İş adamı ölmekten son anda kurtulduğu için şükretmesi gerektiğini bildiğini söyler.
Ardından başlar söylenmeye. Akşam oteldeki eğlenceyi, otelin muhteşem
yemeklerini, havai fişek gösterisini kaçırdığını; sıcacık odasında dev ekranda
televizyon seyredecekken; şimdi bu minicik evde mahsur kaldığı için üzgün olduğunu
anlatır.
Yaşlı
adam sakince onu dinledikten sonra, adeta hayat dersi niteliğindeki sözlerine
başlar.
İnsanı
hayata bağlayan tek bir dilim kuru ekmeğin, en lezzetli yemeklerden daha iyi
olduğunu; yağda yapılan tazecik yumurtaların ve çorbanın en mükellef yemekleri
aratmadığını; diğer eksiklerin ise tamamlanabileceğini söyler.
Genç
adam minicik bakımsız evle lüks oteli kıyaslar ve kendi kendine güler. Yine de
ayıp etmemek için suskun kalır.
Yaşlı
adam onu çatı arasında; dantellerle süslü büyük camı olan küçük bir odaya
çıkarır. Bacanın geçtiği bu odada kesinlikle üşümeyeceğini, tiftik yorganın
fazla bile geleceğini belirtir. Oldukça geniş olan karyola belli ki bir zamanlar
yaşlı adamın eşiyle beraber paylaştığı yataktır.
Perdeleri
açarken, iş adamına pencereden görülen güzel dağ manzarasının, dikkatle
bakıldığında dağdan akan şelaleye yansıyan ayın yakamoz görüntüsünün; dev ekran
televizyon programlarından çok daha kıymetli olduğunu belirtir.
Yatağa
oturan ve dışarıdaki manzarayı seyre dalan adam; gökyüzündeki mehtaba, yaşlı
adamın gösterdiği kutup yıldızına, meteor yağmuruna, saman yoluna hayran kalır.
Yaşlı
adam odayı terk edecekken genç adama, yıldızlara dikkat etmesini ve bu güzel
yıldız yağmurunun oteldeki havai fişekleri bile sönük bırakacağının altını
çizer.
O
ana değin hayatında belki de ilk kez gökyüzüne dikkatle bakan adam artık
mutludur. Çünkü dünyaya farklı gözlerle bakarken, bakmaktan çok görmenin önemini
anlar.
Yaşlı
adama içtenlikle teşekkür eder. Odadaki gaz lambasını göstererek; onu her akşam
dışarıya asması gerektiğini; böylece kendisi gibi cahillere yol göstereceğini,
ruhlarını aydınlatacağını sözlerine ekler.
İşte
öykümüz bu kadar.
Hayattaki
gerçek zenginliğin insanın kendi gözlerindeki bakışlarda bulunduğunu; doğal,
sade ve basit şeylerin kıymetini bilmenin, dünyadaki en büyük zenginlik olduğunu
öyle güzel anlatıyor ki paylaşmadan geçemedim.
Eğer
etrafımıza kalbimizle bakmıyor; her şeyi maddiyatla, dış görünümle ölçüyorsak;
harun kadar zengin olsak da mutluluk bizden hep kaçacak. Bunu hiç unutmayalım,
olmaz mı?
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
24.07.2018
Merhabalar.
YanıtlaSilÖykünüzün ikinci bölümünü okudum. Bu yorumdan sonra dönüp birinci bölümüne de göz atacağım. Öykünüzün başlığında kullandığınız "Gaz lambası deyip geçme" başlığınız dikkatimi çekti ve acaba bu kez gaz lambasının insanlara tuttuğu ışığın konusu neydi diye merak edip okudum. Hikayeyi okuduktan sonra, gaz lambasının birinin dünyasını aydınlattığını ve onca ışığa rağmen karanlıkta kalan ve göremediği bir yeri gösterdiğine şahit oldum. Gerçekten çok güzel ve anlamlı bir öyküydü. Kaleminize ve yüreğinize sağlıklar dilerim. İşte kalemlerimiz de bu gaz lambası gibi olsun ve gönül gözüyle göremediğimiz yerleri bizlere göstersin.
Selam ve dualarımla.
Merhabalar.
YanıtlaSilSöz konusu gaz lambası ile ilgili yıllar önce paylaştığım yazıya ilişkin link adresi: https://degirmendenmektupvar.blogspot.com/2010/06/gaz-lambas_7624.html
Selam ve saygılarımla.