8 Ekim 2014 Çarşamba

AKLIMIZI SEVİYOR MUYUZ? (2/2)


Son derece ilginç ve güzel bir kelimeyle başlıyoruz bu bölüme. Geçmişte biriktirdiğimiz anılara ne deniyor biliyor musunuz?

SAMSKARA.

Sanskritçe bir kelime. Hindistan’ da yaşayan Hinduların klasik edebiyat dilinden gelme.

Anlamı birlikte akmak. Bir nevi oluk gibi. Düşüncelerimizin aynı yönde akmasını sağlıyor.

İşte kritik nokta da tam burada zaten. Çünkü bu durum bizi sürekli SINIRLI bir şekilde davranmaya zorluyor. Serbest seçimlerimizi elimizden alıyor.

Pek çoğumuz neden böyle yapmayı seçtiğimizi bilmeksizin, samskaraya dayalı bir kimlik geliştiriyoruz.  Uzmanlar böyle diyor.

Özellikle kin, öfke, hiddet gibi negatif duygularla baş edemeyenler buna en güzel örnek olarak gösteriliyor. Çünkü öfke tutkunları için seçim şansı yok. Birine, birilerine bir şeyleri bahane edip patlamadan rahat edemiyorlar. Geçmiş yaşamlarında bir şekilde öfkeyle tanışanlar; maalesef isteklerinin öfkeyle kabul ettirilmesine alışmış. Başka türlüsünü bilmiyorlar ki. Ailede şiddet görerek yetişenlerin, ilerde kendi ailelerinde de şiddete yöneldiğinin en açık cevabı bu aslında.

İşte bu örnek bir çeşit samskara. Öfke yerine her şeyi koyabiliriz. Depresyon; bağımlılık; kaygı, korku ve kuruntu biçiminde ortaya çıkan derin iç sıkıntısı serbest seçim şansımızı elinden alıyor.

Anılarımızdan kaçamayınca zihnimizdeki sesler artıyor haliyle. Düzensiz korolar halinde her kafadan bir ses çıkıyor. Zamanla bu seslerle yaşamaya da alışıyoruz. Ve tüm bunlar, çocukluğumuzdan itibaren katman katman içimizde birikiyor. Eski samskaralarımıza yenilerini ekliyoruz. Eskiler daha da güçleniyor bu arada. Üstelik aynı tepkileri verdikçe ‘samskara çarkı’ denen  döngüde tutsak kalıyoruz. Yaşamdan tat alamıyoruz.

Yazarımız; ‘’Saklanmış anılar, hep ayını mesajı vermek üzere programlanmış mikroçipler gibidir.’’ diyor kitabında. Ve bizler hile, denetleme ya da inkar yoluyla bu mesaja tepki veriyoruz.

Her seçim bizi biraz değiştiriyor yaşam içinde. Doğumdan başlayarak yaşamımız boyunca da hep seçim yapmamız gerektiğini düşünüyoruz.

İçimizde seçimi yapan kimdi peki?

Geçmişimizin kalıntıları, birikmiş eski kararlarımız. Bizi tutsak eden samskaralarımız. Biz değiliz yani.

Kurtuluşumuz ise ÖZGÜR (seçimsiz) FARKINDALIK.

Yani içimizde bizim için seçim yapanı özgür bırakmak.  Sınırlar olmaksızın yaşama hakkımızı talep etmek.

Serbest bırakma becerisini öğrenebileceğimizi belirtiyor konunun uzmanları. Ve bir kez öğrendiğimizde, o akışı yakaladığımızda artık kendiliğinden olmaya başlayacak. 
Seçimimiz akışta kalabilmek. Böylece her serbest bırakmada diğerlerine yer açıyoruz. Ve yaşam daha zevli hale gelmeye başlıyor bu minicik adımla.

Öyleyse hadi gelin, içsel dönüşüm yolculuğumuzdaki iç seslerimize kulak verelim beraberce. Bakalım ne diyecekler?

Hepimiz bir şekilde farkındalığımızı artırmaya çalışıyoruz. Bu anlamda okuyor, yazıyor ve paylaşıyoruz. Ancak bizim yapmaya çalıştığımız sıradan bir farkındalık durumuymuş. Üstelik onu da ne derece başardığımız tartışılır elbette.

Farkındalıkta ÖZGÜR olabilmek bambaşka diyor uzmanlar. Akışa uyum sağlarken özgür seçimler de yapıyor olmamız çok önemli. Bu nedenle bu beceriyi öğrenmeden olmuyor.

O halde şimdi adım adım  ilerleme zamanı.

Öncelikle cesur olmalıyız.

Kendimizi ve algılarımızı korkumuz yüzünden kapatmadan; her deneyimden alacağımızı almaya çalışmalıyız.

Verdiğimiz kararların doğru mu yanlış mı olduğuna takılmak yok ama.

Kendimizi BEN  imgemizden kurtarmak da önemli. Yıllar boyu zihnimizde görmek istediğimiz, özlenen bir BEN yarattık. İşte onu  bırakmak gerekiyor. İyileştirmeye çalışmak da işe yaramıyor çünkü.

Elbette risk alacağız, hayat başlı başına risk değil mi zaten? Ama  dikkat etmemiz gerekli nokta; alacağımız risk faktörlerinin bir adım ötesine geçmek. Yani endişeye, şüpheye pirim vermemek.

Önümüzdeki yol ayırımlarındaki olasılıkları görmek ki algılarımız açıksa bu çok daha kolay.

Son olarak pozitif enerjimizi her daim korumaya çalışmak. Etrafımızdaki neşe kaynaklarını bulmak.

İşte bunları yapabilmek bizi sınırlarımızdan, tutsaklığımızdan kurtarıyor. Böylece ÖZGÜR FARKINLIĞI kucaklıyoruz. Yaptığımız işlerde, attığımız adımlarda ve verdiğimiz kararlarda mutlu olmak bu kadar basit.

Sonuçta sevdiğimiz bir aklımız olmalı hepimizin. Olmalı çünkü ona ihtiyacımız var. Tıpkı ayrılmaz arkadaşı kalbimiz gibi. İşin içine bir de gönül gözümüzü katabilirsek yaşamın HER ANI RENGARENK olacak bizim nazarımızda.

Farkındalığımız özgür olsun her birimizin.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...