25 Haziran 2019 Salı

YAŞAM İKSİRİ


İnsanoğlu neredeyse var olduğundan bu yana hep yaşam ömrünü uzatmanın yollarını aramış, araştırmış.

Eski hikayelerde, mitolojik öykülerde yer bulan bu konu her dönem kafaları meşgul etmiş. Bu sayede sağlığa iyi gelen, şifa deposu olan pek çok bitki ve baharat; ülkeler arasında elden ele taşınmış, kullanılmış.

İşte onlardan bir tanesi de SARIMSAK.

Tam bir yaşam iksiri.

Nergisgiller familyasının şifa kaynağı.

Yaklaşık beş bin yıldan bu yana kullanılan muhteşem bir soğan türü kendisi.

Sümerlerin mutfağından tüm dünyaya yayılmış ve vardığı her yerde el üstünde tutulmuş.

Salgın yaratan ölümcül hastalıklarla mücadelede tedavi edici yönüyle kullanılırken; bedeni güçlendiren ve koruyan yapısına ek olarak; kuvvetli aroması ve keskin kokusu ile mutfakların aranılan baharatı olmuş.

Ülkemizde 170, dünya genelinde ise 700 kadar türü olduğu bilinen bu değerli bitkinin anavatanı Orta Asya olarak kabul ediliyor.

Bir de siyah sarımsak var ki; özellikle Uzak Doğu'da, Japonya'da ve Kore'de uzun yıllardır kullanılmış. Sabit sıcaklıkta ve sabit doğal nemde 25-40 gün kadar bekletilerek yapılan siyah sarımsağın tadı kuru eriği andırıyor. Kokusu yok. Besin değeri ise katlanarak arttığı için tercih sebebi.

Çin mitolojisinde şans ve bereket getirdiğine inanılmış. Avrupa’da şeytani güçlerle ve vampirlerle savaşmak için kullanılmış.  Eski Mısırda evlerin duvarlarında ve çocukların boyunlarında yer bulmuş.

Kısacası Hindistan’dan başlayarak Mısır, Sümer, İbrani, Arap, Yunan ve Türk medeniyetleri derken; zamanla dünyanın en ücra köşesine kadar yayıldığı;  çeşitli amaçlarla kullanıldığı tespit edilmiş. Mısır piramitleri ve Sümer taş tabletlerinde bulunan sarımsak ile ilgili resim ve yazılar da bunun en güzel ispatı olmuş.

Şimdi gelin çok daha eskilere gidelim ve sarımsağın toprakta hayat bulduğu mitolojik öyküde yollarımızı kesiştirelim.


İnsanlar ilk oluşum yıllarında karşılaştıkları zor olaylara olağanüstü anlamlar yükledikleri için bunu tanrılara yakıştırırmış. Kendi bedenini, oluşan hastalıkları sorgularken de böylesi bir tanrıya sığınış hali söz konusu.

İşte Yunan Mitolojisinde tıbbın ve sağlığın tanrısı olarak kabul edilen Asklepios’un öyküsü de böyle başlar. Hayatı ve yenilenmeyi temsil eden yılanlı asasını yanından hiç ayırmayan sağlık tanrısı, gittiği her yere şifa dağıtır.

Asklepios; müzik, sanat ve güneşin tanrısı olarak bilinen Apollon ile Koronis’in oğludur.

Ancak öykü bu ya, Koronis hamileyken etkilendiği bir yabancıyla Apollon’u aldatır. Bu kötü haberi kutsal kuşu ak kargadan alan Apollon, onu cezalandırması için kız kardeşi Artemis’i devreye sokar. Böylece büyük bir odun ateşi yakılır. Ancak ateş öyle büyür ki, o günden sonra haberci ak karganın bembeyaz tüyleri is karasına döner.

Koronis acılar içinde yanarken, karnında taşıdığı çocuğa acıyan Apollon onu kurtarır. 
İşte buram buram kan ve ateş kokan böylesi bir ortamının içinde hayata gözlerini açar minik Asklepios.

Bu olay mitolojide hekim-tanrının son anda kurtarıcı olarak yetişmesinin sembolü olarak yorumlanır.

Apollon çocuğu yetiştirmesi için at adam Kheiron’a teslim eder.

Doğanın içinde yaşayan ve onun dilinden, şifasından anlayan Kheiron; Asklepios’a tüm bildiklerini aktarır. Zaman geçtikçe hekimlik sanatını derinlemesine öğrenen sağlık tanrısı, elinde asası ile dağ bayır dolaşır. Sağlığı, şifayı elini değdirdiği herkese ulaştırmayı ilke edinir. Hatta işini o kadar benimser ki, bir süre sonra ölüleri diriltmek istediğini açıklar.

Günlerden bir gün Tanrı Athena, savaştığı Gorgo adındaki devi öldürür. Onun akan kanlarını toplayarak Asklepios’a verir.

Asklepios devin sol tarafında dolaşan kanın şifalı olduğunu bulunca; hayalini gerçekleştirmeye; yani ölüleri diriltmeye başlar.

Ağrıları azaltan tanrıça olarak bilinen Epione ile evlenir. Dört erkek, altı kız çocuğu olur. Çocuklarının hepsi sağlık alanında görev yapar.

Asklepios artık her şeyin muhteşem gittiğine inanır. Ancak geçen zaman içinde doğanın dengesini bozduğunu fark etmez.

Ölümsüzlük sadece tanrılara ait olduğundan; insanları yeniden diriltme fikrine yer altı tanrısı Hades çok kızar. Akabinde bu vahim durumu Zeus’a şikayet eder. Kardeşini haklı bulan Zeus da, yolladığı şimşekle sağlık tanrısı Asklepius'u öldürür.

Asklepios yanarak yok olurken; bir anlamda annesi ile aynı kaderi paylaşır.

Son nefesini vermeden önce, oradaki otlardan birinin üzerine yazdığı son reçete toprağa düşer. Yağan yağmurlar, üzerindeki mürekebbin toprağa karışmasına sebep olur. Geçen zaman içinde orada bir bitki yetişir.

Yorulmadan, hastadan hastaya koşarak, şifa dağıtan sağlık tanrısının; öldükten sonra tüm insanlığa armağan ettiği bu bitkinin sarımsak olduğu dilden dile anlatılarak günümüze kadar ulaşır.

İşte yaşlı, sakallı, düşünceli ve babacan bir yüz ifadesi ile simgelenen sağlık tanrısı Asklepios ile onun bizlere armağanı olduğuna inanılan sarımsağın mitolojik öyküsü.

Dayanıklılığı, mineral ve vitamin yönünden zengin besin değeri ve antiseptik özelliği ile özellikle sağlıkçıların her daim önerdiği sarımsak; yaşam iksiri olmaya en yakın aday değil mi sizce de?

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

14.04.2019





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...