
Ağzımızdan
çıkanlara dikkat ederek, kalpten inanıp elimizdekilere şükrederek, aceleciliği
bir yana bırakıp, sabrederek yapabiliriz bence.
Hani
hep dile getiriyoruz ya, BEN olmayı bırakalım BİZ olalım diye. Henüz BİZ
olamamışken, beraberce HİÇ olmayı başaranlar da var unutmayalım ki.
Tıpkı
Mevlana’nın hatırlamaktan her zaman mutluluk duyduğum o hikayesinde olduğu
gibi.
‘Günlerden
bir gün gönül aşıklarından biri dostunun kapısını çalar. İçerden gelen sese kendisini
yine kendince tanıtmaya çalışır. Ama nafile. Kapı açılmaz.
Aradan
günler, aylar, hatta yıllar geçer.
Kapıdan
içeriye alınmayan aşık zor günlerden geçer. Ama geçerken kendi özüne iner.
Direnmeyi bırakır.
Kendini
hazır hissettiğinde yeniden aynı kapıyı vurur. Yine aynı soru ile karşılaşır.
İşte bu sefer cevabı hazırdır. Kendisinin kapı ardındaki kişi olduğunu söyler.
Ve yıllar
önce açılmayan kapı ardına kadar açılır. Çünkü bu cevapta sadece
kendinden vazgeçmemiş, hiçbir şey olduğunu kabul etmiştir.’
Çoktan
unuttuk karşılık beklemeden, kalpten sevmeyi.
Değer
vermeyi.
Küçümsüyoruz
herkesi. Yapılanları.
Kıskanıyoruz.
Tavır
alıyoruz.
Sahip
olduklarımızın kıymetini bilmeden yok ediyoruz kendi elimizle.
Şükür
etmeyi aklımıza getirdiğimizde ancak; şaşırıyoruz ne kadar zengin olduğumuza.
Güzelliği
ruhta değil bedenlerde, giysilerde, evlerde, yaşam tarzlarında arıyoruz.
Keza
mutluluğu da. Bu nedenle hep sabun köpüğü gibi yaşamlar arasında savrulup
duruyoruz. Kendi kendimizi yok ediyoruz da farkında bile değiliz.
Bunun
için vakit geç olmasın.
Önce
BEN olmayı bırakıp BİZ olmayı seçmek; sonra da beraberce HİÇ olmak gerek.
HİÇLİK,
çok derin bir kavram.
Aristo
onu tarif edilemeyen diye açıklamış. Max Stirner adıyla tanınan Alman düşünür
ise dile getirilemeyen.
Mesnevi’de
ise HİÇ olmak HER ŞEY olmakla açıklanıyor.
Dolayısıyla
hiçbir şey olduğumuzu anladığımız AN, her şeyi kucaklayacağımız AN aslında. TAM
olacağımız, olgunluğa erişeceğimiz AN.
Ne
diyelim, hepimize nasip olsun.
Hiçlik
söz konusu olduğunda susmalı, susup düşünmeli en iyisi. Çünkü onunla ilgili
dile gelecek her sözde çelişkiler eşlik edecek düşüncelere.
Belki
susarsak, daha çok dinler ve kalp gözüyle dünyaya bakmayı öğrenirsek; hiçlik diyarındaki
o mucizevi yaşamı fark edebiliriz.
Son
sözü Mevlana’ya bırakıyorum. İnsanın değeri nedir sorusuna Hz. Mevlana’nın
verdiği kısa, net ve çarpıcı cevaba bakar mısınız?
‘’İnsanın
değeri aradığı ŞEYdir.’’
Dileğim
o ki, kalbimizle aradıklarımız yaşamın en güzel renkleriyle bizleri kucaklasın.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
03.03.2017