanatırcasına tutunduklarımızı bıraksak yaşama bakışımız değişecek mi?

Sımsıkı bağlandıklarımız, en iyi olmamızın önündeki engeller mi?

Ve eğer engellerse vazgeçmek için doğru zamanı nasıl bileceğiz?

Yoksa vazgeçmenin sadece bir düş kırıklığı, bir korkaklık olduğunu mu düşünenlerdensiniz? Her ne yaşarsak yaşayalım yola devam etmenin en doğrusu olduğuna mı inanıyorsunuz?

İşte bunların cevabına yaklaşabileceğimiz, kendimizi yeniden sorgulayacağımız bir kitap var önümüzde.

İsmi ‘Dip’.

Profesyonel bir konuşmacı, yazar ve değişim yönetici olan Amerikalı yazar Seth Godin imzalı.

Bizlere vazgeçmeyi ve vazgeçmemeyi öğretiyor. Bir yandan da vazgeçmenin hep kötü olmadığını anlatıyor. Vazgeçenlerin asla kazanamayacağı sözüne farklı bir cepheden bakmamıza vesile olan kitapta; tam tersine vazgeçmenin yeri geldiğinde mucize tadında olabileceğinin altını çiziyor.

Daha çok çalışma hayatındaki rekabetler, inişler çıkışlar ve başarılarla ilgili olsa da; bunu yaşamın her alanında dikkate almamız mümkün.

Bazen hayat o kadar çok üstümüze geliyor, bizi o kadar zorluyor ki kendimizi diplerde hissediyoruz. Hiçbir şeye gücümüzün olmadığı o anlarda etrafımızdaki renkler genellikle gri siyaha bürünüyor. Bir sıradanlık, bir monotonluk bulutu içinde salınıp duruyoruz. İçimizden bir şeyler yapmak, tüm bu olumsuz gidişata dur demek geliyor da yapamıyoruz. İşin kolayına kaçıp, yorganın altına saklanmayı ve tüm dertlerimizi unutmayı diliyoruz.

İşte en dipte olduğumuz anlardayız. Ya cesaretle bir değişiklik yapacağız. Ya da dipteki renksiz dünyada yaşamaya devam edeceğiz.

Değişiklik kolay değil elbette. Özveriyi, disiplini, korkusuzca adım atmayı, belki biraz da sabrı gerektiriyor. Elimizdekileri kaybedecek olmamızın korkusunu yenebilmemiz, yaşanacak başka zorluklara karşı cesur durmamızı da.

Ancak ilk olarak; vazgeçmenin bir korkaklık, bir başarısızlık olmadığını bilmemiz gerekiyor.

Diplerden yukarıya çıkmanın yolunu ancak kendimizin açacağına güvenmemiz de.

Yeni yol bize ne getirir bilmemiz mümkün değil. Ama denemeden, eski bağımlılıklarımızı cesaretle bırakıp değişikliği kucaklamadan; dipte mutsuz yaşamayı seçmek; kendimize haksızlık olmuyor mu sizce de?

Dipte kaybolmak yerine vazgeçmek daha doğru. Yıllarca beklediğimiz mucizeler belki de bu vazgeçişin arkasında gizlenmiş olabilir. Sadece deneyeceğiz. Denerken en iyisini yapmaya özen göstereceğiz.

Yaptığımız ya da yapacağımız her ne ise onu en iyi şekilde yapmanın iç huzur öyle güzel ki. Bunu iş hayatı için de düşünebiliriz, özel yaşantımız için de. Olabileceğimiz en iyi anne ya da baba, en iyi arkadaş, en iyi öğretmen, en iyi doktor, en iyi danışman, en iyi müdür ya da en iyi çöpçü.

Hangi pozisyonda, hangi mertebede, hangi konumda bulunuyorsak ona hak ettiği değeri vermemiz gerekiyor. Kısacası hayat bu değeri hak ediyor.

Her sabah uyandığımızda yaşayacağımız her anın kıymetini bilmek önemli. Ancak bu sayede fark yaratabiliriz. Her şeyi doğru ve güzel yapmamız mümkün olmasa da gayret gösterdiğimize önce kendimizi ikna etmemiz şart.

Hayattaki başarı, yaşamdan keyif almak, iş hayatında yükselmek, sosyal çevremizde aranılan birisi olmak için en iyiye hedeflenmek gerekiyor. Yeterince iyi olmakla yetinmeyip, en iyisi olmaya çalışmak.

Kilit nokta burada.

Buradaki vazgeçiş elbette gerçekle yüzleştiğimiz ve içimizin acıdığını hissettiğimiz ilk anda bırakmak değil. Kendimizi kandırmadan, hiçbir şey yokmuş gibi davranmadan en uygun zamanı beklememiz; ne zaman bırakacağımızı iyi kestirmemiz lazım.

Böylece gri siyah yaşamın içinden açılan renkli küçük bir pencereden bambaşka bir yaşama göz kırpabiliriz.  

Tıpkı Seth Godin’in dediği gibi;

‘’Vazgeçmek, başa çıkmaktan daha iyidir; çünkü vazgeçmek sizi başka bir şeye yönelmek üzere özgür bırakacaktır.”

Bunu yaparken, her ne yaşamış olursak olalım; aklımızı kalbimizle kesiştirirken, deneyimlerimizi kullanmayı seçelim. Etrafımızdaki olayları ön yargısız anlamayı deneyelim. O gri siyah renkler arasında sıkışan ve derdini kendisine dahi anlatamayanları fark ettikçe, kendi sesimizi daha kolay duymaya başlayacağız. Başkalarını ve başka durumları daha kolay anladıkça, renklerin en güzelleri bizim yolumuzu süslüyor olacak. Bundan hiç şüpheniz olmasın.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

29. 04. 2019







10 Temmuz 2019 Çarşamba

ÖYLE BİR HAYAL Kİ…


Gerçek hayat hikayeleri, oradaki cesaret dolu davranışlar, hayata kafa tutarak, zorluklarla mücadele sonunda elde edilen başarılar; oldum olası beni çok etkiler.

Oradaki hayatların kalbimize dokunduğunu hissederim. 

İşte bu nedenle geçmişten günümüze ne zaman böyle bir öykü ile karşılaşsam paylaşmak en büyük keyfim oluyor.

Geçen günlerde izlediğim bir filmde de böylesi çarpıcı bir öykü vardı.

Filmin ismi  ‘Women Walks Ahead - Önden Giden Kadın.’

Amerikalı kadın yazar Eileen Pollack imzalı bir roman uyarlaması aynı zamanda.

1880 yılında; Kuzey Amerika Ovalarında yaşayan insanlarla buluşmak için, New York’tan tek başına zorlu bir yola çıkan; genç bir kadının çarpıcı öyküsü anlatılıyor.

Bu genç ve güzel kadın Catherine (Caroline) Weldon.

Kendisi bir ressam.

Hayali bir ilke imza atmak.

Kuzey Dakota Kızılderililerinden, Sioux’ların efsane lideri Oturan Boğa’nın resmini yapmak.

O zamanın elverişsiz şartları, dünyanın kadına hoşgörüsüz bakışı düşünüldüğünde 
işinin hiç de kolay olmadığı aşikar.

Ama adı üstünde hayal bu.

Gelin New York’tan yola çıkalım ve tarihin eski sayfalarında gezinirken; aynı zamanda bu cesur kadının hayaline yoldaşlık edelim.

Catherine Weldon İsviçre’de doğar. Çocukken Amerika’ya gelir.

Hayatı hayli karışık, çalkantılı ve mutsuz geçer.

Bir doktorla evlenir, ancak yürütemez ve ayrılır.

Sevdiği adamdan bir oğlu olur. Batıya taşınır.

Kızılderili kültürüne duyduğu yakınlık; Amerikan Yerlilerinin haklarını savunma konusunda gösterdiği duyarlıkla başa baş gider.

Aynı tarihlerde Kızılderililer kendi cennet vatanlarından, bereketli topraklarından, alışkın oldukları ılıman hava şartlarından koparılıp; çok uzaklara, kuzeyde kar ve soğuğun hüküm sürdüğü yerlere sürülmeye başlar.  

Ümitlerini ve topraklarını kaybeden Kızılderililer’in lideri Oturan Boğa bu duruma sessiz kalamaz. Amerikan ordusuyla savaşır. Onları yener. Böylece ünlenen lider herkesin korkulu rüyası olarak dünyaya nam salar.

Kızılderililerin onun sayesinde haklı davalarına cesaretle bir süre daha göğüs gerdiği ise tarih notları arasında yerini alır.

O zamana kadar birkaç ünlü politikacının resmini yapan Weldon; derin vizyonu ile herkesin konuştuğu bu lideri merak eder. Şahsen tanışmak ve iznini alarak resmini yapmak amacıyla hayalinin peşinden yollara düşer.

Bu güzel kadın; gerek yolculuğu sırasında gerekse vardığı noktalarda; hem Amerikalıların hem de Kızılderililerin öfkesine, hakaretine, saldırısına maruz kalır. 

Çünkü sadece resim yapmak için bu kadar zahmetli bir yola çıkmasına kimse bir anlam veremez.

Defalarca evine dönmek üzere uyarı alır.

Şiddete ve ağır hakarete uğrar.

Ancak pes etmez. Cesaretle hayalinin peşinden gitmeye kararlıdır. Çünkü duygusal ve narin yapısına inat; içindeki büyük güçle kendisini kabul ettirmeye yemin etmiştir.

Karşılaştığı gerçekler; kendi vatandaşları tarafından Kızılderililere yapılan haksızlıklar, oynanan oyunlar; göz göre göre işlenen adaletsizlikler karşısında şaşkın ama bir o kadar da üzgündür.

Bir yandan Kızılderililerin gönlünü kazanıp hayalindeki resme başlarken, diğer yandan onlara yardım etmek için tüm servetini harcar.

Haksızlığa karşı cesaretli duruşu ve pes etmeyen azmi sayesinde, hem Oturan Boğa hem de diğer kabile üyeleri tarafından sevilir, sayılır. Kızılderililerle kurduğu güçlü sevgi bağını ömrünün son demlerine kadar zarafetle korur.

Bu arada hayalini kurduğu portresini bitirir.

Portrelerinden biri hala Kuzey Dakota Kültür Merkezi ve Bismarck'taki Capitol Grounds Eyalet Müzesi'nde sergileniyor.

Ziyaretçileri ile buluşan bu resim sayesinde; pek çok kişi tarihin o haksız anlarına eşlik ediyor ve ressamını hala sevgiyle hatırlıyor.

İnsanların kalbinde sevgiyle yer edinen ve hayata daha sıkı tutunmamıza vesile olan tüm güzel kalplere selam olsun.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

10.04.2019








Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...