11 Kasım 2024 Pazartesi

BİR TRAMVAY ki

Genel olarak yerleşim yerleri içinde insan taşımacılığında kullanılan, kara yolunda tekerlekleri raylar üzerinde hareket eden toplu ulaşım araçları var.

Tramvaylar.

Trenlerin aksine rayları sokaklara döşenebildiği için de hayli kullanışlı.

Dünyada ilk defa kullanılan tramvaylar atla çekilmiş ve 1807 yılında İngiltere'de toplu taşımada kullanılmış.

İstanbul'un ilk atlı tramvay ile tanışması 1871 yılında olmuş.

İlk elektrikli tramvay ise 1914 yılında kullanılmaya başlanmış.

Bu kısa tramvay hatırlatmasını neden mi yaptım?

Çünkü bugün yazacağım konuda tramvay var; ama bu çok özel bir tramvay.

Gelin şimdi eski yıllara gidelim.

Atamızın hastalandığı o zor günlere.

Dolmabahçe Sarayı’nda hüzün kol gezerken; sarayın dışında insanın içini ürperten bir kış soğuyu hissedilir.

İşlerine yetişmeye çalışanlar zamanla yarışırken; kimi yürüyerek kimi toplu taşıma araçları ile koşturma telaşında.

İşte tam bu sıralarda her gün Karaköy’den Beşiktaş’a giden bir tramvay raylarda hızla ilerler.

Tam Dolmabahçe Sarayı’nın önünden geçerken vatmanın telaşlı freni ile durdurulur.

Yolcular sessiz sakin beklerken; vatman telaşla tramvaydan iner. Bir solukta Dolmabahçe Sarayının kapısına varır.

Halkı bilgilendirmek amaçlı asılan Atamızın sağlık haberlerini dikkatle okur.

Ardından tramvaya döner ve yoluna devam eder.

Bu arada edindiği bilgi notunu oradaki yolcularla da paylaşır.

Günler böyle hüzünle akıp geçerken; Türk ulusu kaçınılmaz sona doğru adım adım ilerlediğinin farkında olsa da umudunu hiç kaybetmez.

Ta ki 10 Kasım gelinceye değin.

O günün sabahı, yine yolunda olan tramvay tam Dolmabahçe önünde durur.

Vatman koşarak Atamızın sağlık bilgilerinin asıldığı nota bakar, son kez baktığını bilmeden. Atanın geceyi rahatsız geçirdiğini, durumunun son derece ciddi olduğunu okuduğunda boğazına bir şeyler düğümlenir.

Acı dolu yüz ifadesi ile başını öne eğer ve tramvaya geri döner.

Merakla dönmesini bekleyen yolculara, nottaki hüzün dolu satırları aktarırken sesinin titremesine mani olamaz, gözyaşlarına da.

Haberi duyan yolcular üzüntü içinde Ataları için dua ederken tramvay Dolmabahçe Sarayı’nın önünden ayrılır.

Ve ondan sonraki günlerde bir daha o noktada hiç durmaz.

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

15.03.2024

Kaynaklar: https://kultur.istanbul.

 

 

 

 


2 Kasım 2024 Cumartesi

ELEALI ZENON ve KAPLUMBAĞA (2/2)

Gerçekten de Aşil, kaplumbağanın bulunduğu noktaya her gelişinde kaplumbağa bir başka noktaya geçmiş olur.

Aşil'in onu yakalayabilmesi için, önce kaplumbağanın yarışa başladığı ilk noktaya erişmesi gerekir.

Aşil bu noktaya geldiğinde ise kaplumbağa biraz daha ilerde olur. Yeniden kaplumbağanın bulunduğu yeni noktaya erişmesi gerekir.

Ancak kaplumbağa da hep hareket halinde olduğu için her daim biraz daha ilerde kalır.

Kısacası bu paradoksa göre; Aşil kaplumbağayı hiçbir zaman yakalayamaz. Evet aralarındaki mesafe sürekli azalır ama asla kapanmaz.

Ok paradoksunda da benzer bir sonuca varılır.

Bu paradokslarda Zenon’un temel bir çıkarımı var.

Ona göre mesafeler sonsuz noktalardan oluşur. Dolayısı ile sonlu bir süre içinde geçilemez.

Bu satırları okuduğunuzda paradoksların aklınıza tam olarak yatmadığını biliyorum. Hatta bazılarınıza göre mantıksız.

Ama paradokslar böyle.

Çoğu şaşırtma amacı güden, aykırı duygu ve düşünceler.

Üstelik o dönemde bunu savunan felsefeciler; gerçek yaşamda Aşil’in kaplumbağayı yakalayacağını bilir. Yine de görülenin gerçek olmadığını hatta duyularımızın bizi aldattığını ileri sürer. Ve hepimizi yine ve yeniden düşünmeye davet eder.

İleriki tarihlerde bu çok sevilen paradoksu matematiksel olarak ele alan uzmanların; bir mesafenin sonsuza kadar bölünebilmesi ile sonlu bir büyüklük olması arasındaki farkı ortaya koyan açıklamaları olur.

Gelin görün ki paradoksu savunanlar, uzmanların açıklamalarından memnun olmazken; çözümlerin yaşama uygulanmasına karşı çıkarlar.

Yine de Zenon’un aklımızı karıştıran tüm çabalarının; uzay, zaman, hareket, sonsuz, sürekli, sayı, gibi temel kavramların felsefi analizine büyük katkıda bulunduğu belirtiliyor.

Gerçekten de geçmişe ait her bir bilgi kırıntısının geleceği aydınlatan ışık olduğu gerçeğini unutmamak gerekiyor.

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

15.07.2024

Kaynaklar: https://tr.wikipedia.org; https://evrimagaci.org; https://www.filozofunyolu.com.

 

 

 

ELEALI ZENON ve KAPLUMBAĞA (1/2)

Bu yazımda mantık ustası bir filozofun hepimizi şaşırtıp düşündürecek iki paradoksu var.

Bir parça aykırı düşünmeye ve şaşırmaya hazırsanız felsefe tarihinin tozlu sayfalarını beraberce aralayalım.

Elealı Zenon (Zeno) bir Yunan filozofu.

Doğa filozoflarından birisi olarak kabul edilen Parmanides tarafından kurulan Elea Okulu'nun bir üyesi. O nedenle bu isimle anılıyor.

Tam bir mantık ustası.

Karşıtlıkları kullanarak gerçekleştirilen akıl yürütme biçimi olan;  diyalektik düşüncenin en önemli geliştiricilerinden biri.

Zenon'un temel düşüncesi; dünyanın akıl yürütme, mantık ve matematik ile daha kolay anlaşılabileceği üzerine.

Hareketin ve zamanın doğasını sorgulamak amacıyla ileri sürdüğü önermeler, felsefe tarihinin en önemli paradoksları arasında yer alır. Hareketi ve değişimi sorgular. Değişimi bir yanılsama olarak formüle eden felsefesini güçlendirir.

Zenon’un hocasının felsefesi ile alay edenleri susturmak amacıyla geliştirdiği paradokslarının en ünlü iki tanesi; Aşil paradoksu ve Ok paradoksu olarak bilinir.

İlk şaşırtıcı paradoksta,  su tanrıçası bir anne ile ölümlü bir kral babadan doğan yarı tanrı Aşil yer alır.

Aşil, Yunan mitolojisinin en önemli kahramanı ve tarihin en büyük savaşçısı olarak kabul edilir.

Yunan mitolojisine göre, annesi tarafından ölümsüzlük sağlamak amacıyla baş aşağı tutularak nehrin sularına batırılır. Ancak Aşil'in topuğu, annesi tarafından tutulduğu için suyla temas etmez. Bu nedenle tam ölümsüzlüğü kazanamaz.

Üstelik Aşil'in topuğu, bedeninin en zayıf ve savunmasız noktası olarak kalır.

Peki bu isim size sağlıkta neyi hatırlatıyor?

Bedenimizde yürüme, koşma ve zıplama gibi aktiviteler sırasında; baldır kaslarının kasılmasını topuk kemiğine ileterek ayak bileğinin hareket etmesini sağlayan bir tendon var. Alt bacağın arkasında yer alan bu tendona, o yıllardan esinlenerek Aşil tendonu deniyor. Bu tendon yaralandığında ise, ayak bileğinde hareketlilik büyük ölçüde kısıtlanıyor. Tıpkı Aşil’de olduğu gibi.

Aşil paradoksunda Zenon bir örnekleme yapar. Böylece değişimi bir yanılsama olarak ele alıp kendi felsefesini güçlendirir.

Bu paradoksta ünlü Yunan Koşucusu Aşil, hayvanlar aleminin en yavaş temsilcisi kaplumbağa ile yarışır.

Bir yanda hızlı bir koşucu.

Diğer yanda sırtındaki evi ile yavaş yavaş adım atan bir kaplumbağa.

Şartları biraz olsun dengelemek adına Zenon, kaplumbağanın biraz daha önde koşuya başlamasını ister.

Böylece yarış başlar.

Zenon burada son derece hızlı koşan Aşil’in, hiçbir zaman kaplumbağayı geçemeyeceğini, bunun mantığa aykırı olduğunu savunur.

Nasıl mı? (devamı 2/2’de)

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

15.07.2024

21 Ekim 2024 Pazartesi

SEVMENİN ZARAFETİ

Yakın zamanda izlediğim gerçek yaşam öyküsü bir film sayesinde; sevmenin ve sevilmenin zarafetini yeniden hatırladım.

O kadar iyi geldi ki ruhuma.

Karşılıksız, beklentisiz, saf duygularla kalben sevmeyi başarmak kolay mı?

Hele hele günümüzde.

Peki ya bu zarafetin büyüsüne kapılıp sevildiğini bilen olmak?

Arjantin yapımı ‘Goyo’ isimli romantik bir drama filmi, tüm bu soruları yanıtlar netlikte.

Filmin kahramanı Goyo.

Donanımlı, zeki, bilgili, genç bir müze rehberi.

Buenos Aires'teki Ulusal Güzel Sanatlar Müzesi'nde çalışıyor.

Gördüğünü, okuduğunu anında hafızasına kaydeden müthiş bir beyin yapısına sahip.

İnsanları seviyor, anlayışla karşılıyor ama kendi ölçülerinde.

Çünkü özel bir duruma sahip.

Otistik.

Diğer otizmli bireylerde olduğu gibi; sosyal ilişki kurarken özellikle sürdürürken zorlanıyor.

Konuşurken, göz teması kuramıyor.

Gürültüden, yüksek sesten hoşlanmıyor. Böyle ortamlarda elinde olmadan aşırı tepki veriyor.

Kendisine dokunulmasını sevmiyor.

Kimseye sarılamıyor.

Belli bir düzende olma takıntısı var.

Tam bir Van Gogh tutkunu.

Belki de Goyo, kimsenin anlayamadığı derin içsel ıstırabını; saf bir ahenge ve müziğe dönüştürdüğü için Van Gogh’un eserlerine her gün hayranlıkla bakıp anlatarak azaltıyor. Ünlü ressamın acılarına rağmen resim yaparken hissettiği sükuneti yakalamaya çalışıyor bilinmez.

İşte Goyo, tüm bu olumsuz gibi görünen davranışlarla boğuşurken bir anda aşk sihrini gösterir.

Aynı müzede güvenlik görevlisi olarak çalışan, yaşça kendisinden hayli büyük, sorunlu bir evlilikle mücadele eden, 2 çocuklu Eva’ya aşık olur.

Yaşamı boyunca hep hayal kırıklığına uğrayan ve aşktan şüphe duyan kadını öyle güzel sever ki!

Goyo'nun saf ve samimi ruhu yaralarını iyileştirirken, aşkı, özgüveni yeniden tanımlamayı öğrenir Eva da.

Ön yargıyla yaklaştığı Goyo’da fark ettiği güzellikler onu adeta büyüler.

Film kareleri gözlerinizin önünden akarken; aşkın, sevginin, değer vermenin o insanın içini ısıtan sıcaklığı gözlerinizi nemlendirir.

Hayata dair umutlarınızı tazeler.

Kısacası ruhunuza iyi gelir.

Sevmeyi gerçekten bilen, kalbimize değer veren insanların çoğalmasını diliyorum hepimiz adına.

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

17.07.2024

Kaynaklar: https://www.sortiraparis.com.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

13 Ekim 2024 Pazar

BİR CÜMLENİN ARDINDAN (2/2)

Atina ‘da Platon, Epikuros gibi pek çok önemli filozofun kendi düşüncelerini hararetle savunduğu, kendi okulunu kurup eğitim verdiği bir dönem düşünün.

Fikirler havada uçuşurken, insanlar kendilerini geliştirmek adına sürekli beyin fırtınası yapıyor.

Aradıkları hep daha iyi bir yaşam.

İşte Kıbrıslı Zenon’un hayatı o dönemlere rastlar.

Zaman içinde düşüncelerini felsefi zemine oturtunca; düşünceleri Stoacılık olarak benimsenmeye başlar.

Stoa sözcüğü Yunanca.

Anlamı direklere dayanmış açık dehliz demek.

Kıbrıslı filozof Zenon, Atina ‘da okulunu kurarken; derslerini dehlizde kurulan bir resim galerisinde verir.

Dolayısıyla okul ismini buradan alır.

Hepimiz biliyoruz ki yarının neler getireceği tam bir muamma.

Bu nedenle hayatın getireceklerine müdahale edemiyoruz. Başkalarının yapacaklarına.

Ama kendi düşünce, tepki ve davranışlarımızı belirleme, hatta düzeltme şansımız var.  Yani bilinçli hareket ederek seçtiğimiz eylemleri şekillendirebiliyoruz. Kontrol edebileceklerimize odaklanıp, kontrol edemediklerimizi kabul etmemiz önemli.

Kabul edelim ki yazarken ya da okurken kolay gibi duruyor.

Önemli olan bu kavram ve ilkelerin ne kadarını hayatımızda uyguladığımız elbette.

Bunu ölçmenin yolu ise ruhen kendimizi nasıl hissettiğimizle alakalı.

Eğer olumsuz durumlar karşısında dahi kendimizi koruyabiliyor, her şeye rağmen iyi hissediyorsak; o zaman dinginliği yakalayanlardanız.

Çünkü bunları yapamayanların kaygı, panik atak, stres gibi olumsuz durumlar içinde bocaladığını belirtiyor uzmanlar.

Kendi düşüncelerimize ve davranışlarımıza yön veren Stoacılık felsefesi bu nedenle oldukça önemli. Çünkü hepimiz birbirimize bağlıyız bir şekilde.

Stoacı düşüncede önemli olan şimdiki an.

Ona odaklanmak ve olanları kabul etmek. Olası sıkıntılar karşısında dahi bir iç huzur ve sükûnet duygusu geliştirmeyi başarmak.

Bunun yolu da öz denetim ve disiplin, içsel benliği geliştirmeye odaklanmadan geçiyor.

İşte o eski yıllardan günümüze gelirken, kuşaklar boyunca işlenerek gelişimini sürdüren bir felsefe öğretisi.

İyinin bilimi olan ahlakı, doğanın bilimi olan fiziği ve bilginin ölçütü mantığı harmanlıyor. Hepsi birbirini tamamlıyor.

Amaç iyi ve kaliteli yaşamak.

Bunun için de doğru düşünüp, doğru davranmak gerekiyor.

Hem de HEPİMİZİN.

Başarabilir miyiz dersiniz?

Yanıtını bilemiyorum ama ben deneyenlerdenim.

Ya sizler?

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

02.07.2024

Kaynaklar: www.safaknakajima.com; https://www.ilimge.com; https://www.felsefe.gen.tr.

 

 

 

 

 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...