Toplumlarda
çok eski kuşaklardan gelen, saygın tutulup kuşaktan kuşağa aktarılan, üstelik yaptırım
gücü olan pek çok kültürel alışkanlık, bilgi ve davranışlar bütünü var.
Onlar
gelenekler, görenekler ve töreler. O dönemlerde yaşanan bir takım zorlayıcı
şartlar bunlara vesile olmuş.
Dolayısıyla
geçen yıllar içinde bir kısmı unutulurken bir kısmı varlığını devam ettirmiş. Unutulanların
bazıları da yeniden hatırlanıp romanlar ve filmlerle hayat bulmuş.
Tıpkı
bir Japon töresi olan NARAYAMA gibi.
Öyle
bir töre ki adeta gözyaşı damlıyor her bir satırından. Çünkü içinde en hassas
duyguların düğüme dönmüş çözülmezliği var. Sadece bir iki satırında bile çaresizliği
ve derin acıyı hissetmeniz mümkün.
İlk
defa 1956 yılında bu töreden haberdar olur dünya.
Japon
yazar Shichirô Fukazawa’nın yazdığı ilk roman olan ‘Narayama Bushiko’, bu
töreyi öyle etkili bir dille aktarır ki satış rekorları kırar ve ödül alır.
Aradan
tam 27 yıl geçer.
1983
yılında bu kez ‘Ballad of Narayama- Narayama
Türküsü’ ismiyle bir kez daha sinemaya uyarlanır.
Daha
sert ve çarpıcı sahneleri ile seyredenleri koltuğuna adeta mıhlar film.
Uluslararası festivallerde adından sıkça bahsedilirken; aynı yıl Cannes Film
Festivali'nin en büyük ödülünü kazanır.
Şimdi
gelin bu törenin ne zaman ve nasıl çıktığına göz atalım. Zor yaşam şartlarının
ve açlığın insana neler yaptırdığına, sevginin nasıl halden hale girdiğine,
kördüğüm olduğuna şahit olalım.
19.
yüzyılda Japonya’nın kuzey bölgesindeki dağ köylerinde yaşayanlar; elverişsiz
topraklar, sert doğa, uzun süren kış aylarında insanın kanını donduran soğuk ve
kar nedeniyle yeterli yiyecek bulamaz. Halk yoksuldur. Özellikle zirveye yakın
dağ köylerinde yaşanan uzun soluklu kıtlık, o yöre halkının yaşam tarzını
derinden etkiler ve akıl almaz çarelere başvurmasına neden olur.
Bizlere
şu an için insanlık duygusundan uzak gibi gelen pek çok acımasız gelenek ve
görenekten bir tanesi olan NARAYAMA töresi işte böyle ortaya çıkar.
Zorlayıcı
şartlar nedeniyle, yaşı yetmişe gelen aile büyükleri kendi rızaları ile uzak
bir dağın tepesine götürülür. Orada açlık ve soğukla olan imtihanları ölümle
sonuçlanır. Bir anlamda kendilerini feda ederler. Amaç aileye daha fazla yük
olmamak, var olan kısıtlı gıdayı ailenin genç nesline bırakıp, onların hayatta
kalma şanslarını yükseltmektir elbette.
Burada
gördüğümüz; insanın yaşama tutunmak, varlığını ve neslini sürdürebilmek için; yeri
geldiğinde nasıl da acımasız ve sert bir davranış şekli geliştirebildiğine
dair. Belki de bunun üzerinde ayrıca düşünmek gerek.
Gelin
görün ki bu iç acıtan töreye yüzyıllar boyunca harfi harfine uyar Japon halkı.
Yazgısal bir yaş olarak kabul ettikleri yetmiş yaş, onlar için törenin keskin
kılıcını kuşanma vaktinin geldiği yaştır. (devamı 2/2’de)
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
13.07.2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder