Uzmanlar
amaçlarımızı iki kategoriye ayırmış.
Bir
tanesi hedonistik yani dışsal amaç.
Diğeri
eudaimonik yani içsel amaç.
Bizler
her iki amaç için de delicesine koşuşturuyoruz. Günleri aylara, ayları senelere
bağlıyor ve soluklanmadan kendimize koyduğumuz hedeflere kilitleniyoruz.
Peki
tüm bunları yaparken bizim amaçlarımız nereye koşuyor hiç düşündünüz mü?
Hangi
amaca daha çok ağırlık veriyor ve besliyoruz?
İçsel
mi?
Dışsal
mı?
Elbette
ikisi de gerekli. Ama önceliklerdeki denge oldukça önemli.
Bu
konuda pek çok araştırma var.
Onlardan
bir tanesi New York’un özel araştırma merkezlerinden birisi olan Rochester
Üniversitesi’nde yapılmış.
Burada
son sınıf öğrencilerine gelecekle ilgili hedefleri, amaçları sorulmuş. Verilen
yanıtlar içsel ve dışsal amaç başlığı altında sınıflandırılmış.
Zengin
olmak, şöhrete kavuşup ün kazanmak, başarı merdivenlerini hızla tırmanmak, herkesin
beğendiği kadar güzel olmak gibi kavramların yanında; daha çok bilgi sahibi
olmak, başkalarına yardım elini uzatmak, hatalarından ders alıp kendini
geliştirmek gibi amaçlar arda arda sıralanmış o genç beyinler tarafından.
Aradan
yaklaşık iki yıl gibi bir süre geçtikten sonra anket yeniden ele alınmış. Değerlendirilmiş.
Anketi
dolduran ve amaçlarını sıralayan öğrenciler tek tek bulunmuş. Amaçlarına ulaşıp
ulaşmadıkları, geçen yıllar içinde beklentilerine kavuşup kavuşmadıkları sorgulanmış.
Nasıl
bir sonuç çıkmış dersiniz?
Para,
zenginlik, ünlü olmak gibi dışsal amaç peşinden koşanlar arasında gerçekten başarılı
olanlar sayıca fazlaymış. Ancak hemen hepsinde ruhsal ve fiziksel anlamda bir
takım sorunlar baş göstermiş. Sebepsiz baş ve mide ağrıları, kas tutulmaları,
gerginlik, endişe, korku, hayattan zevk alamama gibi pek çok sorun.
Bunun
bir nedeni olmalı elbette. Uzmanlar, fazla kazanmanın fazla tüketmeyi
tetiklediği ve doyumsuzluğu beraberinde getirdiği görüşünde. Elde edilen hazzın
etkisi kısa sürdüğü için; insan doğası gereği yine ve yeniden; bu sefer daha
fazlasını istiyor. Bedenlerdeki savunma sistemi tıkanıyor. Üstelik zamanla var
olan huzur da kaçıyor. Uykusuz geceler birbirini izliyor.
Tam
tersine kendini geliştiren, araştıran, öğrenen, bir anlamda çevresine yararı dokunan,
çokça paylaşan ve sevilen; yani içsel amaçlarına kavuşanlarda; mutluluk, huzur,
yaşama bağlılık hissinin daha ağır bastığı gözlenmiş. Üstelik fiziksel sorunları
da yok denecek kadar az bulgu vermiş.
Çünkü
ruhlarını doyurmak için üretmişler, paylaşmışlar. Aşırı olan her şeyden
özellikle tüketmekten kaçınmışlar.
Hepsi
bu kadar mı dersiniz?
Hayır
daha bitmedi.
İkili
ilişkilerde de içsel amacı olanlar daha uyumlu ve mutlu beraberlikler yaşarken;
dışsal amaca yoğunlaşanlar pek başarılı olamamış.
O
halde gelin şimdi yeniden düşünme zamanı yaratalım kendimiz için.
Hangi
amaçlarımızı besliyor, hangilerini görmezden geliyoruz?
Bence
içsel amaçlar bizi, kalbimizle beraber hedefimize taşırken; içimize özümüze de
taşıyor. Yaşam enerjimizi tazeliyor.
Dışsal
amaçlarda ise işin içine giren maddiyat, başkalarının öngörüleri, kurallar, zorunluluklar
bizi bizden uzaklaştırıyor. Gerçekten yapmak istediğimiz, kalbimizin haykırdığı
şeyler hep bir şekilde beklemeye alınıyor. Sonunda ya ömür geçiyor, ya da biz
de o eski heves kalmıyor. Geleceği inşa edelim derken farkında olmadan şimdi’yi
kaçırmak yapılan en büyük yanlış.
İnsanın
kendisi olması, maske takmaya gerek duymadan kendi öz saygısıyla özgürce
davranıp, amaçlarının peşinden gitmesi kadar güzel olan bir şey yok diye
düşünüyorum. Öyle değil mi?
Yaşamımızın
her anının bir mucize olduğunu fark ettiğimiz an öyle kıymetli ki. Şimdinin
gücü bu anda saklı ne olur bunu hiç unutmayalım.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
06.07.2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder