Bu azim ve cesaretle tam 10 yıl sonra, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki bir mağarada yerin tam 134 metre altındaki zifiri karanlığa iner.
Bu
defa kendisine hedef aldığı süre 6 ay olur.
Bu
uzun sürede yine dış dünyadan tümüyle izole bir şekilde yaşayacaktır.
Mutlak
karanlık ve adeta sağır edici sessizlik içinde deneyimine başlar.
Deneyin
ilk günlerinde alışkın olduğu rutini korumaya çalışır. Bedenindeki yorgunluğu,
açlığı izler.
Ona
göre yemeye ve uyumaya özen gösterir.
Gelin
görün ki gün ışığı ve saat olmadan zaman algısı bozulmaya başlar. Günler geçtikçe zihni bulanıklaşır.
Bu arada ilk haftalarda 26 saatlik bir uyku-uyanıklık döngüsü yaşayan Michel Siffre; deneyin 37. gününde günlük rutininden tuhaf bir şekilde kopar.
Ardından
günlerin bazen 15 saat kadar kısa; bazen de 50 saat kadar uzun algılandığı bir
dönem yaşar.
Elbette
bu değişimler Michel Siffre’nin ruhsal durumunu olumsuz anlamda etkiler. Gün
ışığından uzakta, temassız geçen günler nedeniyle oldukça yıkıcı bir depresyon
hali ortaya çıkar.
Zihinsel
durumu hızla bozulur.
Paranoyaklaşır.
Halüsinasyonlar
görmeye başlar.
Gerçeklikten
tamamen kopar.
Aklı
darmadağındır artık.
Güneşten, dünyadan, takvimden, saatten tamamen izole kalarak biten 6 ayın sonunda; onu yukarıdan izleyen diğer bilim insanları mağaraya iner.
Tam
1 ay süreyle Michel Siffre ile birlikte mağarada kalıp; deneyin sonuçlarını
beraberce değerlendirirler. Kendisine göre sadece 151 gün geçtiğini düşünen bu
cesur bilim insanı, yer altında kaybettiği zamanı öğrenince şaşırır.
Veriler
ışığında bedeninin gün ışığından bağımsız olarak kendi saatini icat ettiğine hep
beraber şahit olurlar.
Yaşadıkları
ilk şoku atlattıklarında ise; insan beyninin yerleşik bir zaman sistemine sahip
olduğunun kanıtlandığını anlarlar.
Aradan yıllar geçer.
Meraklı
ve azimli bilim insanı 1999 yılında yer altına yeniden iner.
Artık
genç değildir. Bu defa amacı, yaşın ve yaşlanmanın sirkadiyen döngüye olan
etkilerini gözlemlemektir.
Aşırı
ve zorlayıcı koşullarda insan biyolojisini anlamaya takıntılı ruh hali ve
zihnin sırlarını açığa çıkarmak isteği; yaşamı boyunca devam eder.
Çünkü
insan zihninin kilidini açan anahtarın zamanla bir ilgisi olduğuna inanır.
Tüm
bu deneylerin sonunda; psikolojik etkileşimle beraber değişen uyku-uyanıklık
döngüsünü etkileyen en önemli faktörün gün ışığı olduğu kesinlik kazanır.
Hepimizin
kabullendiği 24 saatin doğal bir döngü süresi olmadığı anlaşılır.
Dünya
genelinde buna benzer başka deneyler de yapılır. Bunun için bazıları
mağaraları, bazıları özel tasarlanmış, yalıtılmış mekanları tercih eder.
Elde
edilen verilerle sonuç hep aynı çıkar.
İnsanların
zaman algısı tamamen değişir.
Kendi deyimi ile “Çılgınlığa yavaş bir kayma“ yaşayan Michel Siffre sayesinde; sirkadiyen ritim araştırması, uzayda astronot izolasyonu ve hücre hapsinde ruh sağlığı konularının önü açılır.
Sayesinde
modern uyku biliminin ve zaman psikolojisinin temelleri atılır.
Peki
ya kendi hayatı?
Bozulan
ruh sağlığının iyileşmesi yıllarını alır. Mağaradaki günleri yıllarca peşini
karanlık bir gölge olarak takip eder. Üstelik kalıcı hafıza kaybı yaşar. Kısacası
keşifleri için sağlığından olur ve büyük bir bedel öder.
“Akıl
kendi başına bir evrendir. ” diyen Michel
Siffre, 25 Mayıs 2024 yılında, doğduğu şehirde 85 yaşında hayata veda eder.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
23.04.2025
Kaynaklar:
https://listelist.com; https://eurasiadigital.medium.com; https://tr.wikipedia.org.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder