
Hepimiz
biliyoruz ki, anne rahmindeki yumurtaya ulaşmaya çalışan çok sayıda sperm
hücresi yani spermatozoon var.
Bunlar
yapısal olarak baş, boyun ve kuyruktan oluşuyor. Kalıtsal bilgilerle,
mitokondrileri taşıyan baş ve boyun yumurtanın içine girerken; kuyruk işlevini
tamamladığı için dışarda kalıyor. Buraya kadar her şey normal gibi görünse de;
işler bu aşamadan sonra değişiyor.
Neden
mi?
Çünkü
tam bu esnada spermin yumurtaya girişini kolaylaştıran bazı enzimler salgılanıyor.
Döllenme öncesi spermatozoonun içindeki sağlıklı mitokondriler, döllenme sonrası
bu enzimler yüzünden ani bir değişime uğruyor.
Kendi
içinde kümeleniyor.
Bu
arada mitokondrinin içteki zarı dağılıyor. Söz kon usu enzim; iç kısma sızarak;
babanın mitokondri DNAsını mutasyona uğratıyor. Yani işe yaramaz hale
getiriyor.
Böylelikle
babadan gelen genetik şifreler yok edilmiş oluyor.
Neden
mi?
Tek bir
amaç var. O da embriyonun sağlığını ve canlılığını korumak.
Eğer
babadan gelen ve spermle taşınan bu genetik kod yüklü mitokondriler yok
edilmezse; döllenmiş yumurta ile artık bir embriyo haline gelen yavrunun hayatı riske giriyor.
Kısacası
babadan aktarılan mitokondrinin yok edilmesi; döllenmiş yumurtanın yaşamda
kalması için faydalı gibi duruyor.
Yine
de bu anlamda deney ve araştırmaların hızla devam ettiğini de belirtmem
gerekli.
Tüm
bu bilgileri harmanlarsak sonuçta basitçe şu oluyor. Bebeği oluşturan ilk hücre;
yani sitoplazmanın içinde genetik kodları olan yumurta ile genetik kodları
olmayan sperm var.
Bu
nedenle mitokondrilerdeki genetik kodlar sadece anneden, hem kız hem de erkek
çocuğuna geçiyor. Her ne kadar babalara
benzerlikler olsa da annelerin genleri hep daha ağır basıyor.
Boşuna
değil anneliğin kutsallığı. Her çocuğuna enerjisini, enerji üretme
mekanizmasını veren anneler çünkü. Onlara da annelerinden miras kalan
mitokondriler sayesinde.
İnsanlığın
oluşumu, atalarımızın kimler olduğu uzun yıllar bilim adamlarının kafasını
meşgul etti ve etmeye de devam ediyor. Bu hipoteze karşı geliştirilen
varsayımların da olduğu bir gerçek elbette. Örneğin Havva hipotezi sonrası
erkekler üzerine kafa yoran, araştırmalar yapan bazı bilim adamları da var. Maalesef
kat ettikleri yolda pek de net sonuçlara ulaşamadıklarını kendileri bizzat
açıklıyor.
Biyolojik
gelişimdeki bu gizemler haliyle bilim adamlarını daha çok düşünmeye ve deneye
yöneltiyor. Ancak sadece annesinden yavrusuna değişime uğramadan geçen
mitokondriler hakkındaki çözülme bile; pek çok yolu açmış gibi görünüyor.
İnsanlık
tarihi ile ilgili araştırmalarda erkeğin değil, kadının kökenine bakılıp
araştırılması da bu yüzden.
Hepimiz
annelerimizden gelen kadim mirasla, bitmek bilmeyen bir enerjiyle sarıldık.
Anne olduğumuzda da bu güzelliği kendi çocuklarımızla paylaştık.
Yavrularımızdan kız olanlar bu muhteşem enerjiyi dağıtmaya devam ediyor;
şükürler olsun ki.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
28.11.
2016
NOT:
Bu önemli konu üzerinde düşünmeme ve araştırma yapmama vesile olan Sn. Hande
Özdinler’e sonsuz teşekkürlerim ve saygımla.
Kaynaklar:
http://www.sorularlaevrim.com; http://bilimfili.com; https://tr.wikipedia.org; http://haber.sol.org.tr/bilim; http://www.genomturkiye.com; http://www.herkesebilimteknoloji.com.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder