15 Ekim 2009 Perşembe

Gizemli Damlacıkların Mucizesi


Gözyaşlarımız hesapsız, çocukça bir masumlukla gözlerimizden usul usul süzülüp bir sicim misali yanaklarımızdan akmaya başlarken; içimizdeki gri karamsar bulutları da bir bilinmeyene doğru alıp götürür. Yüreğimizin üzerindeki tonlarca ağırlığı kaldırıp bizi bir anda hafifleten kırılgan ama naif hislerimizin gizemli damlacıklarıdır onlar.

Öylesine kıymetli, öylesine gerçektirler ki, karşısında ağlayan birisini görünce dayanabilecek, buz gibi hareketsiz kalacak, titremeyecek bir yürek düşünmek çok zordur sanırım. Çünkü bu gizemli damlacıklarda en katı kalpleri bile yumuşacık yapan ve insana alabildiğince huzur kapılarını açan bir mucize vardır sanki. Cesaret ve netliğin beraberliğinden doğan bir masumiyet göstergesidir belki de. Severek dinlediğimiz ne çok şarkıda gözyaşından esinlemiştir, hiç dikkatinizi çekti mi? Örneğin;”gözyaşımda saklısın ağlayamam ben….”

Gerçekten de gözyaşımızda sakladığımız ne kadar çok anımız vardır, kimselerin bilmediği, içimizde, kalbimizin derinliklerinde sadece bizimle beraber yaşayan. Pembe beyaz sevinçler, en tatlı mutluluklar, en derin acılar, kabus gibi yalnızlıklar, hayat boyunca yaşadığımız acı-tatlı tüm duygularımız; akıttığımız her damlada gizemini korur. Bu nedenle değil midir hep merakla sebebini bulmaya çalışmak ve her defasında “neden” demek. Belki de yine bu nedenledir göz yaşlarımızı akıtmaktan korkumuz; birilerinin o halimizle bizi görüp sorgu sual etmelerinden çekiniriz hiç sebepsiz. Oysa ki açıklamak zorunda değiliz ki gözyaşlarımızı. Bazen hiç sebepsiz yere de ağladığımız olur. Bu bir tür birikmiş duygularımızın dışa vurumudur. Gözyaşlarımız akarken soluksuz, içimizdeki duygular bir deniz misali çoşup kabarır. Bir taşma noktası, bir patlama, belki de bardaktaki taşmaya hazır son damladır artık o. Akmasının, kirpiklerimizden yanaklarımıza doğru usul usul süzülmesinin sırası çoktan gelmiştir kendi iç dünyamızda.


Gözyaşlarımız öyle zamanlarda ortaya çıkıverir ki bazen bizi bile hazırlıksız yakalar. Örneğin, çok keyifli bir ortamda bir film izlerken sessizce belirir göz pınarlarımızda. Saklamaya çalışır, kimselere göstermeden kurumasını bekleriz karanlık sinema salonunda. Oysaki duygusal bir etkileşim sonucunda ortaya çıkan göz yaşlarımızdan utanmak ve onları saklamaya çalışmak niye? Hayır, ağlamak asla bir zayıflık göstergesi değildir. Tamamen bize ve iç dünyamıza ait olup, gerektiği zaman çekinmeden kullanılabilmelidir.


Sadece kadınlar değil bence erkekler de ağlar, hatta ağlamalıdır. Son derece doğal, son derece içten gelen bu güzel tepkiye , farklı tepkiler vermek niye? Masumluğu, ele almaya korktuğumuz narin bir cam heykel misali kırılganlığı ve tüm saygınlığı ile bence ağlamak güzeldir. İnsan olmanın en naif göstergesidir. Yaşamın vazgeçilmez tadları arasına saklanmış minicik duygu damlacıklarıdır.


Bu gizemli damlalarda aşkı, nefreti, ayrılık acısını, özlemi, kederi, sevinçleri, hayal kırıklığını, terk edilmişliği, yalnızlığı,…sebepleri yada sebepsizliği bulmak öyle zordur ki.
Sırası geldiğinde ağlayın özgürce, rahatlayana değin, hesapsız, kimseden çekinmeden ve kimseye herhangi bir açıklama yapmaya gerek duymadan. Unutmayın hayat sizin hayatınız. Kimsenin şekillendirmesine ve yönlendirmesine izin vermenize ihtiyacınız yok. Hayatınızı en güzel şekli ile yaşamak nasıl sizin en doğal hakkınızsa, ağlamak da öyle. Önemli olan gözyaşlarınızın sizi rahatlatmasının yanında; hayatınıza yer eden kişilerin de “Sen ağlama dayanamam, ağlama göz bebeğim sana kıyamam…” nakaratında olduğu gibi size bunu hissettirebilmeleri.

Sevgiyle kalın ve ne olur gözyaşlarınızdan utanmayın.

Belgin ERYAVUZ

25.02.2004

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...