Güzel bir şeylerin olacağına inanmak, umutla direnmek ne yaman bir duygu.
Cesaretli
olup pes etmemek.
Keşke
hepimiz yapabilsek.
Böylece
bazı problemleri daha kolay çözümler, hayatımızdan daha az endişe duyardık.
Yaşam
enerjimizi yükseltmeyi, hayata bakışımızı daha katlanır hale getirmeyi ve umuda
tutunmanın önemini hedef alan pek çok deney var.
Çarpıcı olanlardan bir tanesini incelemeye ne dersiniz?
Yıl
1957.
Yer
Amerika John Hopkins Üniversitesi laboratuvarı.
Karşınızda
Amerikalı Dr.Curt Paul Richter.
Kendisi
biyolog, psikobiyolog ve bir genetikçi.
Araştırmaları
ile dünya çapında tanınan doktorun; asistanlarıyla beraber yaptığı ilginç deneylerinden
bir tanesi tam da konumuzla ilgili.
Bakalım
yazımın sonunda umudun etkisini sizler nasıl yorumlayacaksınız?
Doktor
araştırma ekibi ile beraber, deney farelerinin sudaki bedensel dayanıklılığını
ölçmek amacıyla deneylere başlar.
Tekrarlanan
deneyler sırasında dikkatlerini çeken başka farklı noktalar olunca; araştırma ekibi
hocalarının gözetiminde ikinci aşamaya geçer.
Deney
farelerinden bir kısmını yorgun düşüp pes etmeden önce sudan çıkarırlar. Kuruladıktan
sonra diğerlerinin yanına koyar ve dinlenmeleri için fırsat tanırlar. Ardından
tekrar suya bırakırlar.
Bu
ikinci aşama, birkaç kez dışarı çıkarılıp dinlendirilen farelerin daha çok
mücadele ettiklerini ve saatlerce su üstünde kalabildiklerini gösterir.
Böylece
deneyin ilk aşamasındaki farelerle, ikinci aşamasındaki fareler arasındaki fark
net bir şekilde belirir.
İlkinde
sudan çıkma umutları olmadığı için kısa sürede pes eden fareler; ikinci aşamada
ise birkaç kez dışarıya çıkarılmanın umuduna sarılıp mücadele süresini uzatan
fareler.
Ufukta belirecek minicik bir kurtarılma umuduna tutunan farelerin içlerinden bir tanesinin bile pes etmediğini görmek araştırma ekibini heyecanlandırır.
Çünkü
suda dayanma süresi 15 dakikadan 3600 dakikaya çıkmıştır.
Dr.Richter
ve ekibi; yanılgıya düşmemek adına deneyi defalarca tekrar eder. Hepsinde de
aynı sonuçla karşılaşır.
İlkinde
15 dakikada pes eden farelerin; bu umut kırıntısı ile tam 3600 dakika kadar
mücadele etmesi; deneyin amacına ulaştığını göstermiyor mu sizce de?
İlk
suya bırakılmada kurtarılma umutları olmadığı için fazla direnemeyen fareler; ikincisinde
yaşadıkları durumun bir son olmadığını ve kurtulabileceklerini öğrendikleri
için daha güçlü davranır.
Doktor
ve ekibi bu deneyin sonunda; kendine inanan, özgüveni tam insanların kim ne
derse desin hayatta çok daha başarılı olabileceğini kanıtlamış olur.
Ne kadar zor olursa olsun yaşananlar karşısında pes etmeden, direnmek gücü de beraberinde getiriyor. Kendimize olan inancımız ve umudumuzla el ele verdiğimizde önümüzdeki engeller daha kolay yıkılıyor.
Evet
dünyamızda pek çok olumsuzluk var.
Evet
bu olumsuzluklar hepimizi fazlasıyla zorluyor.
Ancak
şartlar ne olursa olsun gün gelip bir şeylerin değişeceğine inanmak ve içimizdeki
umuda sımsıkı sarılıp onu hep canlı tutmaya çalışmak önemli.
Bunu
yaparken aslında yalnız değiliz. Hepimiz bir bütünüz.
Nasıl
mı?
Tıpkı
psikiyatr, yazar Gülseren Budayıcıoğlu’nun ‘Camdaki Kız’ adlı romanında dediği
gibi.
‘’Hayatı
iyi yaşamak, mutlu ve başarılı olmak, her zaman bir umut, bir ışık arar
kendine. İnsanların kendine olan güvenini artırmak, onlara umut vermek ise
dünyanın en kolay işidir. Biz insanlar birbirimize bunları her an yapabiliriz.
Sıcak bir gülümseme, sevgi dolu bir dokunuş, onu beğendiğimizi, ona değer
verdiğimizi gösteren ufak tefek jestler bile, karşımızdaki insana kendini iyi
hissettirir. Bir insanın kendini iyi hissetmesi bütün güzelliklerin
başlangıcıdır. Huzur
da, mutluluk da, sağlık da, başarı da işte bu küçük, küçücük şeylerle yaşanır.’’
Ne dersiniz?
Bu
basit ama etkili dokunuşları bizler neden birbirimize yapmıyoruz?
Birbirimize
sevgi ile dokunup, içten dileklerle iyi hissetmemize vesile olacak ve içimize
UMUT aşılayacak tüm güzelliklere BERABERCE.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
12.07.2021
Kaynaklar:
https://bilgiherseydir.com; https://tr.wikipedia.org; https://seyler.eksisozluk.com; https://www.e-motivasyon.net.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder