Başka kalpleri sevindirmekle ilgili okuduğumuz her cümle, her öykü içimizi ısıtıyor. Hafifçe gülümsetiyor. Üstelik buna her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
İşte
onlardan bir tanesi.
Eskilerden
gelip içimizi ısıtsın mı?
Soğuk
bir kış günündeyiz tıpkı bugünler gibi.
Bizlerin
yağan o karın muhteşem albenisi ile sevindiğimiz günler belki de.
Yuvamız,
aşımız sıcaksa hakkımız elbette böylesi duygular, ama ya üşüyenler?
Hem
soğuktan hem açlıktan tir tir titreyenler?
İşte
ne zaman kar yağdığını görsem biraz buruk bir sevinç benimkisi. Kabahat hep aklıma
gelenler biliyorum.
Bafra
doğumlu bir şair ve neyzen ile ilgili bu anektod.
Gerçek ismi Tevfik Kolaylı.
Bizler
ise onu Neyzen Tevfik olarak tanıyoruz.
Türk
kültür hayatının özgün karakterlerinden bir tanesi.
Zorlu
hayatı, hastalığı, haksızlığa direnmesi sonucunda yaşadıkları, tercihleri,
kendine has kişiliği ve akıl hastanesinde biten bir ömür. Ama burada onun
bambaşka bir yönü ön planda.
O
soğuk kış gününe geri dönelim.
Neyzen
Tevfik’in aç sefil ortada kaldığı günlere.
Cebinde
metelik yoktur. Üstü başı perişandır. Sokaklarda bir başına dolanırken bir cami
avlusuna girer.
Beklemeye
başlar.
Birisinin onu görmesini, halinden anlamasını ve yardım etmesini umarak.
Ancak
gelin görün ki kimseler yoktur etrafta.
Umutsuz
bir şekilde kalkar yerinden. Üşümüş kemikleri isyan etse de yürümeye zorlar
kendini.
Kalacağı
o soğuk yere doğru giderken biri görür onu. Ve tanır. Halini anlar.
O
dönemin zengin ailelerinden bir gençtir bu kişi. Askerden yeni dönmüştür. Cebindeki
parasına eli giden genç tam yüklüce bir miktar çıkarıp verecekken durur.
Neyzen
Tevfik’in ne kadar büyük, bir o kadar da deli olduğunu bilir çünkü. Çocukluğunda
onunla ilgili duyduğu hikayelerde hep zekiliği, sivri dili, her hareketi ve her
sözü ayrı olay olan cesur davranışları ön plandadır.
Genç
adam bir an için düşünür. Bulduğu çözümle elindeki parayı buruşturup Neyzen
Tevfik’in ayaklarının dibine doğru atar. Sonra da arkasından seslenerek,
parasını düşürdüğünü söyler.
O
günlerde oldukça hasta olan ünlü neyzen ise yerdeki paraya ve genç adamın
gözlerine bakar nemli gözlerle.
Onun ne yapmak istediğini çoktan anlamıştır.
O
zarif yardım teklifini yapan gence; yere düşenin para değil, onun pırlanta
kalbi olduğunu söyler.
Yaşam
tarzı bir yana; kendini hiç’liğe adayan; maddiyata zerre kadar önem vermeyen; kocaman
bir yürekten dökülen en zarif sözcükler.
Gerisi
mi?
Teferruat
bana göre.
Asıl
olan zorluklar içinde dahi zarafeti ve iyiliği kaybetmemek.
Verirken ne kadar zarifsek, alırken de bir o kadar zarif olmanın en güzel hali.
Son
satırlarıma geldiğim halde içim hala sıcacık.
Biliyorum
ki yardım eli GÖRÜNMEZ.
Görünmez
ki gerçek olsun ve yerini bulsun.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
17.02.2021
Not:
beni bu anektodla buluşturan, üniversitede aynı sıraları paylaştığım Sevgili arkadaşım
Kemal Güven’e kocaman teşekkürlerimle.
Kaynaklar:
https://tr.wikipedia.org; https://paratic.com; https://www.facebook.com/arkeolojiitarihi/posts/3144867838947912.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder