Hepimiz kendimize ait
özelliklerimizle, hayat görüşümüz ve yaşama karşı verdiğimiz mücadelemiz ile
nevi şahsına münhasır bireyleriz. Hiç birimiz bir diğerine benzemiyoruz. Birbirinin
tıpatıp benzeri ikizlerde bile davranış anlamında, duygu ve düşünce anlamında
pek çok farklılıklar göze çarpıyor.
Hepimiz kalıtsal,
ailesel, çevresel pek çok donanımla şekilleniyor ve birer yetişkin halini
alıyoruz. Hayatın derin çarkları arasında acı tatlı tecrübelerle şekillenirken, karşımıza çıkan
insanlarla az ya da çok mutlaka bir şeyler paylaşıyoruz.
Hayatı…
Sevgiyi…
Aşkı…
Aile bağlarımız, ikili
ilişkilerimiz, iş ilişkilerimiz, arkadaşlıklarımız ve dostluklarımız…
Ancak hangi ilişkimizde olursak olalım, karşımızdaki kişi bizi olduğumuz ve göründüğümüz gibi sevip kabullenmiyorsa orada sorunlar baş gösteriyor.
Özellikle aşk ve sevgiye
dayalı duygusal ilişkilerde karşımızdaki kişi bizi kendi kalıplarına sokmayı
istiyor nedense. Çünkü hayalinde yarattığı özlemini çektiği bir sevgili, bir eş,
bir hayat arkadaşı modeli var orada.
Başlarda bizde gördüğünü
sandığı da bu hayalin birebir benzeri…
Ama aradan zaman geçip
tanıdıkça kendi istediği gibi olmayan yönlerimizi fark etmeye başlar, içten içe
bir rahatsızlık dalgası sarar dört bir yanını, duygularını. Ve ne yazıktır ki, sevginin
o engin gücüne ve sıcaklığına rağmen; başlar gözüne batan yönlerimizi yavaş yavaş
yontmaya…
Tıpkı bir heykeltraşın
eserini yontması gibi usul usul indirir çekiç darbelerini. Amaç bizi kafasında
yarattığı o modele uydurmak. Hatta tıpatıp bir benzerini yaratmak. Bu arada canımızın
yanmasına, gözyaşlarımıza, sesli, sessiz uyarılarımıza adeta kulaklarını tıkar
ve sadece o modele yoğunlaşır.
Canınız yanar her defasında,
içiniz acır, her yeriniz yara berelerle dolar ama; ne halinizi görüp anlayan,
ne de sesinizi duyan olur.
Bu mudur SEVGİ dersiniz,
bu mudur AŞK?
Çünkü sevgi karşılıksızdır.
Sevgi sevdiğini olduğu
gibi kabullenmektir. Hataları ile günahları ve sevapları ile. Onu değiştirmeye
çalışmak değildir, olmamalıdır da. Değişmesini istediğiniz, kendi modeliniz
olsun diye yaraladığınız kişiyi değil; aslında siz kendinizi ve kendi
düşüncelerinizle yarattığınız modelinizi seviyorsunuz. Kandırmayın ne kendinizi
ne de de karşınızdakini.
Tam bunun üzerine seneler önce Ahmet Altan’dan
okuduğum bir romanın satırları düştü hafızama. Şöyle der yazar ''Ve Kurar Göğsüne Bastırırken'' isimli romanının bir
bölümünde.
‘’Ve kırıyoruz göğsümüze
bastırırken sevdiğimiz her şeyi. Ve kırdığımız sevgilerden duvarlar örüyoruz
hayatla aramıza. ‘’ Ne kadar doğru...
Severken sevginin o naifliğine, o güzelliğine
yakışmayacak hareketlerde bulunuyoruz bazen…
Ağzımızdan çıkan bir
sözcükle, bir hareketle, kızgınlıklarımıza ve öfkelerimize yenik düştüğümüz o
anlarımızda özellikle; kırıyoruz en yakınızdakini, kıyamadığımız hatta
gözümüzden sakındığımız yârimizi, canımızın canını…
Yasaklarla, kıskançlık
mengeneleri ile sadece bize ait olsun istiyoruz. Kendi hayatı, kendi yaşantısı,
istekleri, arzuları ve belki de hayalleri yokmuş gibi davranıyoruz. Bu
yaptığımızın bencillik olduğunu bile bile kendi isteklerimizin olması adına
baskılar kuruyoruz.
Bir süre uyum
sağlandığını, her şeyin yolunda gittiğini sanıp hem kendimizi, hem
karşımızdakini, hem de aşkımızı aldatıyoruz aslında. Çünkü o ana kadar her
şeyle aramızda bir duvar ördüğümüzü fark edemiyoruz taa ki yalnız kalana değin.
Sonuç örülen duvarlar o
kadar kalın, yalnızlıklarımız o kadar katlanılmaz hale geliyor ki… işte o zaman
anlıyoruz yaptığımızın aslında ne denli yanlış olduğun, o yontmaların, o sürekli
törpülemelerin aslında bizi bir uçurumun kıyısına sürüklediğini…
Sevgi ve aşk EMEK ister.
Gerçekten sevmek ise fedakarlık ister. Gerekirse kendi modelinden bile vazgeçip,
karşındakini olduğu gibi kabullenmeyi ister.
Elinize bıçağı alıp
yontmak ve hayallerdeki modeli yaratmak yerine; sevdiğinizin güzel yönlerini
fark etmeye, size karşı beslediği derin sevgiyi görmeye ve onu anlamaya
çalışın. İkili ilişkilerde hayat tek taraflı değil ki. Ortak bir paylaşım var
ve bu ortak paylaşımda her iki kişinin de söz hakkı, istekleri, arzuları, hayat
görüşleri, geçmişleri… Onları görmezden gelmek ne sevgiye ne de aşka yaraşıyor, sizce de
öyle değil mi?
Hayali kalıplar, hayali
modellerden uzak, gerçek sevdalar ve sevgiler bulunsun hep etrafınızda. Kalbinizi
çalan her kim olursa olsun SİZİ SİZ olduğunuz için sevsin. Hayatı beraberce
paylaşırken sevginizi, aşkınızın sıcaklığını gönül gözüyle görüp
tebessümlerinizi çoğaltsın.
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
14.10.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder