Çekememezlik,
nefret, kıskançlık, aç gözlülük yapımızda var.
Gün
geliyor kendimizden daha iyi, daha başarılı, daha farklı, daha güzel insanlara
karşı sevgi ile yaklaşmak yerine acımasızca eleştiriyoruz.
Başkaları
ile ilgili güzel durumlardan rahatsızlık duyuyoruz.
Gıpta
edip, çalışıp yükselmek; kendimizdeki farklı tınıları görüp onları geliştirmek
yerine inatla somurtuyoruz.
Onlar
adına mutlu olmak ve hatta yapabiliyorsak alkışlamak çok daha güzel oysaki.
Bu zarif
davranış şekli bize kendimizi çok daha iyi hissettirecek üstelik. Ben buna
garanti verebilirim.
Kendimiz
için de istemek ve bunun için çabalamak varken; onların bu güzellikleri
kaybetmesini arzulamak büyük bir bencillik.
Peki
sadece bu kadarla yetiniyor muyuz dersiniz?
Maalesef
hayır.
Oysa
bilmiyoruz ki o önemli konuma gelmek, o başarıyı elde etmek için hayatlarında
neleri feda ettiler? Nasıl bedeller ödediler? Belki de hala ödemeye devam
ediyorlar.
Bu
aralar okumakta olduğum Limon Ağacı romanından not aldığım bir cümle tam da
burada hayat bulacak.
Yazarı
Sandy Tolan şöyle diyor;
‘’Bütünü
görebilme ve birini ya da bir şeyi sadece tek bir görüş veya öğretiyle
yargılamamak gerekir.’’
Gerçekten
de öyle.
Görünenin
arkasındaki, derinindeki şey çok daha farklı olabilir. Bunu unutmamak gerek.
Sosyal
çevre, iş ortamı ve hatta aile meclislerinde dahi onlar hakkında olumsuz
haberler duymak için can atıyoruz. Haklarında çıkan kötü haberlerle içten içe
sevindiğimiz bile oluyor.
Bu
oldukça acımasız bir tepki. Yükselen kişiyi aşağıya çekme eğilimi.
‘Yengeç
Zihniyeti’ ya da ‘Yengeç Sepeti Sendromu’ olarak biliniyor.
Peki
neden yengeçler?
Denizlerin
yan yan giden ve topluca yaşama alışkın olmayan yengeçlerinin tipik davranış
tarzları var. Özellikle bir araya getirildiklerinde.
Sepetin
içine konan bir yengeç tek başına sepetten rahatça kaçabiliyor. Ancak sayıları
arttıkça bu durum bir kaos halini alıyor. Sepetten kurtulmak isteyen her bir
yengeç diğer arkadaşı tarafından aşağıya çekiliyor. Birbirlerini yukarı itmek
yerine, aşağı çekerek engelliyorlar. Panik halleri artıyor. Bir süre sonra
birbirlerine iyice tutunup kapaksız sepetten kurtulma şanslarını tamamen
yitiriyorlar. Sonunda
kimse kazanamıyor.
İşte
bu nedenle de yengeç sepetlerine kapak konmaya gerek duyulmuyor. Onlar birer
kapaksız sepet olarak iş görüyor.
“Ben
sahip değilsem, sen de olamazsın.”
“Ben
başaramıyorsam, sen de başaramazsın.” anlayışını ifade eden bu deyim ilk olarak;
Filipinli feminist kadın yazar Ninotchka Rosca tarafından kullanılmış.
Rekabetçi
duygulara eşlik eden yüksek dozdaki bencillik ve hırsı, var olan güzellikleri
yok etme arzusunu anlatan bu deyim; Filipin halkı arasında oldukça popülermiş.
Beraberce
oluşturacağımız sevgi ve saygı kalkanında yaşarken; başkaları için sevinmenin
ve mutlu olmanın inceliğinden hiçbir zaman ayrılmamamız dileğimle.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
14.03.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder