1 Nisan 2010 Perşembe

BOŞANMA GİRDABINDAN SESLENENLER VAR


Tıpkı evlenmek gibi boşanmak da hayatın bir gerçeği ve maalesef son yıllarda sayılarında o kadar artış oldu ki. Hemen her yerde parçalanmış bir aileye ve onların çocuklarına rastlamak mümkün. Üstelik hiç ihtimal vermediğimiz ailelerde bunu görmek insanı oldukça üzüyor, en çok da çocuklar adına. Boşanma girdabından seslenenler işte onlar, bilmem sizlerde benim gibi seslerini duyuyor musunuz?

Aynı evde bir ömür geçirmek, ama bir gün bile yüzlerin gülmemesi zordur, içini sızlatır insanın. Sevgisiz geçen yıllarda, onca emeğin, onca çabanın birer birer yıkılışına tanık olmak; sevgisizliğin gün be gün kalpleri tırmalayan, zaman zaman da kanatan iç çekişine eşlik eder.

Kavgalarla, aşağılanmalarla, kızgınlıklarla, küslüklerle geçen bir ilişkiye dur demek adına; o dayanılmaz zorluklara artık katlanamayacağınızı anladığınızda beraberliğinizi sonlandırmak zorunluluk olmaya başlar.

Üstelik bir de çocuklarınız varsa arada, zor bir kararın dönemecindesinizdir artık ve daha büyük bir karar vermek durumunda hissedersinizi kendinizi. Ya tartışmaların, göz yaşlarının süregeldiği bir aile olarak yaşamaya devam edecek, çocuğunuza eksiklik hissettirmemek adına pek çok şeye katlanıp, görmezden gelecek, hatta göz yumacaksınız ya da bu mutsuzluğun çocuğunuzu da olumsuz etkileyeceğinizi düşünerek boşanacaksınız.

Denemeler, alttan almalar sonuç vermeyip, hiçbir şeyin değişmediği, aksine daha da kötüleştiği düşünülüyorsa sonunda ayrılık kararı kaçınılmaz olur zaten. Eşler yollarını ayırır ve çocuklar ya anneye ya da babaya verilir. Küçücük bir çocuğun en zor anları, en zor yılları böylece başlamış olur. Çünkü boşanmış anne babanın çocuğu olmak zordur. Kız ya da erkek hiç fark etmez, her ikisi de ruhlarının köşe bucak her bir noktasında bu etkiyi öylesine hisseder; duygularında öylesine fırtınalarla karşılaşırlar ki, o tozlu dünyada nefes almakta zorlanırlar. Adeta solukları kesilir. İç dünyaları zaten bir değişim rüzgarının etkisindeyken birde böylesi bir şok yaşamak onların gelecekteki hayatlarını fazlasıyla etkiler.

Evlilikten soğuyanlar, insanlara güvensizlik duyanlar, sevgiye ve aşka inanmayanlar, iç dünyalarına çekilip dışarıya karşı duvar örenler, her şeye isyan edenler onlardır artık. Ve hiç biri gerçek anlamda mutlu değildir. İşin acı tarafı mutlu aile tablosunun sergilendiği her kare çocuğun yüzünü mahsunlaştırır, içini bir başka sızlatır.

Babasıyla beraber yaşıyorsa annesini, annesiyle beraber yaşıyorsa babasını özler. Haftada bir görmeler, iki yabancı gibi karşılaşıp havadan sudan konuşmalar, yemek yiyip ayrılmalar onlara yetmez. Sıcacık bir aileyi, anne babasının birbirine sevgiyle bakan gözlerini arar her yerde. Büyümenin o anlaşılması zor duygularıyla içten içe çarpışırken; sevgi dolu yuvasında huzur bulmak ister; paylaşmak ister duygularını ailesiyle, annesinin omzuna yaslanırken babasının elini tutmak ister.

Dışardan bakıldığında görünen görüntü tebessüm eden ve aldırmaz bir çocuk izlenimi verir ama, ya iç dünyaları? Kırılmaya her an hazır o narin duyguları, size anlatamadığı hatta kendisine bile itiraf edemediği o eksiklik duygusu?

Peki ne yapılmalı, en doğru karar nasıl verilmeli? Sıkıntılar ve mutsuzluklarla dolu bir evlilik sadece çocuklar için sürdürülmeli mi? Böylesi zor bir ortamın çocuk ruhuna etkileri çok daha darbeli olmaz mı? Anne baba arasındaki mutsuzluk çocuğun ruhunu da esir almaz mı?

Tüm bu olumsuzlukları yok etmek adına boşanma tercih edildiğinde ise, bu kez çocuğun ruhunda açılan eksikliği gidermek adına neler yapılmalı, nasıl bir zemin hazırlanmalı?

Sorular zor, sorular derin ve zorlayıcı; üstelik verilecek cevaplar ne yazık ki hep tek taraflı kalmaya mahkum. Evet hiç kolay bir karar değil boşanmak, yolları ayırmak; çocuğu bir tarafı tercihe zorlamak, ondan yaşının üstünde bir anlayış ve sabır beklemek. Belki de kendimizin gösteremediği o büyüklüğü küçücük yaşındayken ondan istemek, dünyalarını karıştırmak, düzenlerini bozmak. Bu biraz acımasızca gelmiyor mu size de?

Boşanmada da tıpkı evlilikte olduğu gibi dikkatlice enine boyuna düşünülerek adım atılmalı diyorum ben, böylesi bir acımasızlığa sebep olmamak adına. Ne anne babalar bu uğurda kendilerini feda etmeli, ne de çocuklar arada harcanmalı. O aradaki hassas denge çok iyi kurulmalı. Eğer dünyaya bir çocuk getirmeye karar verilmişse o kararın arkasında sonuna kadar durmalı “denedim ama olmadı işte, kader ne yapalım” dememeli. Şartlar sonuna kadar zorlanmalı, yapılacak fedakarlıklar tek tek gözden geçirilmeli, önce çocuklar sonra da kendimiz için en iyisi olacağına inandığımız yol seçilmeli. Tüm bu olup bitenlerle uzaktan yakından ilgisi olmayan masum çocuklarımız ve ruhları korunmalı.

Bu ince detaylar gösteriyor ki, o zor kararı almak bir yana, esas mücadele ondan sonra başlıyor ve bu anlamda anne babalara büyük işler düşüyor. Öncelikle çocuğun ruhsal gelişimini olumsuz etkilememek adına her iki tarafında özenli davranması gerekiyor, hem özle hayatlarında hem de çocuklarıyla olan iletişimlerinde. Kızgınlıkla, kırgınlıkla, öç alma duygusuyla ağızdan çıkacak ve karşı tarafı rencide edecek her sözün, çocukların ilerideki yaşamını etkileyeceği unutulmamalı. Dünyaları daha fazla karmaşık hale getirilmemeli.

Yakın çevremde boşanan ya da kör topal giden evliliklerinde çocuklarına negatif etkiler veren o kadar çok aile var ki… üstelik yıllar öncesinden yapılan küçücük hataların çocuklarının ruhlarında nasıl olumsuz etkiler bıraktığını görünce üzülüyorlar elbette; ama artık bazı şeylerin değişmesi için çok geç olduğunu anlıyorlar. Ve biliyor musunuz “keşke” diyorlar içleri sızlayarak. Ama bu keşkeler hiçbir şeyi geri getirmiyor, düzeltemiyor ne yazık ki.

Çocukların gizemli dünyalarını anlamak, onu çözmek zordur. Yaşları küçük olsa da siz söylemediğiniz halde öyle şeyler yapar, öyle farklı davranışlar sergilerler ki, sonuçta sizi bile şaşırtırlar. Tıpkı büyümüşte küçülmüş gibidirler.

Onları biz dünyaya getiriyoruz; çocuğumuzu en iyi şekilde yetiştireceğimizi düşünerek, buna yürekten inanarak ve hazır olduğumuzu hissettiğimiz anda ona merhaba demeye karar verirsek belki de her şey daha kolay olur, öyle değil mi?

Henüz oturmamış bir evlilikte, hele hele sallantılı bir ilişkide sadece o beraberliği kuvvetlendirmek umuduyla çocuk yapma düşüncesi ne büyük bir yanlışlık! Çocuk demek sorumluluk demektir. Bir çocuğu en iyi şartlarda yetiştirmeye çalışmak dünyanın en zevkli ama aynı zamanda en ağır işidir. O günahsız yavruları bin bir emekle büyütürken sadece karınlarını doyurmak yetmiyor, önemli olan ruhları. Ruhlarını sevgiyle mutlulukla doyuramadıktan, gözlerini ışıl ışıl baktıramadıktan sonra dünyaya yeni bir günahsız can daha getirmek neden?

Tüm bunlar bir yana boşanmış her ailenin çocuğu mutlaka mutsuz olur demek istemiyorum elbette. Ben öyle anne babalar tanıyorum ki, birbirleriyle yollarını ayırdıkları halde çocukları söz konusu olduğunda akan sular duruyor adeta. Aralarındaki o dengeyi, eksik kalabileceklerine inandıkları tüm değerleri sağlamak adına tıpkı güçlü bir ekip edasıyla çalışıyorlar. Kendi duygularını çocukları söz konusu olduğunda frenlemesini biliyorlar. Çocuklarının ruhuna özen gösteriyor, o ruhun incinmemesi adına ilişkilerine özveriyle yaklaşıyor, kırgınlıklarını unutuyorlar. Çünkü biliyorlar ki, çok hassas bir denge var aralarında ve o hassas dengenin tüm bilançosu çocuklarına mal edilmemeli. Çocuk kendini yalnız ve dışlanmış hissetmemeli. Annesi babası ayrılmış olsa da onlar eli bıçaklı iki düşman değil, iki gerçek dost olabilmeli.

Üstelik tıpkı evlenmek gibi boşanmak da hayatın bir gerçeği ve gün geliyor o gerçekle yüzleşmek gerekebiliyor. Çünkü istenmese de bazen şartlar insanları zorlayabiliyor ve ilişkideki mesafeleri erişilmez hale getirebiliyor. Ama o mesafeleri aşmanın insanın kendi elinde olduğu gerçeğini unutmadan; boşanma girdabından seslenen yavrularımızın sesini duyabilmeyi ve onlara yalnız olamadıklarını hissettirmeyi başarmak gerekiyor.

Dünyaya bir mutsuz çocuk daha katmamak adına, en azından bunu yapmalıyız, öyle değil mi?

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ
15.02.2007

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...