Ve
sadece insan olmak aslında en büyük NİMET.
Peki
hangimiz bu en büyük nimete yeterince değer vererek yaklaşıyoruz?
Kendimiz
için sevgi ve saygı beklerken; etrafımızdaki HERKESe gerekli sevgi ve saygıyı
gösteriyoruz?
Ortak
değerlerini paylaşan, üreten, gelişen, büyüyen ve hayatın zorluklarını
yardımlaşarak aşmak için bir araya gelen insanlarız hepimiz. Bizleri
bütünleyen, gücümüze güç katan en anlamlı değerimiz ise saygımız. Her türlü
ilişki için olmazsa olmazımız. Ve bana göre sevginin ayrılmaz kardeşi.
Ama
gelin görün ki SADECE İNSAN olduğumuzu o kadar çabuk unutuyoruz ki. Evet ilişkilerimizde
sevgi kadar saygının da kullanılması gerektiğini biliyoruz. Biliyoruz da hayatımızdaki
bu önemli mihenk taşını yeri geldiğinde görmezden geliyor; ayağımızla öteye
itiyoruz.
Peki
neden dersiniz?

Evet,
meraklıyız toplum olarak. Ancak meraklanma duygumuz, kişilerin özel
hayatlarından öteye gitmiyor. Oysaki hayatı, yaşamın getirilerini, bilimi,
yenilikleri merak edebiliriz. Böylelikle hem kendimizi geliştirir, hem de
hayatın inişli çıkışlı yollarında; kendi düşünce yapımız ve olumlu
davranışlarımızla; daha güvenle yol alabiliriz.
Peki
yapıyor muyuz? Hayır.
Hal
böyle olunca da, fikir geliştiremiyoruz. Olaylar karşısında duruma göre hareket
ediyoruz. Suya sabuna dokunmadan içinde bulunduğumuz durum neyi gerektiriyorsa
onu kabul ediyoruz. Kendi fikrimiz olmadığı için, başka fikirleri kabulleniyor;
yeri geliyor dayatıyor ve kimseleri dinlemeden yargılayanlar arasına
katılıyoruz.
İşte
böylesi tutumların içinde saygıyı aramak boşuna kürek çekmek gibi oluyor.

Bedenen
daha güçlü, daha güzel, daha zengin, daha iyi giyimli, daha modern ve pahalı
yaşam tarzını yansıtanlar en itibarlı kişilerden oluyor bir anda. Tüm kapılar
önlerinde açılırken; diğerlerinin yüzüne tokat misali çarpıyor.
Peki
neden? Hepimiz özünde insan değil miyiz?
Ve
bir başka etken daha var ki, o çok daha önemli. Saygıda keyfe keder olmamız.
Yani keyfimiz yerindeyse başka, moralimiz bozuksa başka türlü davranışlar
sergilememiz. Bir başka deyişle, canımız isterse saygı gösterip, istemezse
saygısızca davranabiliyor olmamız.
Böyle
açık ve net yazınca; ‘Hiç olur mu böyle şey?’ demek geliyor insanın içinden.
Farkındayım. Ama doğru tespitler bunlar. Kabul edelim ki, hepimiz az ya da çok
yapıyoruz. Üstelik seçimin her zaman bize ait olduğunu unutuyor ve insani
değerlerimizden uzaklaştığımızı görmezden geliyoruz.
İşte
bu nedenle arada sırada içimize, özümüze dönüp; nasıl bu kadar duyarsız
olduğumuzu sorgulamamız lazım. Çünkü tüm davranışlarımız bizi tanımlayan
aynalarımız. Üzerimize giydiğimiz kıyafetlerden, kullandığımız eşyalardan çok
daha değerli.
Güzellikten
ve zarafetten uzak; menfi, karmaşık her davranışın yine bize geri döneceğini
hangi ara unuttu ki?
Bu
olumsuz ve saygıdan uzak davranışların bizi kapana kıstırdığını anladığımızda
geç olacak.
Aman
dikkat.
Sonra
kimsenin saygı göstermediğinden hayıflanmak hiçbirimize fayda sağlamayacak. O mihenk
taşını yok edenler arasına bizler de katılacağız.
O
halde hemen duralım.
Soluklanıp
düşünelim.
Özümüzdeki
düşünceleri, davranışları zarafetle süsleyip, saygı tozuna buladığımızda; yani
içimizde en iyiyi şekillendirdiğimizde; dışarda gördüklerimiz, dokunduklarımız da
bundan nasibini alacak. Ben buna inanıyorum. İşte o zaman daha özgür, daha
ılımlı, daha üretken, daha sevgi ve saygı dolu olacağız. Daha duyarlı olup,
dinlemesini bileceğiz ve karşımızdaki kişinin hak ettiği değeri kucaklamasını
keyifle seyredeceğiz.
Şimdi
ünlü Profesör Üstün Dökmen’in o çok sevdiğim hatırlatmasını tekrarlama zamanı. Kim
bilir belki bu kez bir mucize olur ve hiçbirimiz unutmayız.
‘’İnsanı
dış görünüşüne göre yargılamadan; sadece İNSAN olduğu için; en büyük nimet
gözüyle bakmak ne büyük bir erdem aslında.’’
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
01.01.2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder