Bitkilere
hayranım. Onlarla ilgili araştırma yaptıkça ve hiç bilmediğimiz yönlerini
öğrendikçe hayranlığım da katlanarak artıyor.
Dünyanın
bu sessiz canlılarının hisleri, birbirleri ile olan iletişimleri ve
birbirlerine olan yardımları öyle güzel ki. Geçmiş yazılarımda bunlardan söz
etmiştim.
Şimdi
sizlerle onlardan bir tanesini paylaşmak istiyorum.
Her
mevsim yeşil kalan yaprakları, dik duruşu ile dayanıklılığın sembolü olan
servilerden en özeli; ağlayan servi; hazin öyküsüyle karşınızda.
Yıl
1915.
Günlerden
28 Haziran.
Birinci
Dünya savaşının tüm acımasızlığı ile sürdüğü zor zamanlar.
Yer
Çanakkale Gelibolu yarımadası.
Gelin
yarımadanın Seddülbahir'e yakın, kuzey kısmına doğru uzanalım. Buradaki
tepelerin eteğinde yer alan bir mevkii var.
İsmi
Zığındere.
Tabiat
muhteşem.
Yemyeşil
buğday tarlaları ve güzelim ayçiçekleri el ele verir buralarda. Kıyıdaki mavi
beyaz dalgalar ise tam da bu noktada yaşanan vahşeti haykırırcasına sahili
döver.
İşte
tam o anda, sahile yaklaşan İngiliz savaş gemilerinin açtığı top ateşi ile ortalık
karışır. Gemilerin amacı, alanı temizlemek ve askerlerine güvenli bir çıkış yolu
yaratmak elbette.
Böylece
başlayan taarruzda binlerce düşman askeri hedef noktalarına doğru ilerlemeye
çalışırken, gemilerden yapılan ateş hiç dinmez.
Bu
arada Türkler Zığındere’de; yaz nedeniyle suyu çekilmeye yüz tutmuş; dere
yatağının etrafında konuşlanır.
Oranın
gerçek sahipleri olan yemyeşil çam ve ardıç ağaçları ile beraber tarih
yazacaklarını bilmeden.
Doktorların,
hemşirelerin ve sıhhiye askerlerinin kurduğu beyaz hastane çadırlarının içinde;
yaralı veya hasta on binlerce asker için yoğun bir yaşam mücadelesi verilir
beldede.
Şartlar
yetersizdir elbette; ancak tüm personel imkansızı başarmaya ve askerleri hayatta
tutulmaya çalışır.
Giderek
artan yaralı sayısı nedeniyle ameliyatlar sedye üzerinde, hiç uyuşturulmadan
yapılır. Sonrasında ağrı kesici de yoktur ki acılar dindirilsin. Yine de metanetlerini
koruyan askerler bu ölümsüz destanı yazmak için adeta gönül birliği eder.
Hiç
dinmeyen ateş bombardımanı ve yer sarsıntıları arasında tam bir ölüm kalım
savaşıdır yaşananlar. Savaşta
yaralanan askerlerin hepsi burada toplanır. Durumu kritik olanlar İstanbul'a
nakledilir.
Düşman
saldırıları 5 Temmuz 1915 tarihinde kesilir. Yaşanan dramın ve trajedinin
boyutları ise o zaman tüm çıplaklığı ile ortaya çıkar. İçlerinde esir alınan
düşman askerleri ile beraber neredeyse elli bine yakın yaralı ve hasta
Zığındere’yi adeta ağlatır.
Sadece
on sekiz bin askerin, iyileşmeyi beklerken sağlık çadırlarının içine düşen ateş
topları ile hayatını kaybettiği ortaya çıkar. Kuruyan dere yatağından artık su
yerine oluk oluk askerlerin kanı akar.
Yaşanan
vahşete tanık olan ve onlarla beraber ağlayan başka canlar da vardır.
Dere
yatağının etrafını çevreleyen çam ve ardıç ağaçları savaş boyunca
askerlerimizin kanıyla sulanır.
Tam
da bunu kanıtlarcasına karşımıza çıkıyor Zığındere'ye uzanan toprak yolun
kıyısındaki servi ağacı.
Üzüntüsünden
gövdesindeki bütün damarları kıvrılan ağaç, neredeyse bir sargı bezi şekline
bürünür. İşte bu nedenle yıllar sonra oraya Sargı Yeri ismi verilir ve Sargı
Yeri Şehitliği olarak düzenlenir.
Bitkilerin
kökleri ile toprak altında iletişime geçtiklerini, birbirleri ile konuşup yeri geldiğinde
besinlerini paylaştıklarını, ortamdaki canlılarla beraber üzülüp sevindiklerini
biliyoruz artık. Dolayısıyla bu ağacın da tanık olduğu vahşete sargı şeklinde bükülerek cevap verdiğini düşünmenin mantıklı bir yaklaşım olduğunu söyleyebiliriz.
Her
bir karış toprağımız için düşmana karşı verilen vatan mücadelesinde Çanakkale savaşı,
kuşkusuz ki kazanılan zaferlerle tarihimizin en gururlu sayfalarından bir
tanesi.
Yolunuz
oraya düştüğünde, o duygu dolu havayı teneffüs ederken bu öyküyü hatırlayın
istedim. Tüyleriniz diken diken olurken ağlayan servi ağacını da görürsünüz
belki.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
İki kez gittik. Bu yıl gidebilmeyi çok istemiştim. Ama virüs nedeniyle nasip değilmiş. İnşallah yaza biter ve yeniden gidebiliriz. Ruhları şad, mekanları cennet olsun inşallah.
YanıtlaSil