Tıp dünyası büyük bir merakla güzel gelişmelere hazırlanırken; Louis Pasteur bir yandan da insanlığın yaşamını etkileyen ve değiştiren buluşlara zemin hazırlar.
Ameliyat
aletlerinin kaynatılarak mikroplardan arındırılması düşüncesini ortaya atan ilk
kişi olur.
Mayalanabilir
sıvıların uzun süre bozulmadan saklanabilmesini sağlayan
"pastörizasyon" adlı konserve yönteminin gelişmesini sağlar.
Sığır
şarbonu, tavuk kolerası ve en sonunda kendi mesleğini riske atarak kuduz bir
çocukta denediği kuduz aşısı ile tarihe müthiş bir imza atar.
Kuduz
aşısının diğer aşılardan zor olan yanı; bulduğu aşının kuduz hastalığı
üzerindeki etkisini araştırmak için 11 köpek ile yaptığı deneyi ilk defa bir
çocukta deneyecek olmasıdır.
Sıcak bir yaz günü kuduz bir köpek tarafından ısırılan 9 yaşındaki bir erkek çocuk annesinin ricasını kıramaz. Çalışma arkadaşlarının itirazları ve hatta içini kemiren yanıtsız sorulara rağmen aşıyı uygulamaya başlar. Aralıklarla karından yapılan tam 13 iğne, çaresiz annenin bakışları ve içindeki tereddütlerle geçen hiç bitmeyecek sanılan uzun soluklu bekleme süresi.
Son
aşıdan tam 3 ay sonra olumlu sonuç alınır ve çocuk tamamen iyileşir. Böylece 1796
yılında bulunan çiçek aşısından bu yana ilk insan aşısı olarak kuduz aşısı
dünyaya tanıtılır.
Bu
büyük başarı nedeniyle Pasteur kahraman ilan edilir.
Adına
bir enstitü kurulur.
Tam
72 yaşındayken 28 Eylül 1895 yılında hayata veda eder.
Diğer yanda ise Koch, bir yandan doktorluğunu yaparken bir yandan da araştırmalarına devam eder. Çocukluğundan itibaren ilgi alanı olan matematik ve doğa bilimine olan tutkusu yolunu açan en büyük etken olur.
Pasteur’den
farklı olarak tıp eğitimi almış olması ve insan bedenini tanıması, onun bir
hastalık mikrobuyla doğrudan bağ kurmasını kolaylaştırır. Bu sayede hastalıklara
neden olan bakteriyi izole edip saf kültür tekniğini geliştiren ilk kişi olur.
Bir
anlamda Pasteur’ün açtığı yoldan kendi bilgi birikimiyle ve araştırma merakıyla
adeta koşar.
Önce
o dönemlerde hayvan sürüleri için büyük bir tehdit olan şarbon hastalığı
üzerine yoğunlaşır.
Kendinden
önceki bilim insanlarının ve Pasteur’ün koyunlarla yaptığı çalışmalardan ilham
alır.
Saf
basil kültürlerini elde ederek basilleri üretir. Çalışmaları bilimsel
dergilerde makale olarak yayınlanınca büyük ses getirir.
Yoğun
araştırmaları sonunda 1877 yılında antraks basilini keşfeder.
1880
yılında Berlin Sağlık Kurulu’na atanarak ödüllendirilir. Burada araştırmalarını
genişleterek kolera ve türberküloz hastalığı üzerinde çalışmalara başlar.
1882 yılında tüberküloz basilini bularak, bu hastalığın bir enfeksiyon hastalığı olduğunu kanıtlar.
Aynı
yıl koleranın kirlenmiş suyla bulaştığını bulur. Bir yıl sonra kolera basilini
keşfettiğini açıklayan bir bilimsel makale yayınlar.
Her
bir buluşu ve paylaştığı makaleleri tıp dünyasında büyük heyecan ve ilgi yaratır.
Bu
aralarda ateş kullanarak cerrahi aletlerin sterilize edilmesini teşvik ederek
Pasteur’ü destekler.
Geliştirdiği
Koch postülatları (herhangi bir ispat olmadan kabul edilen bir önermeleri)
sayesinde dünya çapında ünlenir.
Sınırlı
kaynaklarla çalışmış olsa da Berlin’de kurduğu laboratuvarındaki incelemelerinin
sonucunda tüberkülozun bulaşıcı olduğunu ispat eder. Ardından insanlar ve
hayvanlar üzerinde yaptığı testlerle tüberküloz basilini keşfeder.
Böylece
neredeyse her yedi ölümden birinin sorumlusu olan ve insanlığı tehdit eden tüberküloz
hastalığının önü kesilmiş olur.
Bu
sayede bilim dünyasında Robert Koch’un ismi bakteriyolojik araştırma konusunda
ünlü Louis Pasteur ile denk kılınır. (devamı 3/3’te)
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
10.09.2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder