Birçok
filme ilham kaynağı olan roman kadar ilgi çekici olan bir şey daha var ki o da
yazarı.
Böylesi
ünlü bir öyküyü kimin kaleme aldığını bilenlerin sayısı ne yazık ki çok az.
Oysaki yazarı da roman kadar hatırlanmayı ve hatta alkışlanmayı hak ediyor.
Neden
mi?
Çünkü
yazar çok genç bir yaşta böylesi bir öyküyü kurgular, kaleme alır ve bastırmayı
başarır.
İsmi
Mary Shelley.
1797
yılı Londra doğumlu.
Feminist
bir yazar ve filozof Mary Woolstonecraft ile politikacı ve filozof William
Goldwin çiftinin ilk çocuğu.
Henüz
on günlükken annesini kaybettiği için babası tarafından yetiştirilir. Okula
gönderilmediği için resmi bir eğitim alamaz.
Üvey
annesi ve üvey kardeşleri ile hayli sorunlu, mutsuz ve çoğunlukla yalnız bir
hayatı olur.
En
büyük tutkusu kırlarda gezinmek ve annesinin mezarı başında korku ve hayalet
öyküleri okumaktır. Bu yüzden sürekli uyarılıp cezalandırılsa da hiç kimse onun
19 yaşında ünlü bir korku romanına imza atacağını düşünemez. Babası bile.
Satırları
okurken bugün bile tüylerimizi diken diken eden böylesi bir romanın ardında gencecik
bir kızın olması; haliyle onun yaşamını araştırmamızı söyler gibi.
Mary
Shelley, çocukluğunu evlerindeki kütüphanenin kitaplarını okuyarak ve öyküler
yazarak geçirir. Babasının edebiyat ve felsefe dolu çevresinden, yapılan
sohbetlerden oldukça etkilenir.
1812
yılında evden uzaklaştırılmak amacıyla bir aile dostlarının yanına, İskoçya’ya
gönderilir.
1814
yılında 16 yaşındayken, dönemin en gözde romantik şairlerinden Percy Shelley
ile tanışır. Birbirlerine aşık olurlar. Ancak aşık olduğu adam evlidir. Çevrenin
baskısı ve babasının karşı çıkışlarına rağmen kalbinin sesini dinler. Beraberce
Avrupa’ya kaçarlar.
1816
yılında Percy’nin hamile eşinin intiharı ikisinin de duygularını alt üst eder.
Sessizce evlenip beraberce İtalya’ya yerleşirler.
Ancak
mutsuzluk hiç peşlerini bırakmaz.
İlk
iki çocuğunu çok küçük yaşlarda kaybeder. Üvey kız kardeşinin intiharı
hayatlarındaki bir başka dram olur. Aşık olduğu adamdan ihtiyaç duyduğu sevgiyi
ve ilgiyi göremez. Defalarca aldatıldığı halde onu terk etmeyi hiç düşünmez.
Kendisini
iyileştirmenin tek yolu yazmaktır. İçinde bulunduğu edebi çevrenin de olumlu etkisi
ile yazmaya başlar.
18
yaşında gördüğü kabus dolu rüyadan çok etkilenir. Hayalinde yarattığı canavarı,
onun ruh halini, maruz kaldığı şiddeti ve sonrasındaki intikamı kahramanın
ağzından yazmaya karar verir.
İşte
Frankenstein ya da Modern Prometheus romanı böyle doğar.
Kitabı
bitirdiğinde yeniden hamile kaldığını fark eder. Yaşamındaki bitmek bilmeyen
üzüntüler nedeniyle zor bir hamilelik geçirir.
Üstelik
o yıllar kadının önemsiz olduğu dönemlerdir. Bu nedenle kendi ismiyle kitabını bastırması
mümkün olmaz.
Böylece
1818 yılında ilk kopyalar isimsiz olarak baskıya girer. Anonim olarak basılan
roman edebi çevreler tarafından beğeni ile karşılanır. Haliyle yazarı merak
edilir. Hatta çoğu çevreler romanının yazarı olarak eşini gündeme getirir. Mary
ise sessizce beklemeyi tercih eder. Ta ki babası devreye girip, kızının ismiyle
ikinci kopyaların basılmasını sağlayana kadar.
Artık
herkes tarafından beğenilen bir romanın yazarıdır.
1819
yılında oğlunu kucağına alır. İki evlat kaybetmenin korku ve endişesi ile ona
sımsıkı sarılır.
Bundan
tam dört sene sonra, yani yirmi dört yaşındayken bir tekne kazasında eşini
kaybeder. Gencecik yaşında yine yalnız kalmıştır.
Londɾa'ya
döner. Hayatta kalan oğlu için mücadeleye girişir.
Kendisini
yeniden yazmaya adar.
Eşinin
şiirlerini derler. Kısa öyküler, denemeler, biyografi ve gezi yazıları kaleme
alır.
Yaptığı düzenlemeler
ve editörlük işleri ile de edebiyat dünyasında saygın bir yer kazanmayı başarır.
Frankenstein’ın
yanı sıra diğer önemli kitapları Valperga, Son İnsan (apokaliptik yani kıyamet sonrası bilim
kurgunun ilk modern örneği), Lodore ve ölümünden sonra yayınlanan Mathilde olur.
Mary
Shelley 1851’de 53 yaşında beyin kanserinden hayatını kaybeder.
Yaşadığı
zorlu hayatın, seçimleri nedeniyle gördüğü dışlanmanın, duygularıyla
savaşmanın, zaman zaman yenilmenin acısını aktardığı romanı ile hep
hatırlanacak kendisi. Ne mutlu ona ki; gencecik yaşında yarattığı karakter,
bugün bile gotik korku türünde pek çok kişiye ilham kaynağı oluyor. Üstelik Frankenstein
günümüzde hala tüm zamanların en çok satan gotik romanları arasında yer alıyor.
Aradan geçen iki yüz seneye rağmen…
Peki
bu korku klasiğinin ismi nereden geliyor dersiniz?
Mary
eşiyle beraber çıktığı bir Güney Almanya gezisinde Darmstadt kasabasına uğrar. Orada
Frankenstein Kalesi’nin ve ilginç sahibinin dilden dile dolaşan efsanevi öyküsünü
duyar. Kalenin sahibi Johann Konrad Dippel bir simyacıdır. Yaşamı uzatan türlü
iksirler üzerinde çalışan, mezarlıktan çaldığı bedenler üzerinde elektrik deneyleri
yapan bir bilim insanıdır kendisi.
Hayat
sürprizlerle dolu.
Acısı,
üzüntüsü bitmese de gün geliyor o acılar farklı şekillerde hayatı sarmalıyor.
Duyduğunuz
bir öykü, gördüğünüz bir kabus ile dilleniyor. Bir de bakıyorsunuz ki aradan geçen
yıllara meydan okuyan klasik romanlar can bulmuş.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
15.08.2019
Kaynaklar:
https://www.biyografi.net.tr; https://gaiadergi.com; https://www.gazeteduvar.com.tr; https://kayiprihtim.com.
Yazarın hayat hikayesini bilmiyordum... Teşekkürler Belgincim.
YanıtlaSilMerhaba,nasılsınız ? Blogunuzu yeni keşfettim ve hemen takibe aldım.Sizi de beklerim.Sağlıcakla Kalın.
YanıtlaSilhttps://dizifilmkitaptavsiye.blogspot.com/