Kasım ayı pek çok ayrılıkların,
hüzünlerin habercisi nedense…
Bizlere böyle düşündüren
sararmış yapraklar belki de…
Yol boyu yürürken
ayaklarımıza çarpan, bir zamanlar yemyeşil bir ağaç dalında güneşle parıldarken,
şimdi yok olmaya mahkum…
Sıcak yaz günlerini,
güneşi, masmavi denizi çok sevdiğim için olsa gerek, sonbahar geldiğinde içimi ister
istemez bir hüzün kaplıyor. Belki de yaz mevsimine, güneşe veda ettiğimizi
düşünüp; sıcaktan soğuya geçerken ruhumuzu zorlayan karanlık sabahların
içimizdeki tebessümleri örten puslu zamanlarını pek sevemediğim için…
Ama biliyorum ki her
mevsim bir başka güzel, içinde barındırdıklarıyla bir başka özel.
Ve bizler o
nedenle her yeni mevsime, her yeni aya tebessümlerle hoş geldin deyip
kucaklıyoruz. İşte Kasım da böylesi aylardan biri benim için. Sararan yapraklar
hüznü çağırırken belli belirsiz, karanlık sabahlar bir daha gelmeyecekmiş
izlemini veren güneşi özletirken içimizdeki diğer özlemlerle beraber; çıka
gelir o muhteşem sarı lezzet.
AYVA…
AŞKın MUTLULUğun ve BEREKETin simgesi…
Bir çok tarihçiye göre,
Adem ve Havva’nın cennet bahçesinde yedikleri yasak meyve olarak kabul
ediliyor.
Rengi, tadı, kokusu ile kış aylarına doğan bir güneş gibi. Bence kış aylarının
en özel meyvesi.
Çekirdeği, yaprağı,
kabukları ve meyvesi ile pek çok alanda kullanılabilen ayvanın seçimi ise biraz
tecrübe işi sanırım. Hakiki ekmek ayvasına denk geldiğimizde keyifle yediğimiz
ayvanın, susuz olanına denk gelinirse insanı yerken ve yutarken epeyce
zorlayabiliyor. Tam bu noktada gelin şu satırlara kulak verelim ve azıcık
tebessüm edelim…
‘’Bir söylentiye göre;
doğadaki bütün bitkiler kendi özelliklerini ünlü bilgin Lokman hekime
anlatırlar ve Lokman hekim de bitkilerden aldığı bu sırları ilaç yapımında
kullanarak şifa dağıtırmış. Günlerden bir gün padişahın kızı hastalanmış,
hekimler çaresiz kalmış. Padişah Lokman hekimden kızını tedavi etmesini
istemiş. Lokman hekim uğraşmış, didinmiş ama hastalığa bir çare bulamayıp üzgün
bir şekilde saraydan ayrılmış. Aradan uzun bir süre geçmiş. Lokman hekim
çarşıda prensese rastlamış. Hastalığından eser kalmadığını, hatta eskisinden
daha da sağlıklı olduğunu görünce; yanına giderek sağlığına nasıl kavuştuğunu
sormuş. Prenses ayvanın suyunu içtiğini söylemiş. Lokman hekim ayvanın
kendisine bu sırrı vermediğini anlayıp hiddet içinde ‘’suyun kurusun ‘’demiş.
Derler ki ayva meyvesi o gün bugündür susuzdur.’’
Mayhoş lezzeti ile yemesi
tartışmasız çok keyifli olan ayva; Akdeniz ve Asya ülkelerinin en eski
meyvelerinden birisi. Ana vatanı Kuzey
İran, Kafkasya ve bizim güzel Anadolu’muz. Çok eski çağlarda keşfedilmiş ve özellikle
Romalılar baldan parfüme kadar pek çok alanda ayvayı kullanmışlar.
Gülgiller familyasından
gelen ayva çiçeği ise son derece zarif ama, en geç açan çiçeklerden bir tanesi.
Mayıs ile Haziran aylarında açan çiçeklerin meyveye dönüşmesi Eylül ve Ekim
aylarını buluyor ve Kasım ayından itibaren mutfaklarımızı süslemeye başlıyor.
Yaz güneşinin
sıcaklığını anımsatan rengiyle ve tadıyla vazgeçilmezim olan ayvanın tadı damakları
lezzet şöleniyle buluştururken; yanınızda sevginizi paylaşanlarınız olsun. AYNI
TADI SEVENLERİN YÜREKLERİ DE BİR OLURMUŞ, yüreklerinizin sıcaklığı
paylaşımlarınız arttıkça çoğalsın. Tebessümleriniz ise ayvanın mayhoş tadına
inat hep TATLI olsun.
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
07.11.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder