Donma ve yeniden dirilme olayı 20 Aralık 1980 günü, havanın -30 derece olduğu bir gece; Minnesota’da yaşanır.
19
yaşındaki Jean Hilliard, karla kaplı yolda arabasıyla evine giderken, birden sürüş
kontrolünü kaybeder.
Arabasıyla
çukura saplanır. Kazada yaralanmaz, ancak ne yaparsa yapsın arabasını çukurdan
çıkaramaz.
Sonunda
yol bilgisine güvenir ve tanıdığı arkadaşından yardım istemek amacıyla dışarıya
çıkıp karda yürümeye başlar. Ancak soğuk nedeniyle hedefine yaklaşsa da fazla
ilerleyemez ve yaşadığı aşırı yorgunluktan dolayı olduğu yere yığılır.
Ulaşmaya çalıştığı arkadaşı tarafından bulunduğunda, komple donmuş haldedir.
Kısa
sürede olay yerine gelen ambulansa alındığında nabız ölçümü elle yapılamaz,
çünkü donmuş bedende damar bulunamaz.
Bu
nedenle kullanılan ölçüm cihazı nabzın dakikada 6 defa attığını gösterir.
Hillary
yaşama tutunmuştur. Hatta donmuş halde dakikada 2-3 defa nefes alıp verdiği
gözlenir.
Bu
arada vücut sıcaklığı ölçülemez. Beden sıcaklığının 26 derecenin altında olduğu
varsayılır.
Hemen
gerekli müdahale yapılır. Beden sıcaklığı artmaya başladığında vücuda sıvı
girişi sağlanır.
Hilliard,
hastanede birkaç gün yatar ve tamamen iyileşerek yaşamına geri döner.
Buradan
hareketle kriyonik teknolojisine dönersek, sonuçlar hakkında umudumuz artar mı dersiniz?
Kriyonik
alanında çalışan araştırmacılar; kalbin atmayı bıraktığı yasal ölümde, geride
kalan küçük hücresel beyin fonksiyonlarını korumayı ve gelecekte diriltmeyi baz
alıyor. Yani bu teknoloji, soğuk bir havada donan bir kişiyi diriltmekten oldukça
farklı.
Burada insan vücudu kademeli olarak -196 dereceye kadar soğutuluyor. Böylece uzun süre korunan bedenin, zamanı geldiğinde yine kademeli olarak ısıtılarak diriltilmesi planlanıyor.
Gelin
görün ki temel bir sorun söz konusu.
Çünkü
hücreler, donduğunda büzüşüyor. Hal böyle olunca buna bağlı olarak tuz
konsantrasyonu artıyor.
İlerde
hücreler çözüldüğünde normal fonksiyonlarına dönüp dönmeyeceği konusu oldukça
şüpheli. Ek olarak, gerek hücre içinde gerekse arasında oluşan buz kristallerinin,
hücreler arası iletişimi bozacağı için organların normal çalışmalarını etkilemesi gerçeği var.
Şu
anki teknoloji ve bilgilerle.
Belirsizlik
ve yanıtsız pek çok soru olsa da, gelecekte hepsi tek tek aydınlığa kavuşacak
diye düşünüyorum. (devamı 3/3’te)
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
12.07.2025



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder