Sadece el kaldırmakla,
vurmakla, dayak atmakla, bedene darp yapmakla, fiziki olarak can yakmakla
yetinmiyoruz artık. Günümüzde öyle tahammülsüz olduk ki, ağzımızdan çıkan
sözleri frenleyemez haldeyiz her birimiz.
Şiddet söze düşmüş,
düşmüş de kimsenin haberi olmamış sanki.
En saygın, en görmüş
geçirmiş insanlara bakıyorsunuz, dışarıdan hanımefendi ya da beyefendi gibi görünen
pek çok maskeli insan… gerçek kimlikleri ise tamamen tersi.
Sakinken, her şey normal
seyrinde devam ederken, gerek davranışları gerekse sözleri bizler gibi olan bu
kişiler; maalesef öfke ve kızgınlık anlarında maskelerini kaybediyor ve gerçek
kimlikleriyle karşımıza çıkıveriyorlar. Kullandıkları kelimeler, üslup
tarzları, seslerinin volümü ile her konuşmaları adeta bir şiddet gösterisini
andırıyor. Ağızlarından çıkan her sözcük bıçak misali keskin, kurşun misali
ağır bir şekilde gelip yüreklere
saplanıyor acımasızca.
Karşınızdaki kişinin
bedeninde yarattığınız izler kadar ruhunda da onarılmaz yaralar açarsınız.
Açarsınız da içiniz nasıl rahat eder? Vicdanınızın sesini, geceleri sizi
uyutmayan haykırışlarını nasıl görmezden gelirsiniz; işte ben onu bir türlü
anlayamam.
Eğer siz kaliteli bir
yaşamı savunuyor ve saygıyı her davranışınıza yansıtıyorsanız, ne kadar
öfkelenirseniz öfkelenin asla kişiliğinizde bir değişme göstermezsiniz. Maskeniz
yoktur yüzünüzde, kimliğinizi saklama gereği duymazsınız çünkü.
Neyse odur sizin
haliniz, duruşunuz, davranışlarınız ve sözleriniz…
Kibarlığınız,
hanımefendiliğiniz ya da beyefendi duruşunuzla kalitenizi konuşturursunuz. Ve
ne güzel bir duruştur bu aslında herkeste olması gereken.
Yoksa çirkinleşmek, bırakın
duymayı ağıza dahi alınmayacak sözleri sarf etmek; o an rahatlamak adına ağızdan
çıkacak sözlere sahip olamamak o kadar kolay ki… ve ne yazıktır ki hep kolaya
kaçıyor insanlar. Hem de normal hallerinde değişeceklerini hiç düşünmediğiniz,
maskeleriyle sakladıkları yüzlerine baktığınızda asla kendilerine
konduramadığınız kişilerdir bunlar çoğu
kez. Kişilikleri tam olarak oturmamış,
egoları adeta tavan yapmış…
Sabretmek, her
defasında belki artık yüzüne takacak maskesi kalmamıştır diye, ama nafile. Çünkü
öfkesi yatışınca ne yapıp ederler ve her nereden bulurlarsa artık, bir şekilde
o aslında kendilerine oldukça bol gelen kimliklerine bürünüp, maskelerinin
ardına saklanırlar. Bu şekilde herkesi kandırdıklarını sanırlar ama, asıl kendi
kendilerini kandırdıklarını fark edemezler. Sarf ettikleri o son derece seviyesiz sözlerin
lekesiyle aslında kendi kişiliklerini lekelediklerini bilmezler. Bilmezler ki, söz insanın kişiliğinin olgunluğunun ölçüsüdür. Ve söyledikleri sözlerle
karşılarındakini değil; aslında kendi seviyelerini, kendi ölçülerini belli
ederler.
Tam bu noktada gelin
Montaigne’nin sözlerine kulak verelim;
‘’İnsan her yerde hep o
insandır ve bir insanın özünde soyluluk olmadı mı, dünyanın tacını giyse yine
çıplak kalır.’’ Yani boş yere maskelerinin
ardına saklanırlar ve sadece kendilerini kandırdıklarını, aslında çıplak
olduklarını fark edemezler.
Maskelerin ardına
saklanan, öfkesine yenik düşen ve sözsel şiddeti alışkanlık haline getirenler
unutmasınlar ki, benzer tavırlar hiç beklemedikleri anda sevdiklerini de
bulabilir. Çünkü hiçbir kötülük karşılıksız kalmaz bu dünyada, bumerang misali
döner sizi bulur, sizin de canınız hiç olmadığınız kadar yanar, tıpkı canlarını
yaktıklarınız gibi. İşte bu nedenle çok geç olmadan dilinize, sözünüze hakim
olmayı, maskelerinizi bir yana bırakarak, en azından bundan sonra gerçek
kimliğinizle hayatın içinde var olmaya çalışın. Ve niyetleriniz sadece iyilik
için olsun, çünkü bir insan neye niyet ederse onunla karşılaşır, ilahi adalet
gün gelir kendisini bir şekilde bulur.
Kalp kırmak niye, öfkeye yenilmek niye? Bir gün gelir o kırdığınız kalbi onarma zamanı bile bulamayabilir insan...
Asıl kimliğini hep
saklayan, maskelerinin ardında kendince güç bulan insanlardan uzak tutalım
kalplerimizi. Ve her türlü şiddetten uzak bir hayatın sımsıcak renklerinde
yaşayabilmek umudumuz her dem taze kalsın diyorum ben yine de her şeye rağmen.
Ve son söz Mevlana’dan
gelsin mi?
‘’Kelimelerini yükselt,
sesini değil; çiçekleri büyüten yağmurdur, gök gürültüsü değil.’’
Bence bu söz tüm yazımın
özeti gibi… kelimelerimiz hep tatlı, hep nağmeli olsun, kalp kırmasın, aksine
kalp kazanmasını bilsin.
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
15.12.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder