9 Ekim 2011 Pazar

ELLERİN ELLERİME...


El ele tutuşmak…

Hangi yaşta olursanız olun karşıdan bakıldığında çok hoş bir tat bırakıyor insanın bakışlarında. 

Çocuğunun elini tutan bir anne ya da baba, torunun minicik ellerini sıkı sıkı kavrayan bir büyükanne ya da büyükbaba, sevgilisinin parmaklarını aşk dolu kalbinin ateşiyle yakıp kavuran sevdalılar ya da yüzlerinde yılların çizgisini, yaşanmışlıkların tatlı izlerini barındıran, ama ellerini birbirlerinden hiç ayırmayan ve destek olan yaşlı çiftler…

Her birindeki el ele tutuşmalar farklı tınılar taşısa da, hepsinde sevginin o pırıl pırıl ışığı yansıyor. Güven duygusunun baskın tadı bir daha silinmemek üzere damaklara yerleşiyor.

Ben el ele tutuşmayı çok severim ve yaşları kaç olursa olsun herkese yakıştırırım. Sevgi koktuğunu, kalpten kalbe sevgiyi akıttığını bilirim. Ama öyle laf olsun diye el tutmalar değil benim söz ettiklerim. Tutun mu sımsıkı tutacaksın sevdiğinin ya da çocuğunun elini. Tutacaksın ki sevgini hissetsin elini tuttuğun kişi. Kalbindeki o yoğunluğu ellerinden alıp kendi kalbine taşısın. Güven duysun. Yalnız olmadığını hatırlasın.

Aşıksan sevişir gibi tutacaksın maşuğunun elini; anne ya da babaysan her türlü zorluklardan ve kötülüklerden korumak ister gibi. Yaşının son demlerini yaşıyorsan hiç terk etmeyecek garantisini verir gibi tutacaksın, yılların eskitemediği eşinin elini.

İnsanların sevgiyi aktarma biçimleri vardır. Kimi konuşarak, kimi yazarak, kimi karşısındakine dokunarak daha rahat belli eder duygularını. İşte bu dokunmalarda el ele tutuşmanın tadı bambaşkadır.

Sohbet ettiğiniz, dostluğunuza bir kahvenin kırk yıllık hatırını bindirdiğiniz arkadaşınızın masa üzerinde duran elini sıkıca tutmak; o anki sohbeti nasıl da sevgiyle hareler, öyle değil mi? Bu bir artıdır, onu anladığınızı, onu sevdiğinizi ve hep yanında olacağınızı belirten;  adeta konuşmalarınızı mühürleyen andır. Çünkü insanlar  elleriyle güç bulurlar birbirlerinden.

Çok heyecanlı anlarda, çok sıkıntılı zamanlarda yanınızda elinizi kavrayacak bir elin olması, başınızı yaslayacak bir omuzun yanında nasıl da güzellik katar yaşamınıza. Sanki elinizi tutan dostunuzla derdinizi, sıkıntınızı bölüşür gibi. Daha bir hafiflemez mi insan, kendisini çok daha iyi hissetmez mi?

Gece karanlıkta uyumaktan korkan çocuğunuzun elini sımsıkı kavrayın hele, bakın nasıl güzel kapatacak gözlerini rüyalara alemine. Bilecek ki annesi ya da babası yanında, eli elinde, sevgisi yüreğinde açan mis kokulu bir çiçek gibi. Ya da gözyaşları sicim gibi akan, içini çeke çeke ağlayan çocuğunuzun ellerini tutun hemen o anda. Sıcacık duygularınızla kalbine ‘’yalnız değilsin, ben yanındayım’’ sinyalleri vermenin en güzel yolu değil mi bu sizce de?

Kuru kuruya ‘’seni özledim’’ demek yerine, gözlerinizi gözlerine dikerek, ellerinizle ellerini sıkıca kavrayarak ‘’seni özledim’’ demek çok daha etkili olmaz mı sevdalı yüreklerde?

Hangimiz gençlik yıllarımızdaki ilk aşkımızla elele tutuştuğumuz o sevdalı günleri unutabiliriz ki? Hatırladıkça içimizi titreten o ilk deneyimlerin izi bugün gibi aklımızda değil mi?

Yürürken el ele olmak, iki bedende bir can olmaktır bence. O sıcak temasın sevgimizi taçlandırmasına izin vermek, kalpten kalbe sevgiyi aktarıp çoğaltmak varken; ellerimiz boş durmasın. Hele ki karşımızda sıkıca tutacağımız bir el, sevgi dolu bir yürek varsa…


Yazımı güzel bir Duman şarkısıyla bitirelim mi?


''Elleri ellerime
  Gözleri gözlerime
  Saçları saçlarıma
  Karışan bir sen olsan.''

Sevgiyle kalın, ellerinizi birbirinizden hiç ayırmayın.
Belgin ERYAVUZ

02.10.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...