Ödüllü
filmin kahramanı altmış dokuz yaşında, anlayışlı, sevgi dolu bir büyükanne.
İsmi
Orin.
Yaşına
göre hayli sağlıklı ve arı gibi çalışkan. Evin içinde ve dışarıda bir
dakikasını bile boş geçirmiyor.
Büyük
oğlu ve torunları ile beraber Nara dağının (Narayama) eteğinde küçük bir kulübede
yaşıyor. Gelenek ve görenekleri herkesten iyi biliyor. Dolayısı ile bir süredir
Narayama töresi için hazırlanıyor kendi içinde.
Büyükanne
Orin’in iki oğlu ve onlardan torunları var.
Eşini
kaybeden büyük oğlu tek yardımcısı, adeta eli ayağı.
Küçük
oğlu ise onaylamadığı yaşam şekli, arkadaşları, ilişkileri ile onu çok yoruyor.
Üstelik ondan olan torunu da babasının izinden gitmeye başlayınca; büyükanne
son demlerinde bir şeyler yapıp, var olan sorunları gidermek istiyor.
Narayama’nın
doruğuna gidip ölümü tek başına beklemeden hemen önce; ailesinin tüm fertlerini
yaşamın zor ve keskin kılıcından korumak tek amacı haline geliyor. Bunun için
de Japonlara has o sakinlik içinde; ailesinin tüm sorunlarını tek tek ele alıyor.
Çözmek için her taşın altına elini koyuyor.
Öte
yandan köyde yaşayan ve ayrılma yaşı geldiği halde töreye direnen, bu tarz acı
terk edilişlere karşı çıkan yaşlılar da var.
Yine
de büyükanne kimseyi dinlemiyor.
Ailesinin
düzeni için çırpınırken bir yandan da sağlam ön dişlerini taşa vurarak kırıyor.
Böylece ayrılık zamanı gelip gittiğinde, geride kalan sevdiklerinin daha az üzüleceğini
düşünüyor.
Sonunda
gitme vakti geliyor.
Başlarda
Orin için kutsal olan bu yolculuğun, onu sırtında taşıyarak eşlik edecek olan
büyük oğlu için tam bir eziyete dönüşeceğinden kimsenin haberi yok elbette.
Töreye
göre bir gece önceden köyün ileri gelenlerinin de katıldığı bir tören yapılıyor.
Orada zirveye giden yol ve törenin detayları öğreniliyor.
Ertesi
sabah erkenden anne oğul yola koyuluyor. Yol boyunca aralarında tek kelime dahi
konuşmayacak olmaları ise yine törenin bağlayıcı bir kuralı.
Attıkları
her adım her ikisi için de tam bir sınav oluyor. Yolda karşılaştıkları manzaralar
ise kalplerine düşen acı bir kor gibi içlerini yakıyor. Yırtıcı kuşlar,
didiklenmiş bedenler, sağda solda ayaklarına çarpan kemikler ve dahası.
Nihayet
büyükanne istediği yere ulaştığını anlıyor. Oğlundan kendisini yere indirmesini
istiyor. Yol boyunca sırtında taşıdığı annesini taşların üzerine bırakan oğlu,
yine töre gereği arkasına bakmadan oradan hızla ayrılmak zorunda olduğunu iyi
biliyor.
Neredeyse
birkaç yüz metre gidiyor ki gökyüzünden pamuk benzeri bembeyaz kar tanelerinin
döküldüğünü fark ediyor, gözyaşları içinde. Efsane budur ya, yaşlıların terk edildiği
gün yağan karın o ana değin yaşanan tüm acıları ve sıkıntıları silip götüreceğine,
şans taşıyacağına inanılıyor.
Bu
sevinçli haberi annesiyle paylaşmak isteyen oğul hemen geri dönüyor.
Peki
filmin son karesinde ne oluyor dersiniz?
Büyükanne
de efsaneye inanıp verdiği karardan cayıyor mu, yoksa usulca oğluna geri
dönmesini işaret edip duasına devam mı ediyor?
Sonu
bende saklı kalsın. Ancak filmi izlemek isteyenler için kaynaklar bölümüne
sitesini koydum.
Ne
diyelim hayat ve yaşarken bize öğrettikleri her defasında farklı açılardan
düşünmemize vesile. Töreler ise toplumların bir dönemine damga vuran kurallar
silsilesi. Bu arada acının sevgiye hükmedişi, sabrın umuda göz kırpması gibi yaşanan
duyguların hepsi insanlığa dair.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
13.07.2020
Kaynaklar:
http://www.turkcewiki.org; https://unutulmazfilmler.pw/the-ballad-of-narayama-narayama-turkusu.html;
https://tr.wikipedia.org.
Çok güzel canım, filmi merak ettim sevgiler.
YanıtlaSilKesinlikle izleyin derim Tülay hanımcığım, hem o bölge yaşamını hem de gelenek ve göreneklerini tanıma şansınız olur. Çok teşekkür ederim yorumunuz için. Sevgi ve saygımla.
Sil