Uç
noktalarda yaşanan, inişli çıkışlı gerçek bir öykü.
Ama
önce gelin ‘asperger sendromu’ hakkında bilgilenelim.
Çocukluk
döneminde rastlanan ve sebebi bilinmeyen bir hastalık. İşin acı yanı ömür boyu
hayatı etkilemesi.
Bu
sorunla yüzleşenler aşırı derecede içe kapanık, iletişim zorluğu çeken
çocuklar.
Yani ilerde de bir türlü sosyalleşemiyorlar. Uzmanlar otizmle
benzerlikleri olduğu için karıştırıldığını, ancak bu sorunda konuşma
becerisinde gelişim geriliği olmadığını ve bu yüzden de tanı koyarken
zorlandıklarını belirtiyor.
İşte
yazımızın kahramanı böyle bir çocukluk geçirmiş.
İsmi
Bobby Fisher.
1943
Amerika Chicago doğumlu kendisi.
Üstün
zekalı. Öyle ki bazı kaynaklar IQ’sunun Einstein’dan bile yüksek olduğunu
söylüyor.
Zayıf
yanı ise aşırı hassas duyguları.
Zihninin
uç noktalarında yaşadığı için ne yapacağını önceden kestirmek mümkün değil.
Satrancı
6 yaşındayken öğrenir kahramanımız ve o zamandan sonra satranç onun dünyası olur.
13
yaşında Dünyanın En Genç Şampiyonu unvanını kazanır.
15
yaşında Dünyanın En Genç Satranç Ustası unvanını kazanır.
16
yaşındayken okuldan ayrılır. Çünkü ona göre okul bir zaman kaybıdır. Ama boş
durmaz ve kendi kendine yabancı dil öğrenmeye başlar.
Bu
arada Amerika Satranç Şampiyonluğunu kimselere bırakmaz.
22
yaşında bildiklerini başkalarıyla paylaşmak adına bir kitap yazar. İsmini “Bobby
Fischer Satranç Öğretiyor” koyar ki; bu kitap tarihin en başarılı satranç
kitabı olarak kabul görür.
28
yaşında FIDE - Dünya Satranç Federasyonunun ilk 1 numaralı resmi oyuncusu
olmaya hak kazanır.
Artık
sırada Dünya Şampiyonluğu vardır.
Aldığı
yaşlarla beraber başarıları, ödülleri, şampiyonlukları artarken; kendi iç
dünyasındaki mutsuzluğu diplerdedir ne yazık ki.
Hastalığını
asla kabul etmediği gibi, kendisine uzanan elleri de hep uzaklaştırır. Bu durum
onu yalnızlığın çaresizliğinde, aşırı şüpheci birisi yapar.
Öyle
ki maçlarından bir tanesinden önce, dişlerinden birini Rusların içine verici
koyduğunu düşünerek kendi elleri ile çeker.
1972
yılında ilk maçına çıkar. O zamanların Dünya Şampiyonu olan Boris Spassk ile karşılaşır.
Yenilir.
Çünkü seyircinin öksürük seslerine ve kameranın kayıt bantlarının dönüş hışırtısının
konsantrasyonunu bozduğuna inanır.
İsteği
üzerine ikinci maç seyircisiz ortamda yapılır. Ve Fisher o zamana dek
kullanılmayan hamleler ile rakibini yener.
Kendisi
artık bir Dünya Şampiyonu’dur.
Ancak
ne olursa o yıl olur ve satranç aşığı Fisher 20 yıl boyunca hiç satranç
oynamaz.
Kaprisleri
ve geçimsiz tavırları ile etrafındaki herkesi kendinden uzaklaştırır.
Bu
arada kendi ülkesine karşıt sözleri nedeniyle vatandaşlıktan çıkarılır.
Uzun
yıllar kanun kaçağı olarak yaşar.
Japonya’da
tutuklanır.
Zorluklar
ve üzüntülerle dolu hayatında ülke ülke dolaşmak ve kaçmak zorunda kalır.
64
yaşında hayata veda ettiğinde ise bir İzlanda vatandaşıdır.
Pek
çok kişiye satrancı sevdirmiş, zeki hamleleri ile satrançta adeta devrim yaratmış,
dünya çapında ün ve paraya kavuşmuş ancak hiç mutlu olamamış bir yaşam
öyküsüydü karşımızdaki.
İçimden
‘her şeyin bir bedeli olduğunu’ söylemek istesem de, artık tanıdığınız bu
şampiyonun yaşam yolundaki yorumunu sizlere bırakıyorum.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
14.07.
2019
Kaynaklar:
http://bilmiyorsan.com; Şah Mat - Orijinal adı
Pawn Sacrifice filmi (izlemenizi
öneririm); http://www.milliyet.com.tr.
Bazen hastalık olsa da olmasa da başarı mutluluk getirmeyebiliyormuş.
YanıtlaSil