Cumhuriyet neslinin ilk öğretmenlerinden; aynı zamanda şâir, romancı, deneme yazarı ve edebiyat tarihçisi olan Ahmet Hamdi Tanpınar’la başlamak istiyorum bu yazıma.
"Bu
daima böyledir. Hadiseler kendiliğinden unutulmaz. Onları unutturan,
tesirlerini hafifleten, varsa kabahatlilerini affettiren daima öbür
hadiselerdir." der usta yazar.
Yaşam;
başımıza gelenler ve bizim ona verdiğimiz değer ölçüsünde; bizimle dans ediyor
gerçekten de.
Gün
geliyor; yaşadığımız onca zorluğa karşın tek bir güzel olay diğerleri hiç
olmamışçasına bizi gülümsetiyor. Gün geliyor; kahkahalarla gülüp, etrafa neşe
saçarken bize dokunan minicik bir dal parçası kıvamındaki acı tüm o gülüşleri
yerle yeksan ediyor.
İşte
hayatın bizi o çok zorladığı anlarda kendi kendimize soruyoruz.
‘’Hayat
neden bu kadar çılgınca?’’
Var
mı cevabını bilen?
Herkes
kendince çözmeye, yaşamın çılgınlığına uyumlu adımlarla dans etmeye çalışıyor
galiba.
Hindistan’da
yoga ve meditasyonla ilgili olanların görüşleri ise bizlere farklı bakış
açıları sunacak netlikte.
Onlar
insanoğlunun hem daralma hem de genişleme potansiyellerine sahip olarak
doğduğuna inanıyor.
İlk
başlarda bunlar birbirine eşit. Yani hiç birimiz iyi ya da kötü ağırlıklı
doğmuyoruz.
Ancak
sonrasında etkileşim içinde bulunduğumuz ailemiz, çevremiz ve yaşadığımız
toplumun da artı ve eksilerini alıp; kendi benliğimizi belirliyoruz.
İyi
yönlerimizi besleyerek, erdemli tutumlarımızı geliştirerek de yol alabiliriz.
Kötü taraflarımızı bileyip, agresiv tutumlarımızı körükleyerek de.
Buradaki
seçim tamamen bize ait.
Peki
bir şekilde yaşadığımız dünyada negatif enerjiler, olumsuz davranışlar,
didişmeler, üstünlük taslamalar, savaşlar, kavgalar çoğalıp; bizleri de
etkilemeye başladığında ne yapabiliriz dersiniz?
Görünürde
elimiz kolumuz bağlı gibi duruyor. Hiçbir şey yapamayız zannediyoruz. Tek
başımıza tüm kötülüklere direnmemiz mümkün değil elbette.
Ama
her birimiz bu kargaşanın tam ortasındayken bile HAYATIN ÇILGINLIĞInı kabul
edip, kendimizi korumayı başarırsak; olanların bizi yıpratmasına izin vermezsek;
başkalarına da yardım edebiliriz.
Ben
böyle düşünüyorum ve sevginin engin denizine sığınıyorum.
Evet
bir tuz tanesi kadar küçüğüz dünya karşısında, engin okyanuslarda bir su
damlasıyız evrenin içinde belki ama olsun.
Gün
gelir o engin okyanus suları tek bir damlaya karışabilir.
Tıpkı
bilge Kabir’in dediği gibi;
‘’Damlanın okyanusa karıştığını herkes bilir,
ama okyanusun damlaya karıştığını bilen çok azdır.’’
Tıpkı
hiçlikte var olmayı başaran kadim insanların, bir yandan hiç olurken bir yandan
da evrendeki her şeyle bütünleşmesi gibi. (devamı 2/2 ‘de)
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
13.08.2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder