24 Mart 2019 Pazar

DÜŞÜNCELERİ DEĞİŞTİREN ANSİKLOPEDİ


Aslında bu bir lakap.

Yıllar önce ünlü bir filozofa verilmiş.

Tüm Avrupa’nın bu lakabı uygun gördüğü isim Fransız aydınlanma hareketinin öncülerinden. Yazdığı makaleler, ortaya attığı fikirler ile düşünce tarihinde adeta bir fırtına gibi esmiş.

İsmi Denis Diderot.

1713 yılında Fransa'nın Champagne ilinde doğmuş.

Filozofluğunun yanı sıra; kendisi oyun, deneme ve bilimsel makale yazarı, tiyatro kuramcısı, gazeteci, çevirmen, sanat ve edebiyat eleştirmeni ayrıca bir ansiklopedi hazırlayıcısı ve yayıncısı.

Hazırladığı 35 ciltlik ansiklopedisi ile 18. Yüzyıla damga vurmuş. Bu nedenle kendisine ‘’Düşünceleri Değiştiren Ansiklopedi’’ lakabı verilmiş.

Cesur bir şekilde hep gerçeğin ve doğruların peşinden koşmuş.

Son derece zeki ve meraklı olan Diderot, eserlerindeki kendine has üslubu ile ünlü Alman yazarı Goethe’nin dahi gözlerini kamaştırmış. Bilgisi, geniş ilgi alanı ve edebiyatın her biçimine hakim olması ününe ün katmış.

Her türlü ön yargıdan ve gelenekten arındırılmış yepyeni bir düşünme ve düşündürme yöntemi önermesi bazı kesimler tarafından hoş karşılanmasa da bildiği yoldan hiç ayrılmamış.

İşte bu yüzden; tarihe ‘’Diderot Etkisi’’ olarak geçen ve hepimizi yeniden düşünmeye yönelten fikirleri; günümüz yaşamına birebir uyum sağlıyor.

Peki nedir Diderot Etkisi?

Kendimize yeni bir şey aldığımızda, onu tamamlamak için başka bir şey daha alma zorunluluğunun ortaya çıkma hali. Yani şimdinin dur durak bilmeyen tüketim çılgınlığı.

Haydi gelin tarihe ‘’Diderot Etkisi’’ olarak geçen bu olayın çıkış zamanlarına gidelim.

Bu tarihi yolculukta Diderot’un gösterişli sabahlığı bizlere eşlik edecek.

Neden mi?

Çünkü sabahlığın eteklerinde uçuşan, küçük ama önemli bir ders hepimizi can evinden vuracak.

1765 yılında Rusya’dayız.

Rus İmparatoriçesi Büyük Catherine, dünya çapındaki sanatçı ve bilim insanlarına destek vermesi ile ünlü.

Bir şekilde, filozof Dennis Diderot'un acil para ihtiyacı olduğunu duyar. Diderot’un kütüphanesini yine filozofun kendi evinde kalmak kaydı ile satın alır. Onu kendi kütüphanecisi yaparken, 25 yıllık maaşını da peşin olarak öder.

Maddi durumu hayli düzelen, sıkıntılarını atlatan Diderot artık daha huzurlu bir şekilde çalışmaya başlar. Ta ki bir arkadaşının hediye ettiği kırmızı kadifeden şık sabahlığa sahip olana değin.

Sabahlığını çok seven ve her gün giyen Diderot onunla çalışma masasına geçip yazmaya başlar.

Ancak o da nesi?

Her zaman severek oturduğu masasındaki aksesuarların üzerindeki gösterişli sabahlığa uymadığını, bir bütün oluşturmadığını düşünmeye başlar.

O zamana değin hep yokluk içinde olan, ancak aldığı yüklü miktar paranın verdiği rahatlığa alışan Diderot; bunları tamamen değiştirmeye karar verir.

İşini gücünü bırakıp sabahlığına uygun pahalı aksesuarlar satın alır. Aradan birkaç gün geçmeden bu defa da masasının eski olduğunu fark eder.

Canı hayli sıkılır. Aldığı yeni aksesuarlar bile bu masada kendisini yeterince göstermiyordur. O halde yeni bir masa almalıdır.

Artık yeni masası ve aksesuarları ile rahatça çalışabilecektir.

Ancak yine de içini kemiren bir şeyler vardır. Çalışma masasını ve hatta çalışma odası değişse ne de güzel olur. Bütçesini zorlayarak arzu ettiği değişiklikleri yapar.

Peki içi rahat bir şekilde çalışabilir mi dersiniz?

Maalesef hayır.

İçinde başlayan değişim rüzgarına kendisini öylesine kaptırır ki, yavaş yavaş tüm evini ve eşyalarını yeniler. Borçlu hale geldiği halde içindeki satın alma arzusunu bir türlü durduramaz.

Hediye şık bir sabahlıktan tüm evinin baştan sona değişimine kadar geçirdiği bu süreç; onu bir yandan mutlu ederken öte yandan pişmanlıkla kavurur. Ve "Eski Sabahlığım İçin Pişmanlık" adlı yazısını kaleme alır.

İşte Diderot Etkisi’nin çıkışı bu şekilde.

Günümüzde uzmanlar bu etkinin iki kuvvetli yönü olduğunu belirtiyor.

Bir tanesi, satın alınan küçük ya da büyük herhangi bir eşyanın bağımlılık yaratması. Ve her adımda alınan yeni eşyalarda hep birbirini tamamlama eğilimine yenik düşme.

İkincisi ise, alınan yeni bir eşyanın, uyumlu bir bütünlük adına bir tüketim çılgınlığına dönüşmesin an meselesi olması.

Bloğumdaki çoğu yazımda sadeliğin, az eşyanın insana özgürlük getirdiğini vurgulayan birisi olarak; bu etkinin çıkış noktasını beraberce hatırlayalım istedim. 
Tüketim çılgınlığında kaybolmak yerine, sakince durmanın, az eşya ile yetinmenin; hayattaki güzel duruşlardan birisi olduğuna hala tüm kalbimle inanıyorum.

Peki ya sizler?

Eğer yanıtınız hala tüketimden yana ise; son satırları söyleyen Dennis Diderot’ a kulak vermekte fayda var.

‘’Yanlış yola girdiğinizde, hızlandıkça daha da kaybolursunuz.’’

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

13.02.2019


1 yorum:

  1. Muhteşemmm... Çok güzel bir konuyu vurgulamışsın... Sevgi dolu teşekkürler Belgincim.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...