Hepimizin çocukluk
yıllarından gelen bir alışkanlığı var. Henüz ilk harflerimizi öğrenirken
başladık beyaz sayfaların üzerini karalamaya. Anlamlı anlamsız pek çok çizik
attık. Yaş çıtamızı adım adım yükseltirken; bu kez ara ara yazdığımız şiirler
ya da resimler eşlik etti bu karalamalarımıza. Hep bir yerlere notlar aldık,
yazdık; çizdik, çiziktirdik. Belki ilerde temize çekeriz dedik. Çoğunu unuttuk.
Çoğunu yitirdik belki de, hiç önemsemedik.

Düşünsenize, sınıfında
tam ders anlatılırken, dalgın dalgın önündeki kağıda karalama yapan ve
öğretmeninden azar işiten ne çocuk vardır. Ya da önemli bir toplantıda,
verilecek elzem kararlar arifesinde; başı önünde notlarının yanlarına çizgiler
çizen, anlamlı anlamsız şekiller yapan ve etrafındakiler görecek, patronu
hissedecek diye korkan ne çok insan tanıdık hepimiz. Çalışma hayatının o zorlu
süreçlerinde onlardan bir tanesi belki de bizlerdik.

Gelin isterseniz önce
tanımına bakalım. Karalama; üstünde düzeltmeler yapılan, temize çekilmemiş yazı
taslağı olarak tanımlanıyor. Ancak hepimizde yerleşen o bildik dar kalıpların
aksine; yapılan araştırmalar, hangi yaşta olursak olalım karalama yapmanın
düşüncelerimizi daha etkili hale getirdiğini gösteriyor. Bir anlamda yaratıcı
yönümüzü destekliyor. O anki olayları, yapılan konuşmaları daha iyi kavramamıza
vesile oluyor.

Şimdi gelin izlediğim
video açılımından aldığım kısa notlarla; karalamanın hayatımızdaki önemine
bakalım. Belki bu yolla evde çocuklarımıza karşı biraz daha toleranslı
olabiliriz. Keza iş yerinde astlarımıza karşı daha duyarlı yaklaşabiliriz. Ne
dersiniz?
Sunni Brown; toplumların
karalama yapmayı algılayış şeklinin çok farklı ve ilginç olduğunu söyleyerek
başlıyor sunumuna. Üzüldüğü nokta ise; eskilerden günümüze karalama hakkında olumlu
hiçbir tanımına rastlayamamış olması.
17.yy. da karalama tam
bir aptallık olarak kabul edilirken; 18.yy.de dalga geçmek, aldatmak fiiliyle
özdeşleşmiş. 19.yy. da ise çoğunlukla yozlaşmış politikacılar için kullanılan
bir terim olarak tarih sayfalarında yer almış.
Sunnie’nin deyimiyle
karalamaya karşı çok güçlü bir kültürel norm oluşturulmuş. Zaman zaman basın da
bunu destekleyici davranışlarda bulunmaktan geri kalmamış. Elbette bu durum da karalama
adına toplumun gözünde psikolojik bir hoşnutsuzluk yaratmış.

Bir başka ilginç gerçek
ise, sözlü bilgiyi alırken karalama yapmanın; yapmayan insana göre, akılda daha
çok bilgi tutabilmesine yardımcı olması. Düz mantıkla baktığımızda;
konsantrasyonumuz bozulduğunda karalama yaptığımızı düşünüyoruz. Ama aslında
karalama; tam tersine konsantrasyonumuzu kaybetmememiz için tercih edilecek
güzel bir yöntem. Üstelik sorunları çözerken daha yaratıcı olmamızı sağlıyor.

Şimdi düşünelim. Tam da
sıkıcı bir konuşmanın orta yerindesiniz. Bir süre sonra haliyle ilginiz
dağılmaya başlıyor. Uzmanlar bu durumda kişilerin hayal kurmaya başladıklarını
ve dolayısıyla detayları kaçırdıklarını belirtiyor. Halbuki karalama yaparlarsa
dikkatlerini o konuşma üzerinde toplayabiliyorlar. Kısacası, anlatılanları karalama
yaparak dinlemek, daha iyi anlamamızı sağlıyor.

Doğru algılama yapmak
için bu yöntemlerden en azından ikisini kullanmak zorundayız. İşte karalama
yapmak tüm bu dört öğrenme yöntemini duygusal bir deneyim olasılığı içinde
birleştiriyor.
Bir başka antropolojik araştırmada
ise; zaman içinde tüm çocukların, büyürken görsel mantıkta aynı gelişimi
sergilediklerini bulunmuş. Yani karalama aslında doğamızda var. Ancak bir takım
toplumsal baskılar nedeniyle kendimizi bu içgüdüden mahrum bırakıyoruz.
O halde, karalama yapmak
tam da bilgi yoğunluğunun ve o bilgiyi alma ihtiyacının çok yüksek olduğu durumlarda oldukça önemli. Motive edici
etkisi de göz ardı edilmemeli.
Son söz olarak değişime
kendimizden başlayabiliriz. Ne dersiniz? Evde varsa çocuklarımıza, iş yerinde
ise astlarımıza biraz toleranslı davranmanın kimseye bir zararı olmaz diye
düşünüyorum ben. Hem bu minicik adım ilerde birer yetişkin olacak
çocuklarımızın yaratıcılıklarını köreltmemeleri konusunda da önemli bir etken olmaz
mı sizce de? Bilmem bana katılır mısınız; sonuçta karalama düşüncelerimizi olumlu
anlamda tetikliyor ve aktif tutuyor. Her
geçen gün beyin kapasitemizi daha iyi ve verimli kullanmanın yollarını
araştırırken; bu minicik bilgiyi de yabana atmamak gerek diye düşünüyorum.
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
06.02.2014
NOT: 1-Yazıma ilham olan
videoyu fark etmemi sağlayan Sn. Cahit Büyükkanber’e teşekkürlerimle. İzlemek
isteyenler için Sunni Brown’un sunum videosu; http://www.viplay.com/ted/is/sunni-brown-karalamacilar-hadibirlesin_30262)
2-Sadece karalama
yapılarak ortaya çıkan harika görüntüler. Sn. Emre Tantu’ya ait. http://www.youtube.com/watch?v=NeXD5MLQk4E&list=PLT1SMrSENAGvD4prKGRMeO12DxNXQbufJ&index=2;
Muhtesem bir yazi olmus. Bir cipida okuyuverdim. Konudan once belirmek isterim ki anlatim dilin harika. Ben gelecek nesillerin hayal gucunun giderek azalacagini dusunuyorum. Televizyon, tablet, telefon, bize hep islenmis veri gonderiyor. Beyin cok az calisiyor bu yuzden. Elinden tablet dusmeyen cucuklarimizin hali ne olacak bilmem.
YanıtlaSilKesinlikle güzel bir bilgi oldu bugün! Kısa günün kârı diyelim :))
YanıtlaSil