11 Ağustos 2015 Salı

İÇE ya da DIŞA DÖNÜK değil, OLDUĞUM GİBİYİM

Duyu organlarımızla içinde bulunduğumuz rengarenk yaşamı algılıyoruz. Kalpsel sezgilerimizi ve hislerimizi katarak kavrıyoruz. Düşünüyoruz. Ardından da eyleme geçiyoruz. İşte tüm bunları yaparken, hepimiz birbirimizden farklı bir portre ortaya çıkartıyoruz.
Hayata karşı yaklaşımlarımız ve olaylara verdiğimiz tepkiler farklı. Kimimiz rahatız. Kimimiz sıkılgan. Dışardan bakıldığında ilk dikkat çeken ve aslında çocukluk yıllarımızdan itibaren şekillenmeye başlayan kişilik özelliğimiz bunlar.
İşte o yaşlardan itibaren; toplumsal baskıların kıyısında geziniyoruz farkında olmadan. Çünkü alışılagelmiş beklentiler etrafımızı kuşatmış durumda. Ancak bunların yaşantımızdaki etkileri yer yer hayatımızı kabusa çevirecek cinsten olabiliyor. Hele hele o beklentilere uygun bir yapıda değilsek, vay bizim halimize.
İşte yapı olarak; içe dönük (introvert) ve dışa-dönük (ekstrovert) olmak da bunlardan bir tanesi.
Bazı uzmanlar bu ayırımı çok basit bulsa da; yapılan araştırmalar; toplumda neredeyse her 2-3 insandan bir tanesinin içe dönük olduğunu gösteriyor. Bu kadar yoğun bir sayıyla karşı karşıyayız.
İsviçreli psikiyatr ve derinlik psikolojisinin üç büyük kurucusundan birisi olan; Gustav Jung’ın ‘Psikolojik Tipler’ kitabındaki tanımlama şöyle. Harekete yönelik olanlar dışa; düşünceye yönelik olanlar ise içe dönük insanlar.
Peki hangisi daha iyi dersiniz? İçe dönük olmak mı, yoksa dışa dönük olmak mı? Çoğumuzun dışa dönük olanlara onay verdiğini biliyorum. Ama gerçekler biraz daha farklı. Çünkü uzmanlar içe dönük olmanın o kadar da kötü olmadığının altını çiziyor. Ve bizleri belki de şu ana kadar hep yanlış bildiğimiz bir gerçekle yüzleştiriyor.

Hepimiz dışa dönük insanların çok daha sosyal ve başarılı olduğunu sanıyoruz. Tam tersi içe dönük insanların sosyal ilişkilerinde rahat olamadıklarını, çekimser kaldıklarını, hatta utandıklarını varsayıyoruz.
İçe dönük olanlar; sosyal uyaranlara, dışa dönük olanlardan farklı tepkiler veriyor sadece. Hani beklenen, alışılagelmiş tepkiler değil onların ki. Daha kendi hallerindeler galiba. Yalnızlığı daha çok seviyorlar. Kendi dünyalarında mutlular. Esas gücü oradan kendi içlerinden alıyorlar.
Dışa dönük olanlar; bilgide ve etkide genişliği arıyorlar. Sosyal iletişimlerinin hareketli ve sık olmasını tercih ediyorlar. İçe dönük olanlar bilgide ve etkide derinliğin peşindeler. Hal böyle olunca enerjilerini depolama şekilleri de farklılık gösteriyor elbette.

İçe dönük olanlar yalnız kalmayı tercih ederken, dışa dönükler ne kadar çok iletişimde bulunurlarsa o denli enerjik oluyorlar. Dolayısıyla sosyal faaliyetlerde ön planda onlar var. İçe dönükler ise daha bir çekimser. Ancak ne utangaç ne de çekingenler. Sadece tercihlerini yalnızlıktan yana kullanıyorlar o kadar.
Asıl olanın bir insanın istediği gibi olması ve olduğu gibi davranması elbette. Nasıl mutlu ve huzurluysa.
Oysaki eğitim ve iş hayatında hareketli bir sistem var. Hep girişken olanlar tercih ediliyor. Neredeyse tamamen dışa dönük olanlara uygun. Yapılan araştırmalar, içe dönük liderlerin daha başarılı olduklarını ortaya koyduğu halde; iş ararken zorlanabiliyorlar. Eğitim hayatı da benzer zorluklar yaşatıyor içe dönüklere.
Her şeyde olduğu gibi burada da denge çok önemli. Eğer; her ikisinden de bir parça taşıyorsak çok daha yaratıcıyız. Dışa dönük yanımızla iletişime açık olmanın kolaylığını yaşarken; özellikle karar aşamalarında kendi düşüncelerimize odaklanıp, yoğunlaşmamız en ideali.
Biliyor musunuz; Mahatma Gandhi, Rahibe Teresa gibi ünlü ve pek çok başarılı satıcı hep içe dönük olanlardan çıkmış. Üstelik içedönükler; kendilerinden çok, birlikte çalıştıkları insanların öne çıkmasını istiyorlar. Acele etmeden derinine düşünüp, sakin karar alabiliyorlar. Empati yetenekleri hayli gelişmiş. Dünyaya dinginlik kazandıran yönleriyle aslında çok önemliler. Aşırı tepkisel olmaları en kötü yanları belki de.
Anne babalar olarak çoğumuz çocuğumuzu sosyal ve dışa dönük olarak yetiştirmeye çalışıyoruz. Bilmeden baskılar uyguluyor, hatta zorluyoruz. İşte bu yazıya yer vermemin ana sebebi de bu zaten. Ne kadar çok bilgi sahibi olur ve önyargılarımızdan kurtulursak; çocuklarımızı o kadar dingin yetiştirebiliriz. Gençlerimizi o denli iyi anlayabiliriz.
Zorlamadan, anlayarak, baskı yapmadan. Onların ayakları üzerine sağlam basmaları için, sevgiyle yüreklendirmek yeterli bence. Başka bir şeye gerek var mı?
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
06.06.2015




1 yorum:

  1. Çok güzel bir yazı olmuş elinize sağlık, yazdıklarınıza aynen katılıyorum, anne babalar da buna dikkat etmeli dediğiniz gibi önemli bir konu...

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...