Bence
en iyi şey var olanı kabul etmek ve sevmek. Ama önce ne olduğunu, ne işe
yaradığını anlamakta fayda var. Bakarsınız daha çok sevmek için nedenlerimiz de
artar.
Biz
beden yapımız içinde yer alan beynimizle, kalbimizle ve yaklaşık 30 ila 40
trilyon hücremizle bir bütünüz. Mükemmel mekanizmamızın her bir parçası da
sevgiyi hak ediyor.
Hatta
minicik mikroorganizmaların yani mikrobiyomların oluşturduğu mikrobiyatamız
bile.
Vücut
hücrelerimizden 10 kat fazla olan bu değerli misafirlerimizin toplam ağırlığı neredeyse
2 kilo kadar.
Aslında
bildiğimiz ismiyle bakteri, virüs ve mantarların karışımı onlar.
Bin
farklı türü, iki milyondan fazla geni var.
İçlerinde
yararlılar kadar zararlı olanlar da mevcut. Ve bütünlüğümüz için hepsine
ihtiyaç duyuyoruz.
Burada
sağlığımız için dengeyi bozmamak önemli.
Uzmanlar
yararlıların zararlılara oranının seksene yirmi civarında olması gerektiğini
belirtiyor.
Bakterilerin
büyük çoğunluğu bağırsaklarımızda yaşarken, bir kısmı da vücudumuzun savunma
ile ilgili çeşitli bölgelerine yerleşmiş.
Anne
rahminden doğarken alıyoruz ilk türlerini. Ardından yaşadığımız çevresel
faktörler ve beslenme şeklimizle yıllar içinde artıyor. Çeşitlilik kazanıyor.
Sonuçta yaşamımızın son anına kadar bize eşlik ediyor.
İşte
size sevmemiz için ilk neden. Hep bizimle beraberler, bizi hiç terk etmiyor
üstelik bizim için çalışıyorlar.
Peki
ne işe yarıyorlar ve neden sayıları bu kadar çok?
Minicik
bakterilerin görevi sindirim sistemi ve vücut savunma sisteminin sağlıklı
çalışmasını sağlamak. Ayrıca ürettiği özel kimyasallarla bizim sindiremediğimiz
bazı bileşiklerin sindirilip yararlı hale gelmesine ortam oluşturmak.
Yediğimiz
besinlerden ne kadar yararlanacağımızı belirleyen en yakın dostumuz onlar.
Sayıları ya da çeşitliliği bozulduğunda hastalıklar da baş gösteriyor. Diğer
bir bakış açısıyla hastalık baş gösterdiğinde mikrobiyatının dengesi de
bozuluyor.
Hepimiz
biliyoruz ki bağışıklık sisteminin sağlıkla oluşması ve gelişmesi bizler için
son derece önemli. Çünkü bağışıklık sistemimiz geliştikçe, yararlı ve zararlı
bakterileri birbirinden ayırt etmeyi kolayca öğreniyor. Yararlı bakterileri
sevgiyle kucaklarken; zararlı bakterilere karşı savunma gücünü kullanıyor.
Uzmanlar
mikrobitayamızın parmak izimiz gibi olduğunu, tüm vücut bölgelerinin kendine
has mikrobiyata özelliği olduğunu söylüyor.
Mikrobitamızı
sevmekle beraber, onu sevindirecek ve mutlu edecek besinleri tercih etmenin de önemli
olduğu bugün bilinen bir gerçek. Probiyotik ve prebiyotikler bunun için
biçilmiş kaftan.
Yukarıda
söz ettiğim o dengeyi bozduğumuzda uyku düzenimiz ve ruhsal yapımız da bundan
etkileniyor. Çünkü bedendeki toplam serotonin düzeyinin büyük çoğunluğu bağırsak
duvarından salgılanıyor. Endişe, stres, kızgınlık, huzursuzluk, depresyon gibi
durumlar çokça görülmeye başlıyor. O nedenle aman dikkat edelim de o uyumu hep
koruyalım.
Mikrobiyota
konusu dünyada hızla gelişen ve üzerine yatırım yapılan bir konu. Özellikle son
10 yıldır.
Örneğin
Microsoft’un kurucusu Bill Gates; son yıllarda sindirim sistemi ve beslenmeyi
daha iyi anlamak; bağırsak mikrobiyotaları ve obeziteye çare olabilmek için; dünya
genelindeki araştırmalara büyük yatırımlar yapıyor.
Tercih
ettiğimiz besinler sindirim sistemimiz içinde güle oynaya yol alıyor. Ağızda
başlayan yolculukları son nokta olan anüse kadar devam ediyor.
Yaklaşık
uzunluğu dokuz metre olan bu kanalda tüm adımlar bir saat gibi tıkır tıkır
işlesin; sağlıklı besinlerle mikrobitamız neşeyle çoşsun ki bizler de sağlıkla
gülümsemeye devam edelim.
Sağlıklı
yaşamın ve sağlıkla yaş alırken hep gülümsemenin ana unsuru onlar. Ve iyi ki
varlar.
Sevgiyle kalın.
Belgin
ERYAVUZ
01.09.2019
Kaynaklar:
https://www.ogretmenlersitesi.com; https://www.laya.istanbul; http://okuo.live; https://www.babil.com; https://indigodergisi.com; https://www.biruni.com.tr.
Vücudumdaki her şeyi seviyorum da... Bir de doğal ve sağlıklı beslenmek mümkün olsaydı... Sevgiler Belgincim ...
YanıtlaSil