Dünyanın
en hızlı salyangozunun bu kısacık zamanda sadece 1 santimetre yol aldığını
düşünürsek; bir saniye onun için oldukça uzun. Ancak bizler için bir ya da iki
kalp atışı kadar kısa bir süre. Elbette
bekleme anlarında bir saatmiş gibi hissedilen saniyeler de var hayatımızda.
Peki
ya düşünceler?
İşte
onlar gerçekten hızlı.
Saniyede
11 milyon düşünce geçiyor aklımızdan ve biz ancak 40 tanesini fark ediyoruz.
Peki ya hepsini fark etseydik vay bizim halimize.
Bu
anlamda beynimiz; sinirler, tüm o karmaşık yapı, hala yanıt aradığımız binlerce
soru ile muhteşem işler başarıyor.
Peki
bu hız hepimizde aynı mı?
Yoksa
değişken mi ve bu ortalama hızın bir üst limiti var mı?
Buna
yanıt ararken önce düşüncenin beynimizde nasıl şekillendiğini hatırlamakta
fayda var bence.
Biz
bir çiçeğe bakarken, yapraklarına dokunurken, diğer yandan demli bir çayın mis
gibi taze kokusunu içimize çekip kocaman bir yudumla tadına varırken, öten bir
kuşun varlığına şükrederken beş duyumuzu da kullanıyoruz. Yani onlardan renk,
ses, koku gibi veriler alıyoruz.
İşte
duyularımızdan gelen bu veriler beynimize ulaştığı anda düşünme eylemi
başlıyor. Vereceğimiz bir kararla bu düşünceyi harekete dönüştürdüğümüz noktada
sonlanıyor. Yani algıladık, karar verdik
ve uygulamaya geçirdik.
Kısacası
düşünce, verilerin alındığı andan bir eylemin başlatıldığı ana kadarki zihinsel
bir etkinlik.
Yazarken
ve okurken hepimize uzun gelen tüm bu eylemleri kısacık bir ana sığdırdık.
Ancak
bilim insanları bazı düşüncelerin diğerlerinden daha yavaş işlendiğini
savunuyor. Matematik problemi çözmek, uzun yolda şerit değiştirmek gibi
kompleks düşünceler bunlar arasında.
Uzmanlar
düşünce hızımızı ölçmek adına çeşitli deneyler yapıyor. Bunun için fonksiyonel
manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) ve elektroensefalografi (beyin çizgesi) gibi görüntüleme yöntemleri kullanıyor.
Bu cihazlar sayesinde farklı düşünce işlemleri sırasında sinir sisteminin hangi
bölgelerinin çalıştığı; verilerin sinir
sistemi üzerinden nasıl aktığı ve beyinden çıkan sinyallerin parmaklara ne
kadar sürede ulaştığı yaklaşık olarak tespit ediliyor.
Örneğin
seçilen gönüllü deneklere çeşitli duygusal testler uygulanırken; bilinçli
farkındalık düzeyleri üzerinden ölçüm yapılıyor. Sonuçta elli milisaniye civarında
kısacık bir süre tespit ediliyor.
Üstelik
bilim insanları beynimizin bir milisaniyenin yarısında gelen verileri
algılayabildiğimizi savunuyor. Elbette fark edemeden.
Bunlar
o kadar kısa zaman aralıkları ki insan gerçekten şaşkınlık duyuyor ve her
defasında beynin mucizesine hayran kalıyor.
Bununla
beraber düşünce hızını etkileyen faktörler de var.
Uzaklık
bunlardan bir tanesi.
Beyinden
çıkan sinyallerin kat ettiği yol yakınsa tepki süresi kısa. Örneğin sinyalin
ele gelmesi ayağa ulaşmasından daha kısa süre alıyor. Bu bilgi uzun boylu
insanların reflekslerinin kısa boylulardan neden yavaş olduğunu bize açıklayan
bir nokta. Öyle değil mi?
Diğer
faktör nöronların fiziksel özellikleri.
Geniş
çaplı nöronların sinyalleri ince uzun olanlarına kıyasla daha hızlı. Bir de
miyelin hücresi ismi verilen koruyucu kılıfa sahip olan nöronlar var ki onlar
sinyalleri daha hızlı iletiyor.
Diğer
faktör ise sinir ağlarının karmaşıklığı. Nöron sayısı arttıkça mesafe de
artıyor.
Tam
yeri gelmişken düşünce sürecini kısaltan faktörlerden bahsetmeden olmaz.
Süreci
kısaltan en önemli faktör konsantrasyon gücü.
Örneğin
yüksek sese daha hızlı tepki veriyoruz. Yapılan deneyler koşucularda başlangıç
sinyalini veren ses ne kadar yüksekse, verilen tepkinin o kadar çabuk olduğunu
göstermiş.
Hepimiz
düşüncelerimizin anında eyleme dönüştüğünü sanıyoruz ancak beynimiz bizden bir
tık önde gidiyor. Yani biz o eylemi fark etmeden 2-7 saniye önce beynimiz
çoktan kararını vermiş oluyor.
Çoğumuzun
kızgınlık anında sözlerimize ya da hareketlerimize mani olamaması da bu yüzden.
İşte
işin vahim olan yanı da bu. Yani bir şeyi ne zaman yaptığımızı tam olarak kestiremiyoruz.
Veriler
bir şeyler gösterse de düşünce hızının kesin olarak ölçülmesinin şu an için
neredeyse imkansız olduğu ortada. Bilinçaltı kararları ve neyi neden
yaptığımızı tam olarak kestiremiyor olmamız da bunun göstergesi.
Elbette
yapılan deneyler ve kapsamlı araştırmalar devam edecek. Kim bilir belki bir gün
bu kapalı şahane kutunun tüm gizemi bir bir çözülecek.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
30.08.2019
Kaynaklar:
https://www.bundlehaber.com; https://khosann.com; http://www.hurriyet.com.tr; http://www.ilgincbirbilgi.com.
Her zamanki gibi çok güzel bir konuya değinmişsin... Düşüncelerine ve kalemine sağlık canım... SEVGİLERİMLE
YanıtlaSilGüzel bir konu idi severek okudum, kaleminize sağlık, teşekkürler.
YanıtlaSil