16 Eylül 2019 Pazartesi

ASPERGER SENDROMUNDAN SATRANÇ DEHALIĞINA…


Yine çok farklı yaşam öyküsü var bu yazımda.

Uç noktalarda yaşanan, inişli çıkışlı gerçek bir öykü.

Ama önce gelin ‘asperger sendromu’ hakkında bilgilenelim.

Çocukluk döneminde rastlanan ve sebebi bilinmeyen bir hastalık. İşin acı yanı ömür boyu hayatı etkilemesi.

Bu sorunla yüzleşenler aşırı derecede içe kapanık, iletişim zorluğu çeken çocuklar. 
Yani ilerde de bir türlü sosyalleşemiyorlar. Uzmanlar otizmle benzerlikleri olduğu için karıştırıldığını, ancak bu sorunda konuşma becerisinde gelişim geriliği olmadığını ve bu yüzden de tanı koyarken zorlandıklarını belirtiyor.

İşte yazımızın kahramanı böyle bir çocukluk geçirmiş.

İsmi Bobby Fisher.

1943 Amerika Chicago doğumlu kendisi.

Üstün zekalı. Öyle ki bazı kaynaklar IQ’sunun Einstein’dan bile yüksek olduğunu söylüyor.

Zayıf yanı ise aşırı hassas duyguları.

Zihninin uç noktalarında yaşadığı için ne yapacağını önceden kestirmek mümkün değil.

Satrancı 6 yaşındayken öğrenir kahramanımız ve o zamandan sonra satranç onun dünyası olur.

13 yaşında Dünyanın En Genç Şampiyonu unvanını kazanır.

14 yaşında Amerika Satranç Turnuvası’nda En Genç Şampiyon olur.

15 yaşında Dünyanın En Genç Satranç Ustası unvanını kazanır.

16 yaşındayken okuldan ayrılır. Çünkü ona göre okul bir zaman kaybıdır. Ama boş durmaz ve kendi kendine yabancı dil öğrenmeye başlar.

Bu arada Amerika Satranç Şampiyonluğunu kimselere bırakmaz.

22 yaşında bildiklerini başkalarıyla paylaşmak adına bir kitap yazar. İsmini “Bobby Fischer Satranç Öğretiyor” koyar ki; bu kitap tarihin en başarılı satranç kitabı olarak kabul görür.

28 yaşında FIDE - Dünya Satranç Federasyonunun ilk 1 numaralı resmi oyuncusu olmaya hak kazanır.

Artık sırada Dünya Şampiyonluğu vardır.

Aldığı yaşlarla beraber başarıları, ödülleri, şampiyonlukları artarken; kendi iç dünyasındaki mutsuzluğu diplerdedir ne yazık ki.

Hastalığını asla kabul etmediği gibi, kendisine uzanan elleri de hep uzaklaştırır. Bu durum onu yalnızlığın çaresizliğinde, aşırı şüpheci birisi yapar.

Öyle ki maçlarından bir tanesinden önce, dişlerinden birini Rusların içine verici koyduğunu düşünerek kendi elleri ile çeker.

1972 yılında ilk maçına çıkar. O zamanların Dünya Şampiyonu olan Boris Spassk ile karşılaşır.

Yenilir. Çünkü seyircinin öksürük seslerine ve kameranın kayıt bantlarının dönüş hışırtısının konsantrasyonunu bozduğuna inanır.

İsteği üzerine ikinci maç seyircisiz ortamda yapılır. Ve Fisher o zamana dek kullanılmayan hamleler ile rakibini yener.

Kendisi artık bir Dünya Şampiyonu’dur.

Ancak ne olursa o yıl olur ve satranç aşığı Fisher 20 yıl boyunca hiç satranç oynamaz.

Kaprisleri ve geçimsiz tavırları ile etrafındaki herkesi kendinden uzaklaştırır.

Bu arada kendi ülkesine karşıt sözleri nedeniyle vatandaşlıktan çıkarılır.

Uzun yıllar kanun kaçağı olarak yaşar.

Japonya’da tutuklanır.

Zorluklar ve üzüntülerle dolu hayatında ülke ülke dolaşmak ve kaçmak zorunda kalır.

64 yaşında hayata veda ettiğinde ise bir İzlanda vatandaşıdır.

Pek çok kişiye satrancı sevdirmiş, zeki hamleleri ile satrançta adeta devrim yaratmış, dünya çapında ün ve paraya kavuşmuş ancak hiç mutlu olamamış bir yaşam öyküsüydü karşımızdaki.

İçimden ‘her şeyin bir bedeli olduğunu’ söylemek istesem de, artık tanıdığınız bu şampiyonun yaşam yolundaki yorumunu sizlere bırakıyorum.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

14.07. 2019

Kaynaklar: http://bilmiyorsan.com; Şah Mat - Orijinal adı  Pawn Sacrifice filmi (izlemenizi öneririm); http://www.milliyet.com.tr.



1 yorum:

  1. Bazen hastalık olsa da olmasa da başarı mutluluk getirmeyebiliyormuş.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...