Varlık
olmak – gerçeklik – duyulabilirlik – titreşim - ses
Evrendeki
her şeyin bir sesi var, kimini duyabiliyoruz kimini ise biz duyamazken başka
canlılar duyuyor, izliyor, iletişim kuruyor. Sonuçta hepsinde var olan bu
sesler onların varlıklarının en güzel kanıtı olarak karşımıza çıkıyor, öyle
değil mi?
Örneğin,
bilim adamları çiçek vermek üzere olan bir gülün, foto-akustik spektroskopi
aletine bağlı olduğunda, bir orgun vızıltısına benzer, işitilebilir bir ses
çıkardığını tespit etmişler. Aynı şekilde tek bir mısır sapının gösterilebilir
bir sesi olduğunu da. Yine onların açıklamalarına göre; atomların, ortaklaşa
akortları veya molekülleri oluşturan özel yankılanan sesleri var. Atom minicik
bir müzikal nota. Hatta bir taş, donmuş bir müzik. Doğanın tümü salınan geniş
bir tayf (görüntü) içinde var olmakta ve süregelmekte.
Berendt,
‘’bu eşit düzeyde üstünlük, çok büyük bir koro, muhteşem bir polifoni içinde
birbiriyle karışan milyonlarca ve milyonlarca ses, insanın hayal edebileceğinin
ötesinde bir uyum , yaşamın şarkısıdır.’’ der.
Ne
kadar MUHTEŞEM bir tanımlama ve bizler bu muhteşem müzikal ortamda
duyabildiklerimizle yaşıyoruz ama ya duyamadıklarımız… aslında onların gücünü
düşündüğümüzde yaşamın ne kadar olağanüstü olduğunu bir kez daha anlıyoruz, öyle
değil mi? İçinde varlığını sürdürdüğümüz evren, bize sunulan o rengarenk hediye
paketi içindeki hayat, muhteşem gizemleriyle dopdolu. Bizlerde o gizemin
minicik bir parçası olma ayrıcalığını tadıyoruz. O halde yaşamın her ANIna
hakkını vermek gerek, boşa geçirilecek tek bir saniye bile büyük bir israf
olmaz mı sizce de?
Tam
bu satırları yazarken, Canan Tan’ın İZ romanından çok sevdiğim bir paragraf
aklıma düştü; sizlerle de paylaşmak istiyorum. Okuduğumda çok sevmiştim…
‘’Gün
ağarmasıyla başlayan senfoni orkestrası… Orkestra şefi GÜNEŞ, gökyüzünü
aydınlattıkça orkestranın katılımcıları çoğalıyor. Ta ki ortalık aydınlanıncaya
kadar… Kemanda bülbüller, trombomda kazlar, klarnette kargalar, ritm gitarda
kumrular, davulda ve bateride köpekler, solo gitarda horozlar, orgda
kurbağalar… TANRI’nın orkestrası! Basların, tizlerin mükemmel geçişlerle
başarıldığı bambaşka bir müzik kültürü. Beethoven, Mozart bu orkestradan çok
gerilerde.’’
İşte
seslerin olağanüstü birlikteliği ve MUHTEŞEM ORKESTRA… buna benzer öyle
güzellikler var ki yaşamın içinde. Bazen sadece akan bir suyun sesinde
yakalarsınız o muhteşemliği; bazen kulağınıza çalınan kuş cıvıltılarında; bazen
birbirine kur yapan iki kedide; bazense dışarda oyun oynayan küçük çocukların o
dünyayı umursamayan haykırışlarında; bazen bahçesinde törene hazırlanan okul
çocuklarının marşlarında; bazen özlediğinizin sesini size ulaştıran cep
telefonunuzun çalışında. Evren tüm cömertliği ile bizlere sunduklarını fark
etmemizi bekliyor sadece. Bizlere düşen ise farkındalığımızı artırmamız,
detayları önemsememiz, küçük şeylerde yakalanacak gizemlerin de olduğunu
unutmamamız bence.
Müzikal
ses, maddeye yalnızca yaşam vermiyor, ona şekil de veriyor. Sesin maddeyi
şekillendirdiği ve bir yapı verdiği, İsviçreli bilim adamı Hans Jenny
tarafından 1960 yılında tartışılmaz bir şekilde ispat edilmiş. Jenny ses
dalgalarının maddenin temelini oluşturduğunu göstermiş ve bu yeni alana ‘’cymatics’’
adını vermiş. Bu amaçla yaptığı deneylerinde; müziğin ve metal bir plaka
üzerine serpiştirilmiş çeşitli maddelerin (kum, demir, talaş, su, cıva)
üstündeki sesle ilgili ses tonlarının filmini çekmiş. Böylece yüzlerce farklı
frekansın ve ritmik bileşimlerin yönetilmesinden doğan ses mandalalarının (geometrik
şekillerin) kataloğunu hazırlamış.
Seslerin
frekansları yükseldikçe şekillerin karmaşıklığı artıyor. Metal plakadaki
maddeler belirli şekil veren sesler devam ettiği sürece yapılarını koruyor. Bu
ise organlarımız dahil olmak üzere; doğadaki organik yapıların aynı zamanda ses
dalga frekansları tarafından derinden etkilendiklerine işaret ediyor. Yani ses
terapisi ile bir takım hastalıkları tedavi etmek mümkün oluyor.
1970’
lerde ise buradan yolan çıkan Dr. Peter Guy Manners, elle tutulan ve deriye
temas eden bir aplikatör yardımı ile insan bedenine ses veren aleti tasarlıyor.
Ona göre hastalığa neden olan titreşimdeki uyumsuzluk. Çünkü geniş kapsamlı
beden titreşimi, birbirine bağlı olan organ ve dokuların müzikal bir uyum içinde çalışmasıyla
mümkün. Bu da mükemmel sağlığı tanımlıyor. Beden sağlığı Manners ‘e göre
bedenin uyumlu seslerini düzenleme yoluyla korunuyor. Herhangi bir kısım ya da
organ akordunu bozarsa hastalıklar baş gösteriyor; ta ki o ses uyumu yeniden
yakalanana, yani tamamen iyileşene değin.
Ses,
titreşim, duyulabilirlik, konuşmak, dünyanın en derin gizemlerinden birisi. Bu
konu üzerinde öğrendiklerimiz bize sesin önemini ve bu güzel uyumunun
bozulmaması için itina etmenin önemini bir kez daha ortaya koyuyor. Hem kendi
sağlığımız hem de evrendeki o muhteşem orkestranın uyumunu bozmamak adına…
Dünyadaki
seslerin bize yansımaları hep UYUMLU, hep POZİTİF olsun. Kulağımıza çalınan her
güzel ses, bizleri tebessüm ettirecek nedenlerimizle buluştururken; sevdiğimiz özlediğimiz
melodilerin tınıları misafir olarak kalsın, hiç unutulmasın.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
11.10.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder