Varlığını
neredeyse unuttuğumuz; zamanımızda nostalji yapmak isteyenlerin bahçelerini,
balkonlarını ya da evlerindeki antik bir masanın üzerini süslemek amacıyla
tercih ettiği gaz lambaları eskiden ne çok kullanılırmış. Yüksek voltajlı
lambalara alışkın gözlerimize hayli solgun ve titrek gelen ışığı, eskilerin tek
aydınlatma aracıymış.
Şimdi
sizinle paylaşacağım öykünün kahramanı da böylesi bir gaz lambası. Onun nasıl
bir mucize yarattığına, bakmaktan öte görmenin insan algılarını nasıl
değiştirdiğine şahit olacaksınız.
Soğuk
bir kış günü, bir kayak merkezindeyiz. Hafta sonu tatilini geçirmek için
gelenlerle dolu bir bölge burası. Yoğun bir tipi ve kar yağışı olduğu için çoğu
kayakçı otelinde hava şartlarının düzelmesini beklemekte.
Ancak
usta kayakçı olduğunu düşünen bir iş adamı tipiye aldırmadan yola çıkar ve
kaymayı dener. Maalesef kısa sürede yolunu kaybeder. Telefonunun da çekmediğini
fark ettiğinde, etrafı daha iyi görmek adına biraz daha yükseğe çıkar. Gelin
görün ki tipi şiddetlenir ve zengin iş adamı ormanlık alanda kaybolduğunu
anlar.
Hava
kararmaya, gözleri net seçememeye başlar. Yorgundur. Açtır. Elleri ayakları üşümeye
başlar. Uzaktan duyduğu kurt sesleri korkusunu artırır.
En
azından sığınacak bir yer bulabilme umuduyla etrafına son bir kez göz gezdirir.
Derken zayıf mı zayıf, titrek mi titrek bir ışık görür gibi olur.
Birden
umutlanır. Gücünün kalan son kısmını kullanıp, ışığa doğru yürümeye başlar.
Karlar o kadar yüksektir ki düşer, her adımında tökezler; derken az
ilerisindeki tahta kulübeye varır. Uzaktan ona yol gösteren ise kapı üstüne
asılı duran, titrek ışıklı bir gaz lambasıdır.
Son
bir gayretle kapıyı çalacakken, kapı ardına kadar açılır. Arkasında gülümseyen
yüzü ile hayli yaşlı ev sahibi görünür. Tanrı misafirini kucaklayan yaşlı adam
onu içeri alır. Isınması için kuzinenin yanına oturtur. Isınıp kendine
gelmesini sabırla bekler.
Biraz
ısınan ve yaşadığı şoktan kurtulan iş adamı, nasıl olup da geldiğini bildiğini
ve kapıyı henüz çalmadan açtığını sorar yaşlı adama. Beklendiğini, bu nedenle
gaz lambasının kapı dışına asıldığını duyduğunda ise epey şaşırır.
Yaşlı
adam sözlerine gün içindeki işaretlerin ona bir misafir geleceğini
fısıldadığını söyleyerek devam eder. Örneğin öğlen yapacağı tarhana çorbasına
malzemeyi koyarken torbanın elinden kayması ve iki kişilik tarhananın tencereye
dökülmesi; her zaman yaptığı ekmeğin iyice kabarıp büyümesi; üç tavuğundan her
sabah sadece biri yumurtlarken bugün ikisinin yumurtlaması gibi.
Aklı
karışan ve böylesi şeylere pek de inanmayan iş adamı, usulca yaşlı adamı ve
evini izlemeye başlar.
Yerdeki
ahşap masa üzerinde iki tabak, iki kaşık ve iki bardak görünce; yaşlı adamın
eşiyle beraber yemeğe oturacaklarını düşünür. Adama eşini sorar.
Eşinin
yirmi yıl önce hayattan ayrıldığını, çocuklarının evi terk ettiğini, kısacası
yalnız yaşadığını; masayı da kendisi için önceden hazırladığını söyler.
Tüm
duyduklarına sadece tesadüf gözüyle bakıyorken; yavaş yavaş yaşlı adam
hakkındaki fikirleri değişmeye başlar. Bu
arada kapının dışındaki gaz lambasını içeri alan adam gülümseyerek onu yemeğe
davet eder.
Beraberce
yemeklerini yerken dışarıdaki fırtına kesilir. Hava açar. (devamı 2/2’de)
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
24.07.2018
Merhabalar.
YanıtlaSilHikaye gerçekten çok güzelmiş. O kadar beğendim ki, hafızama kazıdım diyebilirim. Benim de "Gaz Lambası" başlıklı bir yazım var. Ancak benim bu yazım, böyle sizin ki gibi bir hikaye türünde değil de onun kullanıldığı zaman içerisinde sadece bilgilendirme amaçlı anlatılmış tasvire ve o eski günlere duyulan özlemi çağrıştıran bir yazı niteliğindedir.
Kaleminize ve yüreğinize sağlık ve mutluluklar dilerim. O beğenmediğimiz gaz lambasının nelere kadir olduğunu öğreten bu hikayeyi asla unutmayacağım.
Selam ve saygılarımla.