Sözcükler duygularımızı ifade eden en güzel iletişim araçları.
Sevgimizi,
hüznümüzü, gururumuzu bu sayede dile getiriyor; üstelik paylaşıp
zenginleşiyoruz.
Gün
geliyor sözcükler su gibi akıp tuşlara ulaşıyor, gün geliyor aklımıza düşen
sözcüklerin çok daha iyisi olmalı diyerek kendimizi zorluyoruz.
İşte
bu yazım da onlardan bir tanesi.
Çünkü
konumuz, hepimizin kalbinde apayrı bir yeri olan güzel ATAMIZ.
Onun
birbirinden özel yeteneğini, dünyaya karşı duruşunu, vizyonerliğini, ülkesine
olan derin sevgi ve saygısını yeterince anlatabilmek hepsinden zor.
Bu
nedenle güzel Atamızı ifade eden, yüreğimizdeki sevgisini anlatabileceğimiz
sözcükler yeri geliyor yetmiyor bana da.
Yine
de severek okuduğum ve her defasında içimi sımsıcak yapan ve gözlerimi
nemlendiren iki özel anektodu ile yad edelim istedim.
Anektodlardan bir tanesi Atamızın çocuklara verdiği değer ile ilgili.
1.Dünya
Savaşı yıllarında, tarihte ‘’Medine Müdafaası’’ olarak anılan ve tam iki yıl
yedi ay süren direnme zamanlarıdır.
Kenti
koruyan Osmanlı ordusunun garnizon komutanı Fahrettin Paşadır. Şifre subayı ise
Kadri bey.
İşte
o direnme aylarında; ellerinde sadece birkaç ay yetecek kadar erzağı kalan
ordunun pes etmesi için; İngiliz ordu komutanı Lawrance sabırla bekler. Açlık
karşısında pes edeceklerini düşünür.
Gelin
görün ki İngilizler bekleye dursun, Osmanlı ordusu son kalan hurmaları ve hatta
çekirgeleri yer. Yine de teslim olmaz.
Araya
zamanın Padişahı VI. Mehmet girmek zorunda kalır. Bu zorlu direnişin
bitirilmesi konusunda Fahrettin paşa ikna edilir. Böylece Mondros
Mütarekesi'nin ardından, kalan son Osmanlı birliği de teslim olur.
Kuşatma
sonrasında Fahrettin Paşa (İngiliz komutanının tabiri ile "Çöl
Kaplanı" ) tutuklanarak Malta'ya sürülür. Diğer askerler ve şifre subayı
Kadri bey ise yurda döner.
Ondan
sonraki yıllarda Kadri bey binbaşı rütbesi ile Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde
görev yapar.
Bu
arada bir erkek bir kız iki çocuğu olur.
1929
yılında Erzurum görevindeyken dünyaya gelen oğlu Altan, ilkokulu Ankara’da
okur. Kız kardeşi ve sevgi dolu annesi sayesinde hareketli olan yaşamlarına
kolayca uyum sağlar.
Altan,
en yakın arkadaşı Saffet ile beraber okula yürüyerek gider. Ama önce her sabah
hiç aksatmadan, Çankaya Köşkü’nden şehrin merkezine giden yoldaki tepeye çıkar
iki yakın arkadaş.
Orada
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü selamlayıp okul yoluna dönerler. Gelin görün ki selam
verirken başlarını öyle eğerler ki bir türlü o hayran oldukları Ataları ile göz
göze gelemezler. Zaten Atanın onların bu heyecanını hatta varlıklarını fark
edeceğini de hiç düşünmezler.
Ancak
bir sabah Saffet hastalanır. Altan okula yalnız gitmek zorunda kalır. Buna
rağmen yolunu değiştirmez.
Her
sabah yaptığı gibi koşarak tepeye varır ve Atasını selamlar.
Başı
yere eğikken birden bir ses duyar. Atası arkadaşını sormaktadır; ‘’Hey çocuk,
sarı nerede sarı?’’
Küçük
Altan hem şaşkın hem de müthiş gururludur. Atası kendisiyle konuşmuştur.
Aradan yıllar geçer ve ilkokulda Atasını selamlamak için tepeleri tırmanan o küçük çocuk büyür. Ülkemizin en değerli karikatüristi, tiyatro ve sinema oyuncusu, aynı zamanda gazetecisi Altan Erbulak olur.
Dünya
kadar sorun içinde mücadele halindeyken bile Atamızın çocuklara verdiği değer
ve sevgi bundan daha güzel hatırlanabilir mi?
Her
zaman dediğim gibi, çok şanslıyız ve iyi ki Mustafa Kemal ATATÜRK’ün
evlatlarıyız. (devamı 2/2’de)
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
08.10.2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder