3 Eylül 2017 Pazar

ŞÜPHE mi GERÇEK mi? FARKI FARKEDİŞ mi? (1/2)

Bir şeyden şüphe duyduğumuzda, gerçeğe erişmek için her yolu denemeyi istiyoruz hepimiz. Çünkü içimizdeki meraklı sorular beynimizi bir türlü rahat bırakmıyor. Bu amaçla hep eskiye, geçmişe dönüp yakalayacağımız farklı bir ipucuna tutunarak yol almaya çabalıyoruz.

Peki şüphe nedir aslında?

Kaynaklar, kişinin bir olaydan dolayı duyduğu güvensizlik ve emin olamama duygusu olarak tanımlıyor şüpheyi. İnanmakla inanmamak arasında kalmış bir duygu belki de.
İnsanız hepimiz.

Dolayısıyla yapımız gereği günlük koşturmalar içindeyken, gördüğümüz, yaşadığımız değişik olaylara çoğu kez bu duyguyla yaklaşıyoruz. Yine de hayatımızı etkilemiyor. 
Gelip geçiyor.

Ancak yaşam kalitemizi bozacak, ruh sağlığımızı tehlikeye atacak boyutlara varan şüpheler içine düştüysek vay bizim halimize. İşte o zamanlarda; içimizi kaplayan öfke, endişe, kaygı ve mutsuzluğun bizi pençesine alması an meselesi maalesef. Bir de geçmişi geçmişte bırakmayı beceremiyorsak eyvah!

Bana bunları düşündüren geçenlerde izlediğim Black Mirror isimli dizinin ilginç bir bölümüydü. Filmdeki tabiri ile şüphe; çürük bir dişin varsa eğer, dilinle uğraşıp onu çıkartmaya çalışmakla aynı. Gerçekten de bundan hiç vazgeçemeyiz ta ki diş çıkıncaya kadar.

Anılar, anılarımız.

Bizim en kıymetli hazinemiz.

Özellikle belli bir yaşın ötesine geçenler için geçmişteki tatlı müzik esintileri onlar.

Ancak anıların hepsi öyle mi gerçekten?

İçinde hiç aklımıza dahi getirmek istediğimiz onlarca anımız var hepimizin, belki de daha fazla.

Öyle değil mi?

Ne zaman hatırlasak içimizi burkan, kalbimizi sıkıştıran, gözümüzü inci taneleriyle bezeyen yaralı anılar onlar. Ve işte o anılar bir gün bir vesile ile su üstüne çıktıysa;  insan öyle bir noktaya geliyor ki, hatırladığına hatırlayacağına pişman oluyor. Ve o son dayanma noktası kırıldığında; adeta beynini oyup o anıları tamamen silmek istiyor. Kurtulmak adına. Bir daha hiç anmamak, hatırlamamak için.

Böyle bir şey mümkün olsaydı eğer, zaman tünelimizde boşluklar mı olurdu diye de düşünmeden edemedim açıkçası. Yoksa yerini diğerleri genişleyerek tamamlar mıydı? Bunu sonraya bırakalım.

Peki beynimizdeki o olumsuz kayıtlar silinince gözlerimize adeta kazınan o tek sahne, burnumuzdaki o koku ya da; silinmiş olur muydu dersiniz?

Söz ettiğim dizinin bu bölümünü izleyenler ne demek istediğimi daha iyi anlayacaklar biliyorum ki. Çünkü dizi de, ileri bir teknoloji nedeniyle kulak arkasına yerleştirilen minik bir kayıttan söz ediliyor. Bu aleti taktıranlar hem gözleriyle hem de ellerindeki mini bir oynatıcı yardımıyla istedikleri anda, istedikleri zaman dilimindeki yaşamlarına geri dönüp sorgulayabiliyor. İşte tüm sıkıntı, şüphe ve kavgalar da bu noktadan sonra başlıyor. Tüm yaşamları alt üst oluyor.

Hayli ilginç bir durum aslında.

Neden mi? (devamı 2/2’ de)

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ


17.07.2017

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...