9 Kasım 2022 Çarşamba

KALBİMİZDE YER EDEN ANILAR (1/2)

 


Sözcükler duygularımızı ifade eden en güzel iletişim araçları.

Sevgimizi, hüznümüzü, gururumuzu bu sayede dile getiriyor; üstelik paylaşıp zenginleşiyoruz.

Gün geliyor sözcükler su gibi akıp tuşlara ulaşıyor, gün geliyor aklımıza düşen sözcüklerin çok daha iyisi olmalı diyerek kendimizi zorluyoruz.

İşte bu yazım da onlardan bir tanesi.

Çünkü konumuz, hepimizin kalbinde apayrı bir yeri olan güzel ATAMIZ.

Onun birbirinden özel yeteneğini, dünyaya karşı duruşunu, vizyonerliğini, ülkesine olan derin sevgi ve saygısını yeterince anlatabilmek hepsinden zor.

Bu nedenle güzel Atamızı ifade eden, yüreğimizdeki sevgisini anlatabileceğimiz sözcükler yeri geliyor yetmiyor bana da.

Yine de severek okuduğum ve her defasında içimi sımsıcak yapan ve gözlerimi nemlendiren iki özel anektodu ile yad edelim istedim.

Anektodlardan bir tanesi Atamızın çocuklara verdiği değer ile ilgili.

1.Dünya Savaşı yıllarında, tarihte ‘’Medine Müdafaası’’ olarak anılan ve tam iki yıl yedi ay süren direnme zamanlarıdır.

Kenti koruyan Osmanlı ordusunun garnizon komutanı Fahrettin Paşadır. Şifre subayı ise Kadri bey.

İşte o direnme aylarında; ellerinde sadece birkaç ay yetecek kadar erzağı kalan ordunun pes etmesi için; İngiliz ordu komutanı Lawrance sabırla bekler. Açlık karşısında pes edeceklerini düşünür.

Gelin görün ki İngilizler bekleye dursun, Osmanlı ordusu son kalan hurmaları ve hatta çekirgeleri yer. Yine de teslim olmaz.

Araya zamanın Padişahı VI. Mehmet girmek zorunda kalır. Bu zorlu direnişin bitirilmesi konusunda Fahrettin paşa ikna edilir. Böylece Mondros Mütarekesi'nin ardından, kalan son Osmanlı birliği de teslim olur.

Kuşatma sonrasında Fahrettin Paşa (İngiliz komutanının tabiri ile "Çöl Kaplanı" ) tutuklanarak Malta'ya sürülür. Diğer askerler ve şifre subayı Kadri bey ise yurda döner.

Ondan sonraki yıllarda Kadri bey binbaşı rütbesi ile Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde görev yapar.

Bu arada bir erkek bir kız iki çocuğu olur.

1929 yılında Erzurum görevindeyken dünyaya gelen oğlu Altan, ilkokulu Ankara’da okur. Kız kardeşi ve sevgi dolu annesi sayesinde hareketli olan yaşamlarına kolayca uyum sağlar.

Altan, en yakın arkadaşı Saffet ile beraber okula yürüyerek gider. Ama önce her sabah hiç aksatmadan, Çankaya Köşkü’nden şehrin merkezine giden yoldaki tepeye çıkar iki yakın arkadaş.

Orada Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü selamlayıp okul yoluna dönerler. Gelin görün ki selam verirken başlarını öyle eğerler ki bir türlü o hayran oldukları Ataları ile göz göze gelemezler. Zaten Atanın onların bu heyecanını hatta varlıklarını fark edeceğini de hiç düşünmezler.

Ancak bir sabah Saffet hastalanır. Altan okula yalnız gitmek zorunda kalır. Buna rağmen yolunu değiştirmez.

Her sabah yaptığı gibi koşarak tepeye varır ve Atasını selamlar.

Başı yere eğikken birden bir ses duyar. Atası arkadaşını sormaktadır; ‘’Hey çocuk, sarı nerede sarı?’’

Küçük Altan hem şaşkın hem de müthiş gururludur. Atası kendisiyle konuşmuştur.

Aradan yıllar geçer ve ilkokulda Atasını selamlamak için tepeleri tırmanan o küçük çocuk büyür. Ülkemizin en değerli karikatüristi, tiyatro ve sinema oyuncusu, aynı zamanda gazetecisi Altan Erbulak olur.

Dünya kadar sorun içinde mücadele halindeyken bile Atamızın çocuklara verdiği değer ve sevgi bundan daha güzel hatırlanabilir mi?

Her zaman dediğim gibi, çok şanslıyız ve iyi ki Mustafa Kemal ATATÜRK’ün evlatlarıyız. (devamı 2/2’de)

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

08.10.2022

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...