
Tıpkı
şimdi sizlerle paylaşacağım bu ilginç öykü gibi.
Biliyorum
ki okuduğunuzda inanmayacaksınız ama; yazımın sonuna kadar bekleyin derim ben;
peşin hüküm vermemek adına.
Öykümüz
Fransa’da geçiyor.
Yaşamında
iki devrim gören bir kimyagere ait.
Devrimlerin
ilkinde bilime katkılarından dolayı bir kahraman; ikincisinde ise terör kurbanı
ilan edilip idam edilen başarılı bir bilim insanı kendisi.
İsmi
Antoine Laurent Lavoisier.
Öykümüz,
ölüme mahkum edilip giyotin ile başının bedeninden ayrıldığı o ANA ait.
1789
Fransız ihtilalinden tam dört yıl sonraya uzanıyoruz şimdi. Bilimsel
çalışmalarını anlamamakta ısrarcı olan, yeniliğe ve bilime karşı çevreler
tarafından acele ile yargılanıp giyotin ile idama mahkum edilir.
Ancak
bilime olan tutkusu ve öğrenme hevesi son anına kadar hep yanında kalır. Bu
amaçla asistanından, başı kesildikten hemen sonra gözlerini dikkatle
incelemesini ister.
Eğer
başı bedeninden ayrıldıktan sonra 2 defa göz kırparsa, beyninin bir süre daha
bilinçli faaliyetlerini sürdürebildiğini ispat etmiş olacaktır. İşte rivayete göre
gerçekten de başı kesildikten sonra 2 defa göz kırpar.
Bu
belki de onun hayata son vedası ve bilime son ama en büyük katkısı olur.
Evet
bu bir rivayet ama gerçek olma ihtimalinden de uzak değil. Gerçi Lavosier’ e
ait kaynakların hiç birinde bu öyküden bahsedilmediğini belirtiyor güvenilir
kaynaklar. Yine de içimizdeki şüpheleri ve soru işaretlerini netleştirebiliriz.
İşte
bu nedenle şimdi gelin; bu gerçekliğe büyüteç tutup, kahramanımızı daha
yakından tanımaya çalışalım.
Yirmi
bir yaşında Paris sokaklarını aydınlatma proje yarışmasında birinciliği kazanır.
Altın madalya ile ödüllendirilir. Dört yıl süreyle kimya alanındaki
çalışmalarını aralıksız sürdürür. Hükümetin verdiği pek çok zorlu görevi
başarıyla sonuçlandırır. Fransa’nın jeolojik haritasının çıkarılması, tarımda
verimin artırılması, savunma amaçlı barut üretimi ve hatta vergi sisteminin
düzeltilmesi gibi.
Tüm
bunları yaparken bir yandan da kendi özel araştırmalarına devam eder.
Simya
devrimi ile dünyada öyle büyük ses getirir ki, tüm dünyanın kendisine örnek
aldığı bir bilim insanı olur. En büyük yardımcısı ise onu sevgisi ile
yüreklendiren, deneylerini görsele taşıyan, çevirilerini yapan, yazılarını
makale ve kitap haline getiren sevgili eşidir.
Modern
kimyanın temelini atan Lavosier, hepimizin bildiği kütlenin korumunu yasasını
bulur. Hiçbir şeyin yoktan var edilmediğini, deneysel dönüşümlerde maddenin
miktar olarak aynı kaldığını savunur.
Fransız
ihtilali sonrasında solunumla ilgili deneyler yapmaktadır ki; iki suçlamayla
tutuklanır. Kendisine savunma şansı dahi tanınmaz. Dilekçe ile yapılan başvurular,
bilginlere ihtiyaç olmadığı gerekçesi ile reddedilir.
Maalesef
sadece elli bir yaşındayken ve daha bilim adına çok şeyler yapacakken;
hayatının o acı sonuyla tanışır.
Giyotinle
idamını beklerken kitap okumaktadır. Cellat yanına geldiğinde ise ne yapar
biliyor musunuz? Tam okuduğu sayfaya bir kitap ayracı bırakır. İşte öğrenmeye
ve bilime aşık bu bilim insanının hayatı böylece son bulur.
Artık
onu daha yakından tanıyoruz. Şimdi düşünelim istiyorum yeniden. Yazımın başında
paylaştığım öykü gerçek olamaz mı?
Ben
olabilirliğinden yanayım. Bunu güçlendirmek adına da sizlere kısaca başka benzer
olaylardan bahsetmem gerekli.
Yapılan
araştırmalar bu öyküdeki gibi son derece çarpıcı tespitlerin sinirbilim adına
mümkün olduğunu gösteriyor çünkü.
İlk
örnek birbirine düşman iki kişinin giyotinle idamına ait. Rivayete göre kesilen
başlar aynı sepetin içinde düşer. İşte ne olduysa o anda olur. Başlardan biri
diğerinin yanağını sertçe ısırır. Ardından gelen ölüm katılığı nedeniyle de iki
başın birbirinden ayrılması mümkün olmaz.
1880
yılında giyotinle idam edilen katil Menesclou üzerinde yapılan deney ikinci
örnek olsun. İdamdan neredeyse üç saat gibi uzun bir süre sonra başına kan
pompalandığında verdiği tepkiler kayıtlara düşer. Dudakların titremesi, göz
kapaklarının açılıp kapanması ve hatta bir şey söylemek ister gibi ağzın
açılması notlar arasında yer alır.
Bundan
yirmi beş yıl sonra yapılan deney de diğerleri gibi o ANdaki tepkileri izlemek
üzerine yapılır. İnfaz sonrası başı bedeninden ayrılan Languille isimli katile
ismiyle seslenirler. Kesik başın ismini duyunca gözlerini açtığı ve ses
tarafına odaklandığı tespit edilir.
Son
örnek 1989 yılında Kore’de yaşanan bir trafik kazasına ait. Arabalar arasında
sıkışan bir kazazedenin gözlemlerine dayanır.
Tam önünde başı bedeninden kopan birisi vardır ve o kopan başta beliren
yüz ifadeleri sırasıyla şaşkınlık, şok, aşırı korku ve acıyla son bulur.
Bu
örneklerin yanında hiç tepki vermeyen vakaların da olduğunu bilmekte fayda var
elbette.
Ancak
bilimsel araştırmalar günümüzde, beynin ölüm sonrasında 15 saniye kadar
faaliyetlerini koruduğunu gösteriyor.
Bilinç
ise 5 saniye sonra kendisini tamamen kapatıyor.
Bu
kısacık zaman aralığını göz önüne alarak yapılan deney sonuçlarını yorumlamak
en doğrusu olsa da; rivayetle gerçeğin kol kola dans ettiğini söylemek yanlış
olmaz. Şimdi bu rivayete inanıp inanmamak tamamen sizlere kalmış.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
16.05.2018
Merhabalar.
YanıtlaSilBilim adamları ve buluşlar benim de ilgi alanım dahilindedir. Sizin bu yazınızdan iki şey öğreniyoruz. Biri ömrünü ve tüm mesaisini bilime adamış bilim adamlarına yapılan haksızlıklar, diğeri de insan beyninin ölümden sonra bile bir müddet faaliyetine devam ettiğidir.
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz derler. Her ne kadar yazınızda hikayesini paylaştığınız Fransız bilim adamının başına gelenlerin bir rivayet olduğu söyleniyorsa da, ben de sizin gibi gerçek olduğuna inanıyorum.
Güzel ve faydalı bir paylaşımdı. Kaleminize ve yüreğinize sağlık ve mutluluklar dilerim.