Michel Siffre, zaman kavramına takılmadan, karanlıkta, saat olmadan, hiç bir ses olmadan, bir anlamda dış dünyadan tamamen izole bir halde yaşamanın nasıl bir his olacağı fikrine adeta saplanıp kalır.
Bu
şekilde yaşamanın insan ruhunu nasıl etkileyeceğini merak ederek, gözlem
yapmaya karar verir.
Hem
de kendi üzerinde.
Tüm
itirazlara ve uyarılara kulak tıkayarak bu tehlikeli deney için hazırlıklar
yapar.
16 Temmuz 1962 yılında Fransız Alpleri’ndeki buzulda Scarasson uçurumunun 100 metre derinliğinde bir mağaraya iner. Hava sıcaklığı sıfır derecenin altında, nem oranı ise %100'dür.
İlk
mağara deneyimi bu zor şartlar altında gerçekleşir.
Yanında
dış dünya ile irtibat kuracağı hiçbir şey yoktur.
Her
uyuduğunda, uyandığında
ve yemek yediğinde; mağaranın dışında, ondan haber bekleyen bilim insanları ile
kısa irtibatlar kurduğu basit bir telsiz aleti dışında.
Mağarada
kaldığı günler boyunca okur, notlar alır, araştırmalar yapar ve çokça düşünür.
Bedeninin
istediği zamanlarda yemek yer ve bolca uyur.
Kısacası kendi zaman kavramına göre hareket eder, özgürdür bir anlamda.
Ancak
gün ışığından yoksun olduğu için yavaş yavaş zaman kavramını yitirmeye başlar.
Tam
iki ayını burada izole bir şekilde geçirir.
14
Eylül'de bulunduğu yerden çıktığında tarihin 20 Ağustos olduğunu düşünür. Çünkü
kendine göre mağarada sadece 35 gün kalmıştır.
İşte
o zaman Michel Siffre ve diğer bilim insanları; şaşırtıcı bir şekilde aşırı
izole haldeki yaşamın; zamanın diğer insanlardan farklı bir şekilde algılanmasına
yol açtığını anlar.
Bu
sayede kronobiyoloji (biyolojik ritimleri ve altta yatan mekanizmaları inceleyen
bilim dalı) ve sirkadiyen saat gibi hususlarda önemli veriler elde edilir.
O
zamana kadar biyolojik saat ile gün döngüsünün uyumlu olduğunu düşünenler; değişen
uyku-uyanıklık döngüsüne kafa yormaya başlar.
Çünkü
mağara deneyinde Michel Siffre’nin biyolojik saati, mağarada geçen ilk birkaç
günden hemen sonra 48 saatlik uyku-uyanıklık döngüsüne adapte olur ki; bunun 32
saati sürekli hareket, 16 saati ise uykuyla geçer. Ve bu bir rutin haline
gelir.
İşte
1962 yılında gerçekleşen bu deney, bilim dünyasının zamana bakışını tamamen değiştirir.
Gelin
görün ki bu deney 23 yaşındaki genç bilim insanı için yeterli olmaz.
Tamamen
izole şekilde yaşamın insan bedeni ve ruhu üzerindeki etkilerini daha derinden incelemek
isteği daha da artar. (devamı 3/3’te)
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
14.04.2025
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder