13 Mart 2025 Perşembe

MİKROP AVCILARI (2/3)

Tıp dünyası büyük bir merakla güzel gelişmelere hazırlanırken; Louis Pasteur bir yandan da insanlığın yaşamını etkileyen ve değiştiren buluşlara zemin hazırlar.

Ameliyat aletlerinin kaynatılarak mikroplardan arındırılması düşüncesini ortaya atan ilk kişi olur.

Mayalanabilir sıvıların uzun süre bozulmadan saklanabilmesini sağlayan "pastörizasyon" adlı konserve yönteminin gelişmesini sağlar.

Sığır şarbonu, tavuk kolerası ve en sonunda kendi mesleğini riske atarak kuduz bir çocukta denediği kuduz aşısı ile tarihe müthiş bir imza atar.

Kuduz aşısının diğer aşılardan zor olan yanı; bulduğu aşının kuduz hastalığı üzerindeki etkisini araştırmak için 11 köpek ile yaptığı deneyi ilk defa bir çocukta deneyecek olmasıdır.

Sıcak bir yaz günü kuduz bir köpek tarafından ısırılan 9 yaşındaki bir erkek çocuk annesinin ricasını kıramaz. Çalışma arkadaşlarının itirazları ve hatta içini kemiren yanıtsız sorulara rağmen aşıyı uygulamaya başlar. Aralıklarla karından yapılan tam 13 iğne, çaresiz annenin bakışları ve içindeki tereddütlerle geçen hiç bitmeyecek sanılan uzun soluklu bekleme süresi.

Son aşıdan tam 3 ay sonra olumlu sonuç alınır ve çocuk tamamen iyileşir. Böylece 1796 yılında bulunan çiçek aşısından bu yana ilk insan aşısı olarak kuduz aşısı dünyaya tanıtılır.

Bu büyük başarı nedeniyle Pasteur kahraman ilan edilir.

Adına bir enstitü kurulur.

Tam 72 yaşındayken 28 Eylül 1895 yılında hayata veda eder.

Diğer yanda ise Koch, bir yandan doktorluğunu yaparken bir yandan da araştırmalarına devam eder. Çocukluğundan itibaren ilgi alanı olan matematik ve doğa bilimine olan tutkusu yolunu açan en büyük etken olur.

Pasteur’den farklı olarak tıp eğitimi almış olması ve insan bedenini tanıması, onun bir hastalık mikrobuyla doğrudan bağ kurmasını kolaylaştırır. Bu sayede hastalıklara neden olan bakteriyi izole edip saf kültür tekniğini geliştiren ilk kişi olur.

Bir anlamda Pasteur’ün açtığı yoldan kendi bilgi birikimiyle ve araştırma merakıyla adeta koşar.

Önce o dönemlerde hayvan sürüleri için büyük bir tehdit olan şarbon hastalığı üzerine yoğunlaşır.

Kendinden önceki bilim insanlarının ve Pasteur’ün koyunlarla yaptığı çalışmalardan ilham alır.

Saf basil kültürlerini elde ederek basilleri üretir. Çalışmaları bilimsel dergilerde makale olarak yayınlanınca büyük ses getirir.

Yoğun araştırmaları sonunda 1877 yılında antraks basilini keşfeder.

1880 yılında Berlin Sağlık Kurulu’na atanarak ödüllendirilir. Burada araştırmalarını genişleterek kolera ve türberküloz hastalığı üzerinde çalışmalara başlar.

1882 yılında tüberküloz basilini bularak, bu hastalığın bir enfeksiyon hastalığı olduğunu kanıtlar.

Aynı yıl koleranın kirlenmiş suyla bulaştığını bulur. Bir yıl sonra kolera basilini keşfettiğini açıklayan bir bilimsel makale yayınlar.

Her bir buluşu ve paylaştığı makaleleri tıp dünyasında büyük heyecan ve ilgi yaratır.

Bu aralarda ateş kullanarak cerrahi aletlerin sterilize edilmesini teşvik ederek Pasteur’ü destekler.

Geliştirdiği Koch postülatları (herhangi bir ispat olmadan kabul edilen bir önermeleri) sayesinde dünya çapında ünlenir.

Sınırlı kaynaklarla çalışmış olsa da Berlin’de kurduğu laboratuvarındaki incelemelerinin sonucunda tüberkülozun bulaşıcı olduğunu ispat eder. Ardından insanlar ve hayvanlar üzerinde yaptığı testlerle tüberküloz basilini keşfeder.

Böylece neredeyse her yedi ölümden birinin sorumlusu olan ve insanlığı tehdit eden tüberküloz hastalığının önü kesilmiş olur.

Bu sayede bilim dünyasında Robert Koch’un ismi bakteriyolojik araştırma konusunda ünlü Louis Pasteur ile denk kılınır. (devamı 3/3’te)

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

10.09.2024

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...