21 Ocak 2014 Salı

OKUR YAZARLIK DA DUYGUSAL OLUR MU DEMEYİN (1/2)

Duygular, duygularımız… bizi en iyi anlatan iç sesimiz. Ama gün oluyor biz bile kendi duygularımızı anlamakta ve anlatmakta zorluk çekiyoruz. Öyle derin olaylar yaşıyoruz ki, o anda bizi hangi duygumuzun ele geçirdiğini ve ne tarafa yönlendirdiğini bilemiyoruz. Oysa ki bu farkındalık hali çok önemli. Neden mi? Hem kendi hayatımızdaki kaliteli duruş ve zarafet için. Hem de çevremizdekilerin, hayat ve olaylar karşısında duruşlarını daha iyi anlamak ve çözmek için.

Hepimiz birbirimizden farklı pek çok yeteneğe sahibiz. Zekamız ve kapasitemiz, hayat sahnesindeki rollümüzü oynarken bize yol gösteriyor. Her yeni gün bilgi dağarcığımıza eklentiler yapıyoruz. Başarı basamaklarını hızla çıkıyoruz. Ancak ne kadar başarılı olursak olalım; yaşadığımız topluma uyumlu ve duyarlı değilsek, tavan yapmış bir ego ile herkese yukarıdan bakıyorsak; bir yerlerde bir eksiklik var demektir.

İşte EQ (Emotional Quotient) yani duygusal zeka burada devreye giriyor. Kendimize ve başkalarına ait duyguları anlama ve yönetme becerisi. Önemli olan noktası, sadece anlamak değil. Sezdiğimiz andan itibaren yönlendirme ve yönetme de yapabiliyor olmamız. Bu o kadar da kolay değil elbette.

Ölçümü oldukça zor, çünkü belirsizlikler söz konusu. Bazı bilim adamları onun da sabit olduğunu ileri sürüyor olsalar da çoğunluk zamanla geliştiğinden yana.  Bu konuda sizler ne düşünürsünüz bilemiyorum; ama ben de zamanla artacağına ve bunun insanın kendi elinde olduğuna inananlardanım.

İsterseniz gelin tüm bu bilgileri harmanlayalım. IQ ve EQ bize neler katıyor bir bakalım. Hepimizin çok daha yakından tanıdığı IQ (intelligence quotient) akademik zekamızı ölçüyor. Ve zaman içinde değişmiyor hep aynı kalıyor. EQ ise bambaşka. Bizim duygusal zekamız. Yeteneğimizi tanımlıyor. Aklımızın verimli çalışması tamamen ona bağlı. İnsani niteliklerimizin çoğu duygusal zekamızdan geliyor. Sosyal yeteneklerimiz, empati ve sosyal becerilerimiz ne kadar gelişirse insanlarla diyaloğumuz o oranda başarılı oluyor. Karşımızdakilerin isteklerini, duygularını, konuşurken anlatmaya çalıştıklarını daha kolay anlıyoruz. Ön yargısız yaklaşabiliyoruz. Yeri geldiğinde gözlerinin içine bakarak gerçekten onların yanında olduğumuzu hissettirebiliyoruz.

İnsanın kendisini önemli hissetmesi, duygularının anlaşıldığını duyumsaması ve hepsinden öte güvende olduğunu bilmesi o kadar önemli ki… işte bunu başarmanın yoluna doğru gidiyoruz biz de satırlarımızla. Bunu gerek iş yaşantımıza, gerekse sosyal yaşantımıza ayırt etmeksizin uygulayabilmenin yolu ise duygusal okur yazarlıktan geçiyor. Nasıl mı? Yolculuğumuz hayli keyifli olacak, inanın bana. Düşünen yanımızla hisseden yanımızı uyum içinde çalıştıralım yeter ki.

Bir insan duygularını kontrol edebildiği ölçüde sorunları çözüme ulaştırmada başarı kazanıyor. Yaşadığı olaylar karşısında sakinliğini koruyabilen, öfkesine hakim olan, kendini hemen toparlayan insan bunu başarıyor demek. Hadi gelin soralım kendimize. 
Hangimiz başarılıyız olaylar karşısındaki kontrolümüzde? Yaşadıklarımızın hemen sonrasında kendimizi motive edebiliyor muyuz? Yeri gelip kabullenip, ilerideki olayların kendi lehimize gelişmesi adına o olayın da yaşanması gerektiğine ikna olabiliyor muyuz? Yoksa hemen karalar bağlayıp, hayata küsenlerden miyiz? Düşünsenize, kendinizi ve duygularınızı tam olarak bilemezken, onları kontrol edemezken; karşınızdaki insanlara nasıl yardım edebilirsiniz ki?

Düşünen yarımız, bilincimize daha yakın olduğu için olayları mantık süzgecinden geçirip tartıyor. Hisseden yarımız ise tamamen duygularımızın eseri. Ancak bir karar alırken her ikisine de ihtiyaç duyuyoruz, öyle değil mi? Kendi iç sesimize, hislerimize güvenmeye çalışıyoruz. İşte bu noktada bize sıkıntı veren duygularımızın farkında olabilmek ve olumlu duygularla değiştirmek bizim için çok önemli. Neden mi? Pozitif enerjimizi koruduğumuz her olay sonrası öz güvenimiz daha da sağlamlaşır da ondan. Böylece bir sonraki adımda daha umutlu, daha güçlü bakarız yaşama.

Biz duygusal ahengimizle yaşamın içinde gökkuşağı misali renkler yaratabilirsek, etrafımızdaki herkese bunu yayma şansımız da olur. İlişkilerimizde, temaslarımızda yarattığımız olumlu enerji sinyalleri çoğalarak bize geri gelmeden önce pek çok kişiye bulaşır. Bir damla ikiye üçe çıkar, bizler fark etmeden. Empati kurmak daha kolaylaşır. Anlayış, hoşgörü ve gönül gözüyle bakabilmek de. Üstelik duyguların sağlıklı olması ruhen ve bedenen bizi olumlu anlamda da destekler.

Uzmanlar tüm bunların öğrenilebilir olduğunu savunuyorlar. İyimserliğin, hayata hep umutla bakmanın, duygularımızı fark edip güzelleştirmenin… Ben de buna inananlardanım. Yaşımız kaç olursa olsun hiç önemli değil. Yeter ki bir ucundan tutalım ve kalpten isteyelim. İşte duygusal okuryazarlık da bunlardan bir tanesi. Üstelik yaşadığımız zorlu dönemler itibarıyla hepimizin anlaşılmaya, empatiye, hoşgörüye eskisinden daha çok ihtiyacı var. (devamı 2/ 2 ‘de)

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

12.12.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...