İçimizdeki
o huzurlu yerde, elimizde kitabımız, yanımızda sevdiklerimizle şakıyan kuşların
sesinde dans etsek…
Bana
bunları düşündüren bir animasyon filmi oldu.
İsmi
‘Le Tableau’.
Türkçe’ye
‘Mutluluğa Boya Beni’ olarak çevrilmiş.
Le
Point dergisi tarafından “Yılın en yaratıcı ve şiirsel Fransız filmlerinden
biri” olarak seçilen film; bir Fransız yapımı.
İçinde
aşkın gücünü, yaşamın kıymetini, savaşın anlamsızlığını bulacağımız güzel bir
film.
Süresi
76 dakika.
Filmin
kahramanları öyle ilginç ki seyrederken bizi film boyunca düşündürüyor.
Çünkü
bitmemiş bir tabloda dile gelen çizimlerle başlıyor film ve devam ediyor.
Çizimi
ve renkleri tamam olan Toupin’ler; çizimleri ve renkleri eksik Pafini’ler ve
taslak halindeki Reuf’lar kahramanlarımız. Onların dünyası, içinde bulundukları
o bitmemiş tablo.
Tabii
bir de bu kahramanları fırça darbeleri ile tablosunun her bir köşesine
serpiştiren; kimini tamamlayan ama kimini eksik bırakan; kayıp ressamımız var.
Renkli
Toupin’ler gücü ellerinde tutuyor. Yaşadıkları güzel şato ile etrafındaki
çiçekli bahçeye kimseyi sokmamakta kararlı. Oysa eksik renkleri ile Pafini’ler
ve taslak halindeki Reuf’lar da onlara katılmak, beraber yaşamak istiyor.
İşte
macera dolu yolculuk; bu arayışla bitmemiş tablodan çıkıp, başka tablolara yol
alarak devam ediyor. Amaçları düzeni sağlamak, ressamı bulup eksik renklerini
tamamlatmak aslında.
Metaforların
gücünü her bir karede görebilmek mümkün. Güçlünün kendisini ayrıcalıklı ve
üstün görmesi; eksik kalanların seslerini duyururken ezilmesi; taslak olanların
ise yok sayılması…
Aslında
yok gibi.
Güçlüler
kendi üstünlüklerini fazlasıyla önemsedikleri için yaşamı ıskalıyor. Güçsüz
olanlar; ellerindekinin değerini hiçe sayıp; mücadele peşine düşüyor. Bir yer
edinmek, söz sahibi olmak adına. Yok sayılanlar ise hayatın ezici darbesi altında
adeta yaşamdan vaz geçmiş gibiler.
Tüm
bu karakterler gerçek yaşamda da yok mu?
İnsanları
dış görünüşlerine, maddi statülerine göre yargılayıp değerlendirenler; kendilerini
herkesten üstün görenler; başkalarını aşağıya çekerek en üstte olmaya
çalışanlar, şişkin egolu benciller maalesef sayıca oldukça fazla.
Ancak
tüm bu olumsuz örneklerin yanında; hayatın gelip geçiciliğini idrak etmiş,
sevgiyle gülümseyebilenler de var. Ve hayat onlarla çok daha güzel.
Biliyoruz
ki kimse dört dörtlük değil. Hepimizin bir eksiği, kimine göre fazlası var.
Asıl olan kendimizle olan yarışımız. Hayata nasıl baktığımız. Zarafeti
yaşamımıza nasıl katabildiğimiz bence.
Ve
eğer hepimiz mutluluğa boyanmak istiyorsak en özel renk bence SEVGİ ve SAYGInın
RENGİ. Beyaz kadar masum, yeşil kadar huzurlu, mavi kadar yaşam dolu, kırmızı
kadar heyecanlı, turuncu kadar çoşkulu, sarı kadar sıcak ve siyah kadar asil.
Hepimizde
temel özellikler var. Tıpkı taslak halindeki Reuf’lar gibi.
Üstüne koymak,
güzelliklerle inşa etmek, rengarenk boyamak bizlerin elinde. Tıpkı filmde
renkli boyaları bulunca eksik renklerini tamamlayan Pafini’ler gibi.
Elbette
her şey tamamlandığında egoya yenilmeden, tevazuyu elden bırakmadan. Gerekirse,
imkanlar yetersizse ve şartlar el vermiyorsa eksik renklerimizle yine de yaşama
gülümsemenin bir yolunu bularak. Korkularımızın sandığımız gibi korkulacak ya
da bize zarar verecek bir şey olmadığını, biraz cesaretle, biraz bilgilenerek
korkularımızı yenebileceğimizi artık öğrenerek…
Yazımı
filmden bir replikle bitirmek istedim;
‘’Bazen;
basit bir çizim, özenle hazırlanmış ayrıntılı bir resimden daha güzel
olabilir."
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
14.02.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder