Zamanının tüm evliyaları ile görüşüp dersler alan tasavvuf’un önemli bir ismi kendisi.
15.
yüzyılda yaşamış.
Horasan
doğumlu.
Gerçek
ismi Nureddin Abdurrahman el-Câmî.
Ancak
‘Molla Câmî’ olarak tanınıyor
Anadolu’da.
Medrese
eğitimi almış.
Ali
Kuşçu ile matematiğe kafa yormuş.
Tüm
bunların yanında Arapça şiirler de yazmış, çok yönlü İslam âlimlerinden bir
tanesi.
En
önemli özelliği ise ünlü kişilere yazdığı mektuplarda hep adaleti, iyiliği
tavsiye etmiş olması.
Ona
ait olan sözlerin hepsi insanı düşündürüyor.
Tıpkı
"Kötü kimse, başkalarının ayıplarını saymak isterken, kendini söyler."
sözleri gibi.
Ya
da ‘’Her kime şu beş saadet verilmişse, tatlı yaşayışın dizgini onun eline
bırakılmıştır: Beden sağlığı, güven, rızık genişliği, şefkatli ve vefalı
arkadaş, feragat duygusu."
Şimdi
paylaşacağım öykü de ise gül yaprağının zarafeti sızıyor satır aralarına.
Eski
zamanların birinde, böylesi ilim irfan sahibi düşünürlerin, alimlerin bir araya
gelip sohbet ettiği bir topluluktayız.
İsmi
‘Suskunlar Meclisi’.
Üye sayısı sınırlı olan meclis, dışardan bir başka kimseyi almamayı ilke edinmiş.
Beraberce
düşünür; şimdinin deyimiyle ‘beyin fırtınası’ yapar; düz yazı ya da şiirler
yazar; gönül sohbetlerine ise doyum olmazmış.
Sözleriyle
pek kişinin kalbinde yer edinen; çok saygın kişilerden hürmet gören, sözleri
keyifle dinlenen Molla Câmî de söz konusu meclisin üyesi olmak ister.
Gelin
görün ki bu pek de mümkün görünmez, ta ki meclis üyelerinden bir tanesi
hayatını kaybedene değin.
Bu
haberi öğrenir öğrenmez, Molla Câmî yollara düşer ve meclisin kapısına ulaşır.
Kendini
karşılayana hiçbir şey söylemez. Sadece ismini bir kağıda yazarak verir.
O
sırada toplantı halinde olan Suskunlar Meclisi; kuralların herkes tarafından
bilindiği halde böyle bir istek yapılmasını üzüntü ile karşılar. Hepsi Molla
Câmî’nin bilgisine saygı duyar; ancak o gelene kadar eksik üyenin yerine bir
yenisi çoktan alınmıştır.
Meclis
başkanı, bir bardak alır. Su ile tamamen doldurur ve kapıda bekleyen Molla Câmî’ye
gönderir.
Ağzına kadar su ile dolu bardağı gören Molla Câmî, düşünürlerin vermek istediği mesajı alır. Ama pes etmeye de niyetli değildir.
Bahçedeki
güllerden bir gül yaprağı koparıp, yavaşça bardaktaki suyun üzerine bırakır.
Tek bir damla suyun dahi taşmadığı bardağı içeriye yollar.
Meclis
üyeleri bu bilgece, ama ayını zamanda zarif yanıtın ne manaya geldiğini anlar.
Ve
o gün Molla Câmî meclise üye olarak kabul edilir.
Listeye
ismi eklenir. Meclis sayısının artışı ise toplam rakamın sonuna eklenen sıfır
rakamı ile yapılır.
Peki Molla Câmî, meclisin; değerinin kendisi sayesinde kat be kat arttığını gösteren; bu güzel jest karşısında ne yapar dersiniz?
Meclis
üye sayısının sonuna eklenen sıfırı alıp en başa koyar.
Kendisinin bir HİÇ olduğunu, tıpkı sıfır rakamı
gibi solda etkisiz kaldığını ve üye olsa da meclis yapısını etkilemeyeceğini kendi
usulünce belirtir.
Ummadıkları
bu zarif hareketi gören meclis üyelerinin Molla Câmî’ye olan hayranlıkları bir
kat daha artar.
Ardından
hep beraber susarlar. Bilirler ki susmak bazen en zarif ve anlamlı yanıttır.
İşte
eski zamanlardan bir rivayet sözden yazıya dökülmüş ve zamanımıza kadar
ulaşmış.
Zarafeti
yaşam şekli haline getirebilmek, en gergin anlarda gül yaprağı olabilmek,
varlığı ile usulca kalplere dokunmak bambaşka bir his olmalı.
Yapabilen
her güzel ve özel kalbe selam olsun.
Şimdi
yine susma zamanı.
Gül
yaprağının hafifliğini içimize sindirmek için.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
16.02.2021
Kaynaklar:
https://kidega.com;
https://tr.wikipedia.org; https://www.sabah.com.tr; https://www.wattpad.com; https://islamansiklopedisi.org.tr.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder