
Peki
şüphe nedir aslında?
Kaynaklar,
kişinin bir olaydan dolayı duyduğu güvensizlik ve emin olamama duygusu olarak tanımlıyor
şüpheyi. İnanmakla inanmamak arasında kalmış bir duygu belki de.
İnsanız
hepimiz.
Dolayısıyla
yapımız gereği günlük koşturmalar içindeyken, gördüğümüz, yaşadığımız değişik
olaylara çoğu kez bu duyguyla yaklaşıyoruz. Yine de hayatımızı etkilemiyor.
Gelip
geçiyor.
Ancak
yaşam kalitemizi bozacak, ruh sağlığımızı tehlikeye atacak boyutlara varan
şüpheler içine düştüysek vay bizim halimize. İşte o zamanlarda; içimizi
kaplayan öfke, endişe, kaygı ve mutsuzluğun bizi pençesine alması an meselesi
maalesef. Bir de geçmişi geçmişte bırakmayı beceremiyorsak eyvah!
Bana
bunları düşündüren geçenlerde izlediğim Black Mirror isimli dizinin ilginç bir
bölümüydü. Filmdeki tabiri ile şüphe; çürük bir dişin varsa eğer, dilinle
uğraşıp onu çıkartmaya çalışmakla aynı. Gerçekten de bundan hiç vazgeçemeyiz ta
ki diş çıkıncaya kadar.
Anılar,
anılarımız.
Bizim
en kıymetli hazinemiz.
Özellikle
belli bir yaşın ötesine geçenler için geçmişteki tatlı müzik esintileri onlar.
Ancak
anıların hepsi öyle mi gerçekten?
İçinde
hiç aklımıza dahi getirmek istediğimiz onlarca anımız var hepimizin, belki de
daha fazla.
Öyle
değil mi?
Ne
zaman hatırlasak içimizi burkan, kalbimizi sıkıştıran, gözümüzü inci
taneleriyle bezeyen yaralı anılar onlar. Ve işte o anılar bir gün bir vesile ile
su üstüne çıktıysa; insan öyle bir
noktaya geliyor ki, hatırladığına hatırlayacağına pişman oluyor. Ve o son dayanma
noktası kırıldığında; adeta beynini oyup o anıları tamamen silmek istiyor.
Kurtulmak adına. Bir daha hiç anmamak, hatırlamamak için.
Böyle
bir şey mümkün olsaydı eğer, zaman tünelimizde boşluklar mı olurdu diye de
düşünmeden edemedim açıkçası. Yoksa yerini diğerleri genişleyerek tamamlar
mıydı? Bunu sonraya bırakalım.
Peki
beynimizdeki o olumsuz kayıtlar silinince gözlerimize adeta kazınan o tek
sahne, burnumuzdaki o koku ya da; silinmiş olur muydu dersiniz?
Söz
ettiğim dizinin bu bölümünü izleyenler ne demek istediğimi daha iyi
anlayacaklar biliyorum ki. Çünkü dizi de, ileri bir teknoloji nedeniyle kulak
arkasına yerleştirilen minik bir kayıttan söz ediliyor. Bu aleti taktıranlar
hem gözleriyle hem de ellerindeki mini bir oynatıcı yardımıyla istedikleri
anda, istedikleri zaman dilimindeki yaşamlarına geri dönüp sorgulayabiliyor.
İşte tüm sıkıntı, şüphe ve kavgalar da bu noktadan sonra başlıyor. Tüm
yaşamları alt üst oluyor.
Hayli
ilginç bir durum aslında.
Neden
mi? (devamı 2/2’ de)
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
17.07.2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder