Bu konuyla alakalı olarak Çinli filozof, eğitimci ve yazar Konfüçyüs’ün öğrencilerine verdiği bir başka örneği daha hatırlayalım isterim.
İnsanlara
bir şey öğretmenin en iyi yolunun bunu örneklerle göstermek olduğunu savunan
Konfüçyüs, ders verdiği günlerden bir gün öğrencilerinin karsısına geçer.
Eline
aldığı vazoyu herkesin görebileceği şekilde havaya kaldırır. Diğer elinde
tuttuğu elmayı içine koyarak yere bırakır. Öğrencilerden elmayı vazodan
çıkarmalarını ister. Ödül vazodan çıkan
elmadır.
Öğrencilerden
ilki hemen gönüllü olur. Telaşla elini vazonun dar ağzından içeriye sokar.
Elmayı kavrar ve dışarıya çeker. Gelin görün ki avucundaki elma ile beraber
elini çıkaramaz.
Durumu
gören Konfüçyüs; elmayı bırakmadan elini vazodan geri çıkaramayacağını
söyleyince öğrenciler iyice meraklanır.
Elmayı
alamayan öğrenci boş elini vazodan çıkarır. Elma vazonun içinde kalmıştır.
Öğrenciler elmayı nasıl alacaklarını düşünürken; Konfüçyüs, vazoyu yerden alıp ters çevirir. Elma yuvarlanıp avucunun içine düşer.
Çözümün
basitliğini gören öğrenciler gülmeye başlayınca Konfüçyüz dersin ana fikrini
açıklar.
Bazı
zamanlarda gerekiyorsa bir şeyi zorla tutmak yerine bırakabilmenin aslında en
büyük beceri olduğunu söyler. Burada önemli olanın zorla tutmak istediğiniz
şeyin almanıza engel olduğunu görmek ve özgür bırakmak diye de ekler.
Bu
iki örnek sonrası şimdi kendimizi düşünmek zamanı.
Peki
ya bizler ne yapıyoruz?
Hep
daha çok tüketmemiz için etrafımızı saran renkli, albenili reklamlar arasında
sıkıştık kaldık.
Teknolojinin
geldiği noktada her yerde karşımıza çıkan tüketim çılgınlığı.
Yapmaya
çalıştıkları, bizi bir yerden yakalamaya çalışmak. Sonrası onlar için para
akışının devamı demekken, bizler için bir başka kelepçe ve tutsaklık niyetinde.
Gereksiz
aldığımız eşyalardan, giysilerden tutun da, hep daha fazlasını stoklayalım
derken bozulunca atmak zorunda kaldığımız yiyeceklerden ve hatta gereksiz yere
yapılan estetiğe kadar skala o kadar geniş ki.
Adeta
kaçacak yerimiz hiç kalmadı.
O
halde yapılacak tek bir şey var o da kendi irademize sahip çıkmak. Sadeliğin,
daha az eşyanın peşine düşüp gereksiz her şeyden kurtulmak gerek.
Almamak
gerek.
Bence en güzel direnme değil midir bu tüketim kaosu içinde sade yaşayabilmek?
Her
şeyden yeteri kadar olması fikrine bir kez alıştığımızda arkası gelecek aslında.
Önemli olan o ilk bağımlılık tutkusunu kırmak.
Hep
ilerde lazım olur diye saklananlar o kadar çok ki. Evet yeri gelip
kullandıklarımız oluyor, bunu kabul ederim. Hele ki ekonomik şartların hepimizi
zorladığı bu zamanlarda. Ama fazla, çok daha fazlasına ihtiyacımız yok.
Olmayacak da.
Kullanmadığımız,
faydalanmadığımız hatta varlığını bile unuttuğumuz o kadar çok şey var ki.
Yok
demeyin sakın. Hepimizin var.
İlk
adım kabulle başlayacak.
Sonraki
adımlar verdikçe, paylaştıkça içimize dolan mutluluk hissi ile özgürlüğü
kulağımıza fısıldayacak.
Daha
ne olsun?
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
18.09.2024
Kaynaklar:
Psikiyatri uzmanı Gülseren Budayıcıoğlu; www.servetbasol.com; https://www.nlphaber.com.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder