İnsan faktörü…
Birey…
Toplum…
Gerçekten de insan faktörü bir
toplumun şekillenmesinde, bugünün ve geleceğimizin oluşmasındaki en önemli
etken. Gün geliyor tek bir insan bile bir ülkenin hatta tüm dünyanın kaderini değiştirebiliyor,
verdiği bir kararla. Tarih böylesi insanlarla dolu. Bazısı iyi, bazısı kötü
olarak anılıyor ama, etkileşim kaçınılmaz şu ya da bu şekilde ki o etkiler
geçmişten geleceğe tüm yelpazeyi de içine alıyor.
Tek başına yaşarken her şey normal
seyrinde olan insanoğlu; ne yazık ki konu paylaşmaya geldiğinde, kendinden
ödünler vermesi gerektiğini hissettiğinde bir anda sanki kimlik değiştiriyor.
Hakkında yeterli bilgi sahibi olmadığı pek çok konuda yanlış donanımlarla,
tamamen farklı yönlere sürüklenme ihtimali dahi yaşıyor. Her şey doğru bilgiyle
ve onları doğru anlayabilmemiz ile çözüme kavuşuyor, öyle değil mi? Bu noktayı
yakalayabilen bireyler ise kontrollü ve sağlıklı örgütlenmelerin yıkılmaz temel
unsurları oluyor bence. Böylesi insanlar ne denli çok olursa, onlarla oluşan
toplumlarda çatlak olmuyor. Girdikleri o tek çatı altında güvenle yaşama
şansını yakalıyor ve yıllarca da sürdürebiliyorlar. Hatta deyim yerindeyse,
çatı yıkılmaya başlasa dahi ne yapıp ediyorlar; sağlamlaştırma yollarını
buluyorlar, birbirlerini yıpratmadan ve bir olduklarını unutmadan.
Bir toplumu oluşturan pek çok ortak
payda var;
Ortak kader, ortak çatı, ortak sevinç,
ortak yas ve ortak kimlik…
Ortak sevinç ve ortak keder fark
etmeden bireyleri birbirine yakınlaştırıyor, ortak çatı dış güçlerden koruyor,
ortak kader ise tüm bireylerin kendi
elleriyle geleceklerini şekillendirmelerini ve var olmalarını sağlıyor.
Dünya üzerindeki pek çok ülkede olduğu
gibi Türkiye'nin de sorunları var;
1- insani
amaca yönelik olanlar,
2- Birlikte
yaşama yönelik olanlar…
Bence önemli olan önce bu sorunları
kabul etmek, yok saymamak; sonra da sorunların çözümü için yapılacakları bir an
önce yapmak. Ama tek başına değil, tüm fikirleri özümseyerek, geniş ve renkli
yelpazeyi göz önüne alarak. Öyle değil mi?
Bir toplumun başarıyla ilerlemesi,
mutlu ve huzurlu yaşaması için uyum içinde olması ilk şart. Bunun için de tüm
farklı kesimlerin, tek bir çatı altında, kendi özelliklerini yitirmeden, ama
çok da ayrıksı olmadan yaşayabilmeleri gerekli. Konunun uzmanları bunun için
var olan ana modelleri ana hatlarıyla dört grupta topluyor:
.Asimilasyon, entegrasyon modeli,
.Gettolaşmak ve segregasyon modeli,
.Toleranslı bakış,
.Birlikte yaşam (güvenlikli yaşamı
sağlayan en güzel model)
Türkiye'nin modernleşme projesi
çerçevesinde ise 'ikili bir modernleşme' yapısına sahip olduğunu belirtiyorlar:
1-ulusal hukuka ve ulusal kimliğe dayalı yapı,
2- toplumsal yapı.
Yaşanan tüm sancıların sebebini ise;
siyasi anlamda modernleşmeye geçişte, modern bir toplum yaratılmadığı için,
tarihimizin bu iki kutup içinde gidip gelmesine bağlıyorlar.
Bir toplumun dönüşümünde sadece devlet
dönüşümü yetmiyor, yeni ve farklı taleplerin ortaya çıkması da büyük ölçüde
etki sahibi.
Kimlikler…
Toplumu oluşturan kesimlerin taşıdığı,
sahiplendiği sözcükler aslında. Bunlar arasındaki ilişkinin sağlıklı olması ise
ayrılıklar değil, farklılar üzerine yapılırsa ve onun da dozu iyi ayarlanırsa
başarıya ulaşıyor.
Kimliklerin en önemli özelliği
sosyolojik olmaları da değil. Çünkü hiçbiri tek başına ne iyi ne de kötü olarak
ayrılmıyor.
Bir arada uyum içinde yaşamanın
anahtarı ise ‘’sosyal sermaye’’. Yani insanlar arasındaki iletişim ve güven duygusunu pekiştiren sosyal
ilişkiler.
Farklılıkların göze batmadan, var olan
ortama ayak uydurarak yaşayabilmesi için toplumlar, örgütsel ortamlara yani
sivil toplumlara ihtiyaç duyuyorlar. Çünkü sivil toplumun geliştiği her yerde
toplumsal güven artıyor. Sorunlar masaya yatırılırken ve çözümler aranırken
gönüllü tartışmaları yapabiliyorlar.
Demokratikleşme ve onarıcı yaklaşım…
yaşamı güçlendiren anahtarlar.
Anlayış, hoşgörü, empati, doğru
bilgilendirme…huzuru yakalamanın basamakları.
Huzur ise yeni ve güzel fikirlerin
oluşumuna zemin hazırlayan en önemli olgu.
Sermayenin ve iktisadi koşulların
yeniden üretiminin yanı sıra, toplumsal ilişkilerin ve toplumun bir bütün olarak
yeniden üretilmesini de kapsayan’’ toplumsal yeniden üretim’’ faaliyetleri;
toplumdan topluma ve zaman içerisinde çok çeşitlilik gösterir.
Ana hatlarıyla üç temel kurumundan söz
edilebilir kısaca;
1-Evlilik, 2-Pazar , 3- Din
Hepsinde de yapılacak olan BİZ
olabilmeyi sağlamak; ben, öteki ikilemlerini unutmak.
İnsan beyniyle ve düşünce gücünün
etkisiyle dünyadaki en büyük güç. Elindeki bilgiyi doğru yerde ve doğru zamanda
kullandığında ise her şeyin hakimi olabiliyor; çünkü güçleniyor. Bir millet
kocaman bir aile aslında ve bu aile sadece iyi oluşumlarda değil, kötü
durumlarda da BİR olabilmeli ki; gücünü hissettirsin hem kendisine hem de
dünyaya. Bunun için de geçmişi ve geleceği birlikte kucaklamak gerekli. Bir
konu üzerinde TEK YÜREK, TEK SES olabildiğimiz zaman bizi kimse yıkamaz.
Toplumsal problemler grup kimliği,
etnik kimlik… insanları birbirine bağlıyor. Çözümü için sosyolojik, ekonomik ve
siyaset kavramlarını ele almakla beraber, bu işin psikolojisine de bakmak
gerekiyor. Ancak toplum ne kadar büyürse gerilmeler o denli artıyor. Bunu
süspanse etmenin yolu ise tarihi geçmişe bakmak, araştırmak, iyi anlamak
ve sahiplenmekten geçiyor.
Bu önemli konuda , devlet, siyasetçi,
kendini demokratik kurum olarak gösteren Sivil Toplum Kuruluşlarına, kısacası hepimize büyük işler düşüyor. Konuşmalarda empati yapabilmek,
karşımızdakinin bizi daha iyi anlaması adına uyum göstermek, gerektiğinde
kendimizi onların yerine koyup neler hissettiklerini, yaşadıkları travmaları
anlamaya çalışmak gerekiyor.
Tam bu noktada gelin Elif Şafak’ın
Şemspare isimli kitabından kısacık bir alıntı yapalım. ‘’Rutinden beslenmez
insan. Herkesin birbirine benzediği ortamlardan sanat çıkmaz. Ayrılık, sadece
kendini doğurur, tek bir sesin yankılarıyla geçer zaman. Bir toplum
benzerlikten, monotonluktan, tekrarlardan değil; sentezlerden, yeniliklerden,
dinamik ve demokratik bir ritmden beslenir. İnsan şu hayatta bir öğrenecekse
şayet, kendisine benzemeyenden, kendisi gibi olmayandan öğrenir.’’
Ne kadar doğru ve tarihimiz hep bu
güzel sentezlerin sonucunda böylesine ses getirip tüm dünyayı titretti. Şimdi
de aynı şeyi yapma zamanı. Tüm dünyaya ne kadar güçlü olduğumuzu, ne kadar
sarsılmaz bir bağla birbirimize bağlı olduğumuzu göstermek adına.
Sonuç olarak gerçekleri yok saymadan,
onlarla yüzleşerek; dinlemenin de çözüme katkı sağlayacağı gerçeğinden
hareketle, yeniliklere ve sentezlere kucak açarak, temel problemleri el birliği
ile ortadan kaldırmanın yolları bulunmalı. Biraz zamana yayarak, biraz var olan
sesleri dinleyerek, çözüm yolları konusundaki çıkışlara, tepkilere duyarsız
kalmadan. Bu süreçte var olan yollar gerekirse revizyondan geçirilmeli ve
toplumun geneline uyum sağlaması adına tek taraflı değil, çok yönlü
düşünülmeli. Bu uyum ve birliktelik sağlandığında ve kalpler TEK YÜREK olup
attığında ilerleme kaçınılmaz olacak hiç şüphesiz.
Konuyu kısa bir özetle bitirelim;
.Birey,
.Toplum,
.Aidiyet,
.Uyum,
.Ortak düşünebilmek,
.Ortak ve bir hareket edebilmek,
.Özgürlük alanlarını kısıtlamadan BİR
olma bilinciyle yaşamak…
Sevgi, saygı, uyum ve hoşgörü içinde
kal güzel ülkem.
Belgin ERYAVUZ
27.08.2012
NOT: ‘’Türkiye’nin Büyük Çatısı’’ isimli yazılarıyla önümü açan ve benim bu Çalıştay’dan haberdar
olmamı sağlayan Sn. CAHİT BÜYÜKANBER’e teşekkürlerimle…
İnsanlar el ele tutuşsa birlik olsa ... paylaşımcı olmayı ve empatiyi yapmayı elden bırakmadan ortak duygularda birleşmeyi esas alsak, yazınızda belirttiğiniz gibi "Ortak kader, ortak çatı, ortak sevinç, ortak yas ve ortak kimlik…
YanıtlaSil" Düşmanlarımızı çatlatacaktır. Eliniz sağlık Çok anlamlı ve güzel bir yazı olmuş..
Gerçekten de muhteşem bir yazı. Psikolojik ve sosyolojik.. Derin bir yazı. Bir kaç kez okumaktan sonra anlayabildim.. Kelimeler ve cümleler tam yerli yerinde.. Çok teşekkürler:)psikoloji ve sosyolojinin bütünleşmesi ...
YanıtlaSilSevgilerimle,
Murat ARSLAN